Hasan Karakaya
Muhabirlerimiz özel ve güzel haberlere imza attılar
Öncelikle, "Zalim Beşşar"ın "kan gölü" haline getirdiği Suriye'de esir alınan ve "66 gün" boyunca "1-2 metrekarelik zindan"larda tutulduktan sonra önceki gün serbest bırakılan Adem Özköse ve Hamit Coşkun'a geçmiş olsun demek istiyoruz...
Gerçek Hayat dergisi ve Milat gazetesi mensubu olan bu iki meslektaşımız, "meslektaşlık"tan da öte, bizim için "arkadaş" ve "kardeş"tirler...
Adem ve Hamit'in serbest bırakılmalarında; başta Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve İHH Başkanı Bülent Yıldırım olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.
Adem Özköse ve Hamit Coşkun'un "rehin" alınmaları, sadece geçen haftanın değil, "son 9 hafta"nın olayıydı...
Serbest bırakılmaları için hem "hükümetler" girdi devreye, hem de STK'lar!..
Sonunda; biz arkadaşlarımıza kavuştuk, onlar da ailelerine...
Adem ve Hamit'e bir defa daha "geçmiş olsun", ailelerine de "gözünüz aydın" diyoruz...
28 ŞUBAT'TA FİŞLENEN VALİLER
Evet; Adem ile Hamit 66 gündür "esir"diler, "rehin"diler...
Onları "zindan"a atan, elbette "Türkiye düşmanları"ydı...
"Türkiye düşmanı" olmak için, illâ da Suriye'de Beşşar Esad olmak gerekmiyor... Türkiye'de yaşayıp da, "Türkiye düşmanı" olanlar da var.
"Türkiye düşmanı" deyince, akla ilk gelenler, elbette "darbeci"ler ve "cuntacı"lardır.
Muhabirimiz Murat Alan, geçen hafta, işte bu Türkiye düşmanı "28 Şubat cuntacıları"nın fişlemelerini deşifre eden bir habere imza attı...
12 Mayıs Cumartesi günü "Hedefteki valiler" başlığı ile manşetten verdiğimiz haberde; "Vali"lerin, "kaymakam"ların ve "üst düzey bürokrat"ların nasıl fişlendiklerini gözler önüne serdik.
"Fişlenenler" listesinde "17 vali, 29 kaymakam ve 370 üst düzey bürokrat" bulunuyordu... İsimlerin karşılarına; "İrticacı!.. İrtica eğilimli!.. Refah yanlısı!.. Tehlikeli!.. Eşi çarşaflı!.. İçki içmez!.. Beş vakit namaz kılar" gibi notlar düşülmüş!..
Daha da enteresanı;
"Mesut Yılmaz Hükümeti" döneminde başlatılan fişlemelerin, AK Parti döneminde durdurulması üzerine, devreye yeniden "asker"in girmesi...
Düşünebiliyor musunuz;
Aslî görevi "sınırları korumak" ve "terörle mücadele" etmek olan asker; dönemin Genelkurmay 2. Başkanı olan Org. Yaşar Büyükanıt'ın emriyle "aslî görev"ini bırakıp, "81 ilde vali ve kaymakam fişlemeye" başlamış!..
Muhabirimiz Murat Alan'ın ele geçirdiği 2003 tarihli belgeye göre, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın emri ile 81 il valisi, 731 ilçe kaymakamı ve tüm merkez valileri fişlenmiş.
Askerin vali avına çıktığı bu dönemde terör olayları artarken, 2003-2007 yılları arasında 639 Mehmetçik şehit düşmüş!..
Şükürler olsun ki; o karanlık günlerden kurtuldu Türkiye... Bugün; "asker"ler ve "iktidar" uyum içinde çalışıyor.
"ATATÜRK BİLE KURTARAMAZ!"
Muhabirimiz Murat Alan geçen haftaki haberlerinde "Türkiye'nin cuntacı geçmişi"ni deşifre ederken, muhabirimiz Hasan Tosun da "CHP'nin geleceği"ne ışık tutan bir habere imza attı...
"Gürsel Tekin'in istifası" ile büyük bir şok yaşayan CHP, eski parti meclisi üyesi Berhan Şimşek'in sözleriyle de hayli sarsıldı.
"Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi"ni topa tutup, "CHP'nin batma noktasına geldiğini" söyleyen Berhan Şimşek, CHP'nin gidişatını tek cümlede özetlemiş:
"Bizi, Atatürk bile kurtaramaz!"
Şimşek, genel başkanlığa aday olacağının da sinyalini vererek, demiş ki;
"Neden olmasın?..
CHP'de işlerin iyi gitmediğini herkes görüyor... Yeni bir duygu, yeni bir anlayış, yeni bir kadro, başından yenisi silinmiş CHP'yi ayağa kaldırmalıdır."
Kılıçdaroğlu'nun ekip kurmada son derece başarısız olduğunu kaydeden Şimşek, şöyle devam etmiş sözlerine:
"Parti tavada yağ gibi, güneşte kar gibi eriyor. Söylenecek tek bir söz var: Olmadı Kemal Bey! Bu şekliyle bu yönetim devam etmez. Ya yol ver, ya bir yol aç ya da yoldan çekil. İttire ittire bu işler olmaz."
İşte böyle bir CHP, dün "İstanbul İl Yönetimi"ni seçmek için sandığa gitti... Bakalım, "CHP İstanbul İl Başkanlığı"na kim gelecek?.. Sonuçlar bugün veya yarın açıklanınca öğreniriz...
KAZA DEĞİL SUİKAST
Muhabirlerimiz Murat Alan ve Hasan Tosun gibi, Haber Müdürümüz İbrahim Acar da, geçen hafta "çok konuşulacak" bir habere imza attı.
Habere geçmeden önce "olayın geçmişi" konusunda kısa bir hatırlatma yapalım.
Malûm; Jandarma eski Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'i taşıyan uçak 17 Şubat 1993 tarihinde düştü... Uçağın düşüşüyle ilgili sır perdesi aradan geçen 19 yıla rağmen hâlâ aralanamadı... Bitlis'in hayatını kaybettiği uçak, Ankara'dan Diyarbakır'a gidecekti. Eşref Bitlis'in de içinde bulunduğu Beech Super King Air BE-200 çift motorlu turbo-prop uçağı, Ankara Güvercinlik Üssü'nden 17 Şubat günü saat 12.19'da havalandıktan 7 dakika sonra Ankara Yenimahalle PTT İşletme Müdürlüğü'nün bahçesine düştü. İnfilak eden uçakta Orgeneral Eşref Bitlis'le birlikte 5 asker hayatını kaybetti.
Ne var ki, olayın örtbas edilebilmesi için şimdiye kadar her yol denendi.
Yıllarca "kaza" diye oyalanan Bitlis'in eşi ve çocukları "suikast" şüphesine inanma noktasına gelmişken, kazayla ilgili bilirkişi raporu yazan heyetin başkanı Prof.Dr. Ahmet Nuri Yüksel, geçen hafta Akit'e çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Eşref Bitlis'in ölümüyle sonuçlanan kazaya bakan Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi; İstanbul Teknik Üniversitesi'nden (İTÜ) üç kişilik bir bilirkişi heyetini tayin etti. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı olan Prof.Dr. Ahmet Nuri Yüksel, Uçak Mühendisi Prof.Dr. Oğuz Borat ve mukavemet hocası Doç.Dr. Zahit Mecitoğlu'ndan oluşan bilirkişi heyeti 18 aylık uzun bir araştırmanın ardından raporunu tamamlayarak mahkemeye sundu.
Prof.Dr. Mehmet Nuri Yüksel, 17 Şubat 1993 tarihinde meydana gelen kazayla ilgili açılan davaya bakan Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2-3 klasör içinde gönderdiği belgeler üzerinden, kendilerinden sadece; "Kaza pilotaj hatasından mı? Hava muhalefetinden mi? İmalat ve malzeme hatasından mı? Bakım-onarım hatası ve eksikliğinden mi?" sorularına cevap aramalarının istediğini hatırlattı.
Bu sorulara cevap ararken çok titiz bir çalışma yaptıklarını belirten Prof. Yüksel, kazada pilotaj hatası, hava muhalefeti, imalat-malzeme ile bakım-onarım hatası görmediklerini kaydetti.
Gazetemize ziyareti esnasında bunları söyleyen Mehmet Nuri Yüksel'e sorduk;
"Madem pilotaj hatası yok!.. Madem hava muhalefeti, imalat-malzeme hatası ve bakım-onarım hatası yok; o halde 'Kaza değil, suikast' diyebilir miyiz?"
İşte verdiği cevap:
"Bitlis Paşa'nın ölümünde kaza ihtimali yok... Suikast olduğu kesin... İyi araştırılırsa, altından darbeciler, Balyozcular çıkar!"
Bunu da kayıtlara geçiriyor ve "Eşref Bitlis olayı"nı araştıranlara rehber olmasını diliyoruz.
KULAOĞLU'NA ÖDÜL
Muhabirimiz Hüseyin Kulaoğlu'nu da unutmadık tabiî... 400 yıldır işgale, sürgünlere ve katliama karşı ayakta kalma mücadelesi veren "Kafkasya Diasporası"nın da katılımıyla dün İmkAnder tarafından Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen Uluslararası Kafkasya Konferansı'nda, muhabirimiz Hüseyin Kulaoğlu'na da "Gazetecilik Cesaret Ödülü" verilmiş... Arkadaşımızı tebrik ediyoruz.
Yeni bir haftada güzel haberlerle karşılaşmak ümit ve temennisiyle, selâm ve saygılarımızı sunuyoruz.
yeniakit