Selâhaddin Çakırgil
Kendini/başkasını putlaştıran, gerçekte "hürr insan" değildir!
Kendini/başkasını putlaştıran, gerçekte "hürr insan" değildir!
Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir "Hasbihal"e daha, selâmla..
-Kasaboğlu (habervaktim.com"da, geçen Pazar "Hasbihal"iyle ilgili) yazıyor: "Korunması ve yüceltilmesi gereken; insanın haysiyetidir, zulüm düzeni değil!" diyordun..
Doğru da, bu mes"ele müslümanlar arasında bile halledilmiş değil.. Bazı cemaatlerde insanların maddî konumuna göre ders halkaları oluşturuluyor..
*Çok acılı, sancılı bir yaraya değinmişsiniz. Bu gibi sakîm anlayış sahiblerine göre, İslâm, göklerdeki bir yıldız gibi hep uzakta durmalı ve bizim hayatımıza hâkim olmak üzere, asla yeryüzüne inmemeli, inmesine müsaade de edilmemelidir..
-Mustafa Sözeri yazıyor: "Bugün malûm odaklarca tezgahlanan entrikalar arasında, Tayyîb Erdoğan"ın, "geçmişte, şöyle yapsaydı.. böyle olmazdı.. Şu hataları yaptı.." gibi gerekçelerle eleştirilmesini kendi açımdan tutarsızlık olarak görüyorum.. Çünkü, bugün gelinen noktada o hataların da payı olsa bile, bu gibi hatalar, bir "hukuk darbesi"ne dayanak olabilir mi?
-a.t.a. (haksoz.net"te) yazıyor: "1 Mayıs kutlamaları için Taksim dışında yer gösterilmesini aramak ve bunu savunmak demokratik bir tavır değil, despotizmdir." (!!?)
*İslâmî içerikli sitelerde bile yer alan bu gibi tuhaf suçlamalara bir örnek.. Buyrunuz..
-İsmail (Tevhidhaber.com"da) yazıyor: "AK Parti"ye oy verenlere "ayak takımı" diyenler bugün, Erdoğan"ın ayaklar/başlar benzetmesini çarpıtmıyorlar mı?
-Murad Eroğlu yazıyor: "Ş. Eygi bey, 23 Nisan tarihli yazısında, "eğer c. başkanı uzlaşma ile seçilseydi, A. N. Sezer zamanında çekilir ve bu Başsavcıyı tayin edemez ve bu dava da açılmazdı" diyor ve bu durumu, siyaset bilmezliğe bağlıyor. Bu yaklaşım yanlış değil mi?"
*Bence, yanlış.. "Eğer ve meğer evlenmiş, şâyet diye bir çocukları olmuş.." derler. Tarih, "eğer-meğer"le yazılmaz ve oluşmaz.. "Falan başsavcı olmasaydı, bu dâva açılmazdı.." lafı, bir varsayım.. Sistem kendi savunma mekanizmasını kullanıyor; bu, kişilere bağlı değildir.. Anayasa değişikliği, Meclis"in yüzde 80"inin, milletin iradesinin de yüzde 65"ini temsil eden partilerin oyuyla kabul edildiği halde, hukuk dışı yollarla direniliyor.."
-Uygar Emre Âdiloğlu yazıyor: "23 Nisan"da, "Şemdinli İddianâmesi"nde Büyükanıt"ı suçlayan Van Savcısı F. Sarıkaya'nın meslekten atılışı sırasında, Kanadoğlu'nun Yargıtay Başsavcısı olduğunu" yazdınız. Burada bir bilgi yanlışı var.. Çünkü; Kanadoğlu, o süreç işletilmeden üç sene kadar önce, Mayıs 2003'te emekliye ayrılmıştı.." (Teşekkürler..)
-Nurten İlker yazıyor: "Dinî içerikli yayın diye bazı yayınlar sürülüyor piyasaya ve tam bir avanak avcılığı havasında.. Bunlara kim dur diyecek?"
*Onlara "Dur!" diyecek olan, müslüman kitlelerin şuûrudur.. O gibi yayınları okumaya gerek bile yok, "İblis bu yayına çok kızacak veya filan hoca ile 100 sene ibadet sevabı.." gibi acaib reklamlarla piyasaya sunulan ürünler istismarın da ötesinde, inancı vıcık-vıcık hale getiriyor.
-Ali Cemal Şahinoğlu yazıyor: "Kafirle savaşmayı göze alan müslümana türk denir. Ben türk olarak üstün yaratıldım.. Türkçe İslâm dilidir." gibi cümleler son günlerde yine gündemde.. Ben böyle bir tarifi bu zamana kadar ne duydum, ne okudum.. Çıldıracağım.."
*Bu gibi ilginç yaklaşımlar karşısında, "Allah"ım sen aklımızı koru.." diye dua edelim.. Kaldı ki, hiçbir kavim ve dil yüce veya alçak değildir; hakkı beyan etmedikçe..
-Meryem Şanlı yazıyor: "Üniversitede okuyorum.. Şer"î inceliklere riayet etmeye çok çalışsak bile, bazıları kılık kıyafetimize "ecdadımız böyle mi giyiniyordu?" diye karşı çıkıyor. Sanki, atalarımız bugün erkekler gibi giyiniyormuşcasına.. Kendimi beğendirmek için değil, insan olarak kendi kimliğimle, temiz ve zarif olarak topluma çıkmak isteyişim suç mu? Giyim, insanın şahsiyetinin de bir parçası değil midir? İnsanların temizlik ve zarafetlerine imrendirecek şekilde giyinmesi, kötü bir şey midir?
Elbette kendi insaniyetini değil de, cinsiyetini sergilemeye çalışan erkek ve kadınlar gibi olunamaz, ama, nezîh ve zarîf olmak, bir hak olmanın da ötesinde, bir vazife değil midir?"
*Elbette, giyim, iklim şartlarından korunmak için olduğu kadar, kişinin şahsiyetinin de bir göstergesidir. Ben şahsen çok büyük zarûretler dışında, mesela beni palyaçoya çevirecek bir renk ve şekildeki kıyafeti giymem, üzerime..
-Konuralp Can yazıyor: "Sizin de bir yazınızda değindiğiniz üzere, geçen ay, Ankara"da hukuk öğrencisi bir kız, tıb prof."u olan annesini keserek korkunç şekilde öldürdü. O kızın babası da prof.. idi.. Bu aile, Üsküp"lüdür ve onlarla uzaktan bir akrabalığım vardır.. O Prof. babanın dedesi, Üsküp Müftüsü Halîm Hoca, büyük âlimdi ve 1932"de Türkiye"ye göçetmişti..
Ama, Halîm Hoca"nın neslinden pekçoğunun bugün İslâmî bilgisi yok gibi!! Halbuki, onların Üsküp ve Kosova"daki akrabaları, mütedeyyin insanlar.. Buradan oraya gidenler de, orada namaz kılıyorlarmış.. Ama, dönüşte laik/ akademik çevrelerde yine kaybolup gidiyorlar.
Hani demiştiniz ya, insanların bu hale gelmesinde eğitim sisteminin de payı var diye..
*Verdiğiniz bilgiler düşündürücü ve acı verici.. Onlara, bir Üsküp"lü olan Yahyâ Kemâl"in "Kocamustâfapaşa.." isimli şiirinin son mısralarını okusak, keşke.. "../ Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük; /Budur âlemde hudutsuz ve hazîn öksüzlük../ Sızlatır bâzı saatler dayanılmaz bir acı, / Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı../ Rûh arar başka tesellî her esen rüzgârda../ Ne yazık! Doğmuyoruz şimdi o topraklarda!.."
Neyse ki, anne kaatili olan o kızın hapiste namaz kılmaya başladığı bildiriliyor. Yeni bir dünyaya doğuşa vesile olabilir, belki.. Keşke, önceden böyle bir ruhî sığınakları olsaydı..
-Kütahyalı (habervaktim.com"da) yazıyor: "Onur Öymen"le ilgili yazında, Mussolini"nin faşist üniformalarının Türkiye"de, ilkokuldan itibaren siyah önlük ve Hitler"in SS gençliğinin kahverengi üniformasının, izci ve yavru kurt kıyafeti diye giydirildiğini de yazsaydın.."
-Tetete (habervaktim.com"da, "faşizm ve nazizmin de, kemalizmden ilham aldığını söyleyen sizdiniz!" başlıklı 22 Nisan yazım üzerine) yazıyor: "Vatanı kurtaran bir kişiye, böyle nasıl..."
*Kanunla korunan ve hakkında eleştiri yapılması yasak olan bir siyasî liderle ilgili olarak görüş açıklamanın yersizliğini hep belirtiyorum.. Benim yazımda, bir kişiye değil, bir resmî ideolojinin komikliğine işaret edilmektedir.. Ancak, İslâmî içerikli bir internet sitesindeki bu gibi beyanların hiçbir itirazla karşılaşmaması ilginçtir.
Hürr bir insan, varlığını Allah"a borçludur. Hele, yapılanları tek bir kişiye mal etmek, "lider tapıcılığı"na varır.. bugün olan da budur.. Birileri vatanı kurtarmakta hizmet ettiyse, tek kişiye değil, herkese teşekkür edilir. Hem, sözünü ettiğiniz kişi de, "bize bu toprakları bıraktılar" diye kendinden öncekilere şükran mı sundu; bütün bir geçmişi karalamadı mı?
vakit
Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir "Hasbihal"e daha, selâmla..
-Kasaboğlu (habervaktim.com"da, geçen Pazar "Hasbihal"iyle ilgili) yazıyor: "Korunması ve yüceltilmesi gereken; insanın haysiyetidir, zulüm düzeni değil!" diyordun..
Doğru da, bu mes"ele müslümanlar arasında bile halledilmiş değil.. Bazı cemaatlerde insanların maddî konumuna göre ders halkaları oluşturuluyor..
*Çok acılı, sancılı bir yaraya değinmişsiniz. Bu gibi sakîm anlayış sahiblerine göre, İslâm, göklerdeki bir yıldız gibi hep uzakta durmalı ve bizim hayatımıza hâkim olmak üzere, asla yeryüzüne inmemeli, inmesine müsaade de edilmemelidir..
-Mustafa Sözeri yazıyor: "Bugün malûm odaklarca tezgahlanan entrikalar arasında, Tayyîb Erdoğan"ın, "geçmişte, şöyle yapsaydı.. böyle olmazdı.. Şu hataları yaptı.." gibi gerekçelerle eleştirilmesini kendi açımdan tutarsızlık olarak görüyorum.. Çünkü, bugün gelinen noktada o hataların da payı olsa bile, bu gibi hatalar, bir "hukuk darbesi"ne dayanak olabilir mi?
-a.t.a. (haksoz.net"te) yazıyor: "1 Mayıs kutlamaları için Taksim dışında yer gösterilmesini aramak ve bunu savunmak demokratik bir tavır değil, despotizmdir." (!!?)
*İslâmî içerikli sitelerde bile yer alan bu gibi tuhaf suçlamalara bir örnek.. Buyrunuz..
-İsmail (Tevhidhaber.com"da) yazıyor: "AK Parti"ye oy verenlere "ayak takımı" diyenler bugün, Erdoğan"ın ayaklar/başlar benzetmesini çarpıtmıyorlar mı?
-Murad Eroğlu yazıyor: "Ş. Eygi bey, 23 Nisan tarihli yazısında, "eğer c. başkanı uzlaşma ile seçilseydi, A. N. Sezer zamanında çekilir ve bu Başsavcıyı tayin edemez ve bu dava da açılmazdı" diyor ve bu durumu, siyaset bilmezliğe bağlıyor. Bu yaklaşım yanlış değil mi?"
*Bence, yanlış.. "Eğer ve meğer evlenmiş, şâyet diye bir çocukları olmuş.." derler. Tarih, "eğer-meğer"le yazılmaz ve oluşmaz.. "Falan başsavcı olmasaydı, bu dâva açılmazdı.." lafı, bir varsayım.. Sistem kendi savunma mekanizmasını kullanıyor; bu, kişilere bağlı değildir.. Anayasa değişikliği, Meclis"in yüzde 80"inin, milletin iradesinin de yüzde 65"ini temsil eden partilerin oyuyla kabul edildiği halde, hukuk dışı yollarla direniliyor.."
-Uygar Emre Âdiloğlu yazıyor: "23 Nisan"da, "Şemdinli İddianâmesi"nde Büyükanıt"ı suçlayan Van Savcısı F. Sarıkaya'nın meslekten atılışı sırasında, Kanadoğlu'nun Yargıtay Başsavcısı olduğunu" yazdınız. Burada bir bilgi yanlışı var.. Çünkü; Kanadoğlu, o süreç işletilmeden üç sene kadar önce, Mayıs 2003'te emekliye ayrılmıştı.." (Teşekkürler..)
-Nurten İlker yazıyor: "Dinî içerikli yayın diye bazı yayınlar sürülüyor piyasaya ve tam bir avanak avcılığı havasında.. Bunlara kim dur diyecek?"
*Onlara "Dur!" diyecek olan, müslüman kitlelerin şuûrudur.. O gibi yayınları okumaya gerek bile yok, "İblis bu yayına çok kızacak veya filan hoca ile 100 sene ibadet sevabı.." gibi acaib reklamlarla piyasaya sunulan ürünler istismarın da ötesinde, inancı vıcık-vıcık hale getiriyor.
-Ali Cemal Şahinoğlu yazıyor: "Kafirle savaşmayı göze alan müslümana türk denir. Ben türk olarak üstün yaratıldım.. Türkçe İslâm dilidir." gibi cümleler son günlerde yine gündemde.. Ben böyle bir tarifi bu zamana kadar ne duydum, ne okudum.. Çıldıracağım.."
*Bu gibi ilginç yaklaşımlar karşısında, "Allah"ım sen aklımızı koru.." diye dua edelim.. Kaldı ki, hiçbir kavim ve dil yüce veya alçak değildir; hakkı beyan etmedikçe..
-Meryem Şanlı yazıyor: "Üniversitede okuyorum.. Şer"î inceliklere riayet etmeye çok çalışsak bile, bazıları kılık kıyafetimize "ecdadımız böyle mi giyiniyordu?" diye karşı çıkıyor. Sanki, atalarımız bugün erkekler gibi giyiniyormuşcasına.. Kendimi beğendirmek için değil, insan olarak kendi kimliğimle, temiz ve zarif olarak topluma çıkmak isteyişim suç mu? Giyim, insanın şahsiyetinin de bir parçası değil midir? İnsanların temizlik ve zarafetlerine imrendirecek şekilde giyinmesi, kötü bir şey midir?
Elbette kendi insaniyetini değil de, cinsiyetini sergilemeye çalışan erkek ve kadınlar gibi olunamaz, ama, nezîh ve zarîf olmak, bir hak olmanın da ötesinde, bir vazife değil midir?"
*Elbette, giyim, iklim şartlarından korunmak için olduğu kadar, kişinin şahsiyetinin de bir göstergesidir. Ben şahsen çok büyük zarûretler dışında, mesela beni palyaçoya çevirecek bir renk ve şekildeki kıyafeti giymem, üzerime..
-Konuralp Can yazıyor: "Sizin de bir yazınızda değindiğiniz üzere, geçen ay, Ankara"da hukuk öğrencisi bir kız, tıb prof."u olan annesini keserek korkunç şekilde öldürdü. O kızın babası da prof.. idi.. Bu aile, Üsküp"lüdür ve onlarla uzaktan bir akrabalığım vardır.. O Prof. babanın dedesi, Üsküp Müftüsü Halîm Hoca, büyük âlimdi ve 1932"de Türkiye"ye göçetmişti..
Ama, Halîm Hoca"nın neslinden pekçoğunun bugün İslâmî bilgisi yok gibi!! Halbuki, onların Üsküp ve Kosova"daki akrabaları, mütedeyyin insanlar.. Buradan oraya gidenler de, orada namaz kılıyorlarmış.. Ama, dönüşte laik/ akademik çevrelerde yine kaybolup gidiyorlar.
Hani demiştiniz ya, insanların bu hale gelmesinde eğitim sisteminin de payı var diye..
*Verdiğiniz bilgiler düşündürücü ve acı verici.. Onlara, bir Üsküp"lü olan Yahyâ Kemâl"in "Kocamustâfapaşa.." isimli şiirinin son mısralarını okusak, keşke.. "../ Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük; /Budur âlemde hudutsuz ve hazîn öksüzlük../ Sızlatır bâzı saatler dayanılmaz bir acı, / Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı../ Rûh arar başka tesellî her esen rüzgârda../ Ne yazık! Doğmuyoruz şimdi o topraklarda!.."
Neyse ki, anne kaatili olan o kızın hapiste namaz kılmaya başladığı bildiriliyor. Yeni bir dünyaya doğuşa vesile olabilir, belki.. Keşke, önceden böyle bir ruhî sığınakları olsaydı..
-Kütahyalı (habervaktim.com"da) yazıyor: "Onur Öymen"le ilgili yazında, Mussolini"nin faşist üniformalarının Türkiye"de, ilkokuldan itibaren siyah önlük ve Hitler"in SS gençliğinin kahverengi üniformasının, izci ve yavru kurt kıyafeti diye giydirildiğini de yazsaydın.."
-Tetete (habervaktim.com"da, "faşizm ve nazizmin de, kemalizmden ilham aldığını söyleyen sizdiniz!" başlıklı 22 Nisan yazım üzerine) yazıyor: "Vatanı kurtaran bir kişiye, böyle nasıl..."
*Kanunla korunan ve hakkında eleştiri yapılması yasak olan bir siyasî liderle ilgili olarak görüş açıklamanın yersizliğini hep belirtiyorum.. Benim yazımda, bir kişiye değil, bir resmî ideolojinin komikliğine işaret edilmektedir.. Ancak, İslâmî içerikli bir internet sitesindeki bu gibi beyanların hiçbir itirazla karşılaşmaması ilginçtir.
Hürr bir insan, varlığını Allah"a borçludur. Hele, yapılanları tek bir kişiye mal etmek, "lider tapıcılığı"na varır.. bugün olan da budur.. Birileri vatanı kurtarmakta hizmet ettiyse, tek kişiye değil, herkese teşekkür edilir. Hem, sözünü ettiğiniz kişi de, "bize bu toprakları bıraktılar" diye kendinden öncekilere şükran mı sundu; bütün bir geçmişi karalamadı mı?
vakit
Bu yazı toplam 922 defa okunmuştur