Hasan Karakaya
Linç çetesi işbaşında... Dün Ahmet Kaya, bugün Yavuz Bingöl!
Hemen herkes bildiği için, uzun uzadıya yazmaya gerek yok... Sadece ve sadece “Kürtçe kaset yapacağım” dediği için, “linç girişimi”ne maruz kalanAhmet Kaya, kendisine yönelik “mahalle baskısı”nın artması üzerine“Türkiye’yi terketmek” zorunda kalmıştı!..
Ahmet Kaya’nın “çatal-kaşık sesleri” ile protesto edilmesi ile Merve Kavakçı’nın, “Dışarı, dışarı!” böğürtüleri arasında “Meclis’i terketmek”zorunda kalması arasında hiçbir fark yoktu!..
Merve Kavakçı, nihayetinde “inancının sembolü başörtüsü ile siyaset yapmak” istiyordu... Ahmet Kaya ise, “kendi dilinden kaset yapmak”arzusundaydı!..
Birinin “siyaset” yapmasına, diğerinin de “kaset” yapmasına izin vermediler!..
Kimdi o izin vermeyenler?..
“Türkiye’nin kaymak tabakası!”
Ya da;
“Beyaz Türkler!”
Sonuç itibariyle; Ahmet Kaya’nın da, Merve Kavakçı’nın da, “dışlanma ve ötekileştirme”nin dışında bir “ortak nokta”ları daha vardı!..
AHMET KAYA VE BAŞÖRTÜSÜ
Her ikisi de, “başörtüsü” konusunda son derece hassastı...
Filmi başa sarıp, hele bir o günleri yeniden hatırlayalım...
Malûm, Ahmet Kaya; kartel medyası için de “iyi bir sanatçı” idi... Özellikle“protest müzik”te üstüne yoktu!..
Ama, ne zaman ki; “Annemin örtüsüne kimse karışamaz ve el uzatamaz”dedi, “geri sayım” başladı!..
Hele hatırlayın 1998 Eylül ayını...
Ayseli Göksoy başta olmak üzere kendilerinin demokrat ve laik olduğunu ileri süren birçok milletvekilinin Türkiye’deki insanlar arasına nifak tohumları serptiğini belirten Ahmet Kaya, Göksoy’un, “Bu ülkede hiç kimse inançlarından ötürü bir baskıya maruz kalmıyor. Başörtülü öğrenciler siyasi maksatla örtünüyorlar” şeklindeki sözlerini şöyle cevaplamıştı:
“Bu ülkede asıl sizin düşüncenizde olanlar ikilik çıkartıyorlar. Kimse bölücülük yapmasın. Ben, Türkiye’de demokrasi, insan hak ve hürriyetleri konusunda asgari müştereklerde nasıl buluşuruz, bunun sağlanması gerektiğini söylüyorum. Kimse inançlarından dolayı baskı görmüyorsa, bilim öğrenmek için üniversiteye gelen öğrenciler niçin coplanıyorlar? Neden saçlarından tutularak sürükleniyorlar?
Müslüman bir ailenin çocuğuyum... Hiç kimse de annemin başörtüsüne el uzatamaz!.. Türkiye’de başörtüsüne karşı sürdürülen yasaklama alanı yavaş yavaş genişletiliyor... Bu yasaklamanın sokaklarda dolaşmaya kadar bile vardırılacağı endişesini taşıyorum... Bunu bildiğim için, ‘Annemin başörtüsüne kimse karışamaz ve el uzatamaz, bu yapılırsa gerekli önlemleri alırım’ dedim...
Halkı yüzde 99 Müslüman olan bir ülkede Müslümanlara karşı uygulanan bu baskıların haklılığını ve yasallığını kimse savunamaz. Sayın Ayseli Göksoy’a sesleniyorum;Ben, inanca saygıyı, düşünceye özgürlüğü savunuyorum. Siz neden savunmuyorsunuz? Sizler Meclis’te sohbet etmekten başka bir iş yapmıyorsunuz. Sokak anneleri ile başörtülü öğrenciler, saçlarından tutularak coplanıyorlar, siz ise sadece seyrediyorsunuz. Televizyonlardaki bu görüntüler sizi rahatsız etmiyor mu? Sizin attığınız bu nutuklar milleti bıktırdı. Buna bir son verin. Bu görüntüler sizi rahatsız etmiyorsa sohbetlerinize devam edin ve televizyonlarınızı çekirdeklerinizi çıtlatarak seyretmeyi sürdürün. Sizler rahatınıza bakın, hiçbir şeye karışmayın. Bu ülkenin bölünmesine bizler izin vermeyiz.”
İşte bunları dedi, “ipi çekildi!”
Nasıl olduysa oldu, adamın bir “Kürt” olduğu hatırlanıverdi birden!..
Bırakın “Kürt” olmasını, “eski görüntüler” tozlu raflardan indiriliverdi ve önce “PKK sempatizanı” olduğu, sonra da “PKK yandaşı” olduğu keşfediliverdi!!!..
“Yargısız infaz” kampanyası başlamıştı artık!.. Bu adam “dışlanmalı”, bu adam “yok sayılmalı” ve bu adam “linç” edilmeliydi!..
Öyle de yaptılar!.
Daha düne kadar “baştacı” yaptıkları, “aynı masa” etrafında oturup “içki”içtikleri bir adamı “yalnızlığa mahkûm” ettiler!..
Demek oluyordu ki,
“Beyaz Türkler”in, gerek Ahmet Kaya’yı, gerek Merve Kavakçı’yı“dışlamaları”nın bir sebebi de, “başörtüsünün onuruna sahip çıkmaları”ydı!..
Sonunda, her ikisi de “Türkiye’yi terketmek” zorunda kaldılar... Ahmet Kaya Fransa’ya gitti ve bana kalırsa, orada “kahrından” öldü!.. Merve Kavakçı ise, Amerika’ya gitti... Hâlâ orada yaşıyor!..
DEĞİŞEN, SADECE TELLÂKLAR!
Aradan uzun yıllar geçti ve gerek Ahmet Kaya’yı, gerek Merve Kavakçı’yı“linç” edenlerden bazıları, “hata”larını kabul ettiler ve “özür” dilediler!.. Bazıları ise, “odunum” demeye devam etti, hâlâ ediyor!..
Ne var ki;
Ahmet Kaya’nın “Kürtçe kaset” yapmasının, Merve Kavakçı’nın da“başörtüsü ile siyaset” yapmasının “rejime başkaldırı” olduğunu iddia edenler, ne kadar “sığ” ve nasıl bir “sığır” olduklarını anlamış olmalılardır!..
Öyle ya;
Ortalık “Kürtçe kasetler”den geçilmezken, Meclis’e de “6 başörtülü milletvekili” girmişken; ne rejim yıkıldı, ne laiklik elden gitti!.. Türkiye yerli yerinde duruyor ve herhangi bir gerilim de yaşanmıyor!..
Peki, “Eski Türkiye” geride kaldı da; “linç çetesi” de geride kaldı mı?..
Hani; “Hamam eski hamam, değişen sadece tellâklar” diye bir sözümüz vardır ya, “linç çetesi” de öyle!..
Sadece “isimler” değişti!..
“Zihniyet, hâlâ işbaşında!”
Dün Merve Kavakçı’ları, Ahmet Kaya’ları, Osman Yağmurdereli’leri, Prof. Nur Vergin’leri hedef alan ve onları “itibarsızlaştırmak” için her türlü melâneti sergileyen “linç çetesi”, bugün de bir “Alevi sanatçı” olmasına rağmen Yavuz Bingöl’leri, “başı açık bir hanım” olmasına rağmen Alev Alatlı’ları hedef almaya başladılar!..
NİÇİN HEDEFTELER?
Peki, Yavuz Bingöl ve Alev Alatlı, niye “linç girişimi”ne maruz kaldı?.. Neydi işledikleri suçlar?!?..
Yavuz Bingöl’ün en büyük suçu(!) Çankaya Köşkü’ndeki 30 Ağustos Resepsiyonu’nda, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la birlikte “Yemen Türküsü”nü söylemesiydi!.. İkinci suçu(!) da; “Tayyip Bey, sokaklarda ölmüş annesine küfredildiği için Berkin Elvan’ın annesini yuhalatmış olabilir!.. Bu, çok insani bir şey... Onaylamıyorum ama, durum budur!”demesiydi!..
Alev Alatlı’nın suçu(!) da, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın elinden“2014 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”nü alması ve o esnada; Tayyip Erdoğan’ın “Dünya 5’ten büyüktür” sözüne atıfla, şu sözleri sarfetmesiydi:
“Siz ‘Dünya 5’ten büyüktür’ dediğinizde, biliyor musunuz, ‘Evrensel dolandırıcılığın hüküm sürdüğü zamanda gerçeği söylemek devrimciliktir’diyen George Orwell ayağa kalkar, bu sefer de o alkışlardı. Ona, Robinson Crusoe’nun yazarı Daniel Defoe da katılırdı. Rus yazar Aleksandr Soljenitsin yaşasaydı, yüz binlerce Suriyeliye kapılarını açan hükümetinizi, zat-ı alinizi ayakta alkışlardı.”
LİNÇ ÇETESİ İŞBAŞINDA!
Vayy siz misiniz bunları söyleyen?.. Siz misiniz, “Beyaz Türkler”i bırakıp da, “Türkiye’nin zencilerini temsil eden” bir adamı öven?!?..
“Linç çetesi” bir saniye bile beklemeden “saldırı”ya geçti!..
Fazıl Say’ından Cüneyt Özdemir’ine, Uğur Dündar’ından Kanat Atkaya’sına,Hürriyet ve Sözcü gazetelerinden Zaman ve Bugün gazetelerine, Amberin Zaman’ından Aslı Aydıntaşbaş’ına, Carolin Fişekçi’sinden Nedim Şener veSabahat Akkiraz’ına varıncaya kadar, “linç çetesi”nin bütün “faşizan”ları,“topyekün saldırı”ya geçtiler... Kimi “Alev Alatlı’nın kitapları”, kimi de“Yavuz Bingöl’ün kasetleri” aleyhine kampanya başlattı!..
Kimi “oportünist”likle, kimi “satılmışlık”la, kimi “havuzculuk”la, kimi de“soytarılık” ve “yalakalık”la suçladı!..
“Kuş beyinlerinde, 140 karakterden daha fazlasını yazma kabiliyeti olmayan twitter çetesi” de, “topyekün savaş”ta yerlerini aldı, onlar da“Bremen Mızıkacıları”na dahil olup, “militanlık”larını icra ettiler!..
Siz misiniz Tayyip Erdoğan’ı “haklı” gören, siz misiniz Tayyip Erdoğan’a“övgü” yağdıran, siz misiniz “aydın despotizmi”ne karşı çıkan?..
O halde, vur abalıya!..
SİZ, KİM OLUYORSUNUZ?
Demek istiyorlar ki;
“Türkiye, Beyaz Türkler’in ülkesidir!.. Edirne’den Ardahan’a bizim borumuz öter!.. Ne diyorsak, o!.. Tayyip Erdoğan da kim oluyor?”
İyi de, bunu diyen “Beyaz Türkler”e ve “mavi kanlı”lara sormak gerekmez mi?.. Hadi, İstanbul’dan yola çıkın ve ilerleyin Doğu’ya doğru... GeçinKocaeli’ne, Düzce’ye, Sakarya, Ankara, Kırıkkale, Bolu, Kırşehir, Nevşehir, Kayseri, Bingöl, Muş ve Hakkari’ye... Bakın bakalım, bu güzergâhta“CHP’nin başını çektiği linç çetesi” mi var, yoksa Erdoğan’ın kurduğu AK Parti mi?..
Sahi, siz neredesiniz?..
“Üç-beş sahil kenarı”nda var olmak, sizi “Türkiyeli” yapar mı?..
Söyleyin hele;
Siz hangi “mahalle”, hangi “örgüt” ve hangi “kanton” adına konuşuyorsunuz?.. Söyleyin, kimsiniz siz?..
Dün, Ahmet Kaya için uyguladığınız “Vayy Şerefsiz(!) tarifesi”ni bugün deYavuz Bingöl için uygulamak, onu da mı “Türkiye’yi terketmeye zorlamak”istiyorsunuz?..
Ama, anlayın artık;
Köprünün altından çok sular aktı ve bu ülke artık “Eski Türkiye” değil!..
“Yeni Türkiye”de Yavuz Bingöl’lere de sahip çıkılacaktır, Alev Alatlı’lara da!..
Hadi, kendinize yer beğenin!..
*****************************************************************************
Sezgin Tanrıkulu’nun kaynağı... İsmi sahte, şirketi sahte, resmi sahte!
Şu “CHP’liler” bir âlem... Kafalarında bir “senaryo” yazıyorlar, sonra da ona“gerçek” diye inanıyorlar!.. Meselâ, CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, kafasını “Milli Eğitim Şûrası’na takmış... Sivas’ta demiş ki;“Anaokulundaki çocukları bile kız ve erkek diye ayırmayı planlıyorlar!.. Bu memleketi yönetenlerin kafası, sapkın ve ahlâksız bir kafadır!”
Ne demiş eskiler?.. “Kişi, başkalarını da kendisi gibi bilirmiş!”
Bir de CHP’li Sezgin Tanrıkulu var... O da, Meclis’e bir soru önergesi verip, demiş ki;
“16 Aralık Salı günü 43 ilde operasyon yapılacağı ve bu operasyon ile 17-25 Aralık’ın rövanşının alınacağı doğru mudur?”
Peki, Sezgin Tanrıkulu’nun kaynağı” kim?..
Ben söyleyeyim: Bir “trol!”
Artık “Gülen trolü” müdür, yoksa “CHP trolü” müdür bilmem... Ama,“twetter”daki adı Ece Taşkın olan bu “trol”, bana öyle geliyor ki; “kadın kılığına girmiş bir paranoyak”tır...
Ece Taşkın isminin “sahte” olup-olmadığını bilmiyorum... Ama, “resmi sahte”dir... Ece Taşkın’ın; “Twetter hesabı”nda kullandığı resim; “Birçok dişçilik ve ilâç reklâmında, sahte online ilâç satan şirketler tarafından Amerika, İngiltere ve Hindistan’da kullanılan bir kadının fotoğrafı”dır!..
Sezgin Tanrıkulu, ne yazık ki; bu “ismi sahte, şirketi sahte, resmi sahte”birinin attığı “paranoyak bir tweet” üzerine, kalkmış “soru önergesi”vermiş!..
CHP’lilerin “acziyet”ine gerçekten acıyorum!..
yeniakit