Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Kemalizmdeki ideolojik boşluk

Kemalizmdeki ideolojik boşluk
Şerif Mardin Türkiye'yi bir kere daha sallıyor. Onun "Mahalle baskısı" tanımlaması Ruşen Çakır'ın ifadesiyle, "bir yıl boyunca bir sopa gibi uluorta kullanıldı. Ülkede iyi gitmeyen her şeyin sorumluluğu dindarların, oradan hareketle de Ak Parti'nin sırtına yıkıldı."

Laikçi muhalefet, Şerif Mardin'in sosyal bilimler alanındaki itibarını, "Ak Parti iktidarında Anadolu'da dini baskının artması" söylemine kanıt gibi kullandı. Başörtüsü serbest kalırsa üniversitelerde başı açık kız kalmazdı, Anadolu şehirlerinde içki içilmez, hatta nefes bile alınmazdı. Şerif Mardin, bir kere daha kürsüye çıktı, bu defa "İmam öğretmeni yendi" diyerek gündeme oturdu. Şerif Mardin'in bu cümlesi de ilk planda doğru anlaşılacak gibi görünmüyor.

-İmam öğretmeni yendi! Bu, bu haliyle laikçi muhalefete uygun bir ifade tarzı. Kolayca "Ak Parti iktidarında başkası olacak değildi. Bu hükümet bütün yatırımını imamlara yaptı, öğretmeni dışladı, hatta öğretmenleri bile imamlaştırdı, sonunda da öğretmenin payına mağlubiyet düştü!" Otomatiğe bağlanmış bir zihin dünyasının varacağı sonuç budur. Oysa Şerif Mardin bir başka şey söylüyor. Bir kere söylediği çok "güncel" değil. Aşağı yukarı bütün "Cumhuriyet dönemi" kültür gelişmelerinin tahlili durumunda. Bu sütun çerçevesinde kelime vermem zor, ama Şerif Mardin'in özetle söylediği şu:

-Osmanlı'da bir mahalle var. Mahalle, camisi, imamı, imamın okuduğu kitapları, tekkesi, tarikatı, külliyeleri, esnafı ile kendi başına bir birim oluşturuyor. Mahallede "iyi, güzel, doğru" hakkında bir düşünce var. İslami düşünce tarzı o. Ancak bu düşünce tarzı da fevkalade statik nitelikte değil.

 -Cumhuriyet döneminde, mahallede bu olguya karşı alternatif bir yapı getirilmek isteniyor. Orada okul, öğretmen, öğrenci, öğrencinin kitabı ve onunla birlikte gelmiş bütün bir inşa var. İşte bu inşa tam olmasa da bir ölçüde kaybetti. Şerif Mardin burada "neden kaybetti?" sorusunun cevabını veriyor: Ona göre sebep şu:

-Cumhuriyet'te "iyi doğru ve güzel" hakkında çok derine inen bir düşünce yok. Sonra bir cümle daha kuruyor: -Cumhuriyet öğretimizde, "iyi, doğru, güzel"i derinliğine araştıralım diye bir şey yok. Bence bunun anlamı şu: Kemalizm bir ideoloji gibi görünse de, "iyi, güzel, doğru" gibi tüm insani arayışların hedefini teşkil eden bir sistem oluşturmuş değil. Hatta Şerif Mardin'in "alternatif yapı" diye işaret ettiği gibi, Cumhuriyet kadroları, toplumun derinden bağlı olduğu ve toplumun derinliklerine nüfuz etmiş bulunan İslam'ın "iyi güzel, doğru"larına karşı pozisyon sergilemişler. Bu İslam - toplum ilişkisi açısından negatif bir duruş. Böyle bir durumda ne yapacaksınız?

İslam'ın etkilerini en aza indirecek, onun yerine, İslam'dan çok daha güçlü "iyi, güzel, doğru" kriterleri koyacaksınız?

İşte öğretmene, genel anlamda okula, hatta sistemin tüm kurumlarına bu misyon verildi. Ama İslam, mahallede, İslam adına bulunan kurumların tüm zaaflarına rağmen yenilmedi.

Bunda, "alternatif yapı"yı kuracak ideoloji olarak Kemalizmin kastedildiğini düşünürsek, Kemalizmdeki ideolojik boşluğun belirleyici etkisini görebiliriz. Şu ifadeler Şerif Mardin'e ait: "Kemalizm hakkında uzun çalışınca ne kadar kuru bir ideoloji olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Bu ideoloji topluma iyi, güzel ve doğru hiçbir şey vermemiştir." (Zaman, Ekrem Dumanlı, 27 mayıs 2008) Mardin'in dikkat çektiği olay, öğretmen - imam çekişmesi değil. Aslında, Cumhuriyet'in kurucu kadroları da, tam anlamıyla "İslam'a alternatif" bir yapı oluşturabileceklerini düşünmüşler midir, bence tartışılabilir. Bence, bizatihi kendilerinin İslam'la ilişkileri açısından değil, toplumun İslam'la ilişkisine objektif baktıkları zaman, alternatif yapı üretiminin ceffel kalem yapılamayacağını görmüş olmalıdırlar.

O açıdan, "öğretmen" bir süre karşıt misyon ile yüklenmiş olsa bile, zaman içinde, "mahalle"nin kültürel zemininden beslenmek zorunda kalmış ve "İmam - Öğretmen denklemi" ile bağlantılı olarak söylemek gerekirse, "İmam'ın beslendiği zeminlere kök salmak zorunluluğu" nu hissetmiştir. Bu olgu, küçük istisnalar dışında sistem içindeki tüm aktörler için geçerlidir.

Şerif Mardin'den çıkacak sonuç bence şu olabilir: -Cumhuriyet kadroları, ya iyi, güzel ve doğruyu içinde barındıran ladini bir felsefeye oluşturmayı başarmalı, ya da bunu başarması mümkün değilse, toplumun İslam'da bulduğu iyi, güzel ve doğru ile cedelleşmekten vazgeçmeli. Çünkü bu cedelleşme bugüne kadar başarı getirmedi.
bugün

Bu yazı toplam 1707 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar