Abdurrahman Dilipak
“Kut’lu Doğum” mu dediniz!
Bu konu tartışılırken sustum. Abdullah Yıldız , “yazmayacak mısın” dedi, ben de “bu tartışmanın alevlenmesini istemiyorum. Dinde ateşli bir tartışmanın tarafı olmak istemiyorum” dedim. Bugün bu konuyu tartışan yok. Ben de bugün bu konuya ilişkin düşüncelerimi açıklamak istiyorum.
Tartışmayı çok seviyoruz. Konuşarak anlaşamıyoruz. Herkes fikrini ötekine kabul ettirmek istiyor. Temel yanlış burada. Kimse kendisinin, liderinin, şeyhinin yanılabileceğini düşünmüyor. Oysa Peygamberler dışında mutlak anlamda masum kimse yok.
Şia’da imamlar masum. Sünnilerde şeyhler de öyle. F. Gülen yanılmış olabilir mi mesela, adam, Cebrail’e bile gerek olmadan destursuz gidip geliyor. Üçler, yediler, 40’lar meclisinde birileri Peygamberlerle konuşup geliyor. O zaman da ne derlerse “işittik, iman ettik” demeniz gerekiyor. (Haşa)
“Kutsamak”, “Mukaddes”, “Perestiş etmek”, “Mabed”, “Mabud”, “İbadet” bunlar ne demek hiç düşündünüz mü?
Hani “Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” diye bir ayet gelmişti de, Hatem ibni Adiy, “Ey Allah’ın resulü, biz din büyüklerimizi ilah ve Rab edinmezdik ki” demişti de, Peygamberimiz ona, “Hani din büyükleriniz size bir şey söylerlerdi de, siz o şey üzerinde düşünmeden o şeyi kabul ya da red etmez mi idiniz? İşte bu onları İlah ve Rab edinmek demektir”.
Bizim artık “kutsal” olmayan bir sürü kutsalımız var!? Sahi KUT ne demek? KUT’LU OLSUN derken ne demiş oluyoruz. KUT dediğiniz KUTSAL’ın kısaltılmış şekli mi? İnsan KUTSAL icad edebilir mi? O zaman KUTLU olsun ne demek.. “Kut” bahsine girmeyelim, ama meraklıları araştırsınlar.
KUT, MUKADDES’in karşılığı değil. MUKADDES “Kutsanmış/Takdis edilmiş” demektir.. Bizler mukaddes olmayan bir şeyi “Takdis” edemeyiz.
Son aylarda “Kutlu doğum”u tartıştık. “Beyaz iplik, siyah iplik”i tartıştık, “Kur’an-ı Kerim okuma yarışması”nı konuştuk. Keşke dini, dini konuları tartışma konusu yapmasak. Mesela Kur’an-ı Kerim yarışmasını tartışacaksak, tartışacağımız şey, sunucu, dekor, kostüm, üslubtur. Sunucudur, yapımcıdır.. Tamam ses yarışlarına benzetilmesin, bunu konuşalım. Bu Ramazan etkinlikleri gibi bir şey. Mutlaka bir şey yapılmalı da, neyi nasıl yapmalıyız, onu konuşalım. Ramazan’a yakışır olmalı yapılan. İftarlardaki israfı konuşabiliriz mesela.
Bu tartışmalar olurken sustum. Bu tartışmaların bir parçası olmak istemedim. Şimdi sular durulunca yazıyorum.
Sabah namazının vakti ve imsak konusu da gereksiz tartışmalara sebeb oldu. Kimse Peygamberimizin “siyah iplik, beyaz iplik” misalini verdiği zaman, o mekanda yaz mı idi, kış mı? Dolunay mı idi, hilal mi diye kimse sormadı.
Mesela Karadeniz’in üzerinde “Beyaz geceler” vardır. İskandinav ülkelerinin üst yakasında akşam, yatsı ve sabah namazı vakti bile oluşmuyor doğru düzgün. Ekvator kuşağı ile kutup kuşağında bu örnek aynen ele alınabilir mi?
“Kutlu Doğum”a gelince, dini ve tarihi günleri miladi tarihe endekslemek doğru değil. Bizde günlük ibadetler güneye, yıllık ibadetler aya göre yapılır.
Sahi, siz doğum gününüzü neye göre hesab ediyorsunuz? Peygamberimizin doğum gününü nasıl hesaplayacağız.
Biz bu kafa ile 31 Mart vakasının tarihini bile hesaplayamayız. Hatta 19 Mayıs’ı bile hesaplayamazsınız. Dikkat! O günkü takvime göre, yeni gün, gün batımında başlar. Günün ilk namazı sabah değil, akşam namazıdır. 19 Mayıs “Rumi” ya da “Hicri takvim”e göre ne olur, bilen var mı? Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmasak ne iyi ederiz.
Biliyorsunuz, bizim için sadece iki tane dini anlamda / mukaddes gecemiz var: Kadir ve İsra. İki bayramımız var, Ramazan ve Kurban. 3 Mukaddes mescidimiz var, Kabe, Mescid-i Nebevi ve Kudüs. Mukaddes mekanlar da belli, Mekke-i Mükerreme ve Mik’ad alanı, Medine-i Münevvere, Kudüs-ü Şerif ve Mik’ad alanı arz-ı Mev’ud. Tuva vadisi ve Tur-u Sina.
Eskiden Veladet kandili olarak kutlanırdı, bugün “Kutlu doğum” dediğimiz gece. Mevlid okunurdu. Berat kandili var. İsra halk arasında farklı bir çerçevede “Miraç” olarak kutlanıyor. Regaib gecesi, Hicri yılbaşı, Aşûre, Aşure orucu, Arefe ve Terviye günü. Savm-u Davud’umuz var, 3 aylar var gelenekte ve tabii ki, Cuma mü’minlerin haftalık tatili.
İstanbul’un fethi, 1953’de Miladi takvime endekslendi ve 29 Mayıs oldu. Bunu Cumhuriyet gazetesi marifeti ile yaptılar, iyi mi? Mekke’nin fethini daha yakınlarda biri 31 Aralık’a endeksledi. Bu konularda herkesin daha dikkatli olması gerek.
Din olmayan şeyleri dine dahil etmeyelim. Kutsal olmayan şeyleri kutsamayalım. Bu bizi gizli ve açık şirke götürür. Dini Allah’a has kılalım. Din Allah’a aittir. Resul, o dinin dayandığı kitabı bize getiren, yaşayan, örnekleyen, açıklayan kişidir. Yani din Allah, Resul ve kitaptan ibarettir. Kim ki ona bir şey ekler, ya da ondan bir şey çıkartırsa, kişi eklediği ya da çıkarttığı şey ile baş başa kalır ve din aradan çıkar.
Kutlu Doğum haftasının “miladi takvime” endekslenmesi, iki doğum arasında bir karışıklığa da sebeb olur endişesi taşıyor bazı arkadaşlar. Zira bazı Hristiyanlar için İsa’nın çarmıha gerildiği tarih 3 Nisan 33 olarak veriliyor. Yeniden 2. Doğuş ve göğe çekilmeden söz ediliyor, bir geri dönüş sözkonusu.
“Kutlu Doğum Haftası” gelecek yıl için mesela 14 Nisan Cumartesi başlayacak 20 Nisan Cuma günü bitecekmiş. İtiraz edenler diyor ki: “Gülen 27 Nisan 1941’de doğdu.” Bu ister istemez bir hassasiyet doğuruyor. Bugünün böyle bir tartışmaya vesile edilmemesi gerek. Birileri için bu aşırı bir hassasiyet gibi gözükse de, zorunlu olmayan bir takvimi, gelenekteki gibi Hicri takvime endesklemekte ne zarar var. Eğer okullar tatil olmadan bir şey yapmak istiyorsanız, nisanla birlikte “Vel ba’su badel mevd” günü diyelim. Ölümden sonra dirilişi hatırlatsın bize. Bahar geliyor ya.
“Takvim devrimi” ile bize yeni bir takvim getirilmedi, “İslami olan” yasaklandı. Yoksa bize dini takvimlerin hepsi serbestti. Ayrıca “Kameri”, “Şemsi”, “Rumi” diye de 3 takvim kullanılırdı. “Miladi”, “Rumi”, “Hicri takvim” ya da..
Sahi siz namaz vakitlerini “Ala Franga” saate göre mi belirliyorsunuz, yoksa “Ala Turka” saate göre mi! Hay Allah kendi ezani saatimizi bile Fransızca söylemeye başlamışız meğer!. Yoksa siz namaz vakti için güneşe mi bakıyordunuz. Hani “Kamer” için titizlenenler, günlük ibadetlerinde “Şems”i neden aynı hassasiyetle gözlemezler!?. Selâm ve dua ile..
yeniakit