Abdurrahman Dilipak
Mü'min olmak!
“Mü’min olduk demeyin, Müslim olun” derken Allah (cc) ne demiş oldu.
Mesela, Allah “insanları üstün olarak yarattım” diyor, ama Şeytan “Ben üstünüm” diyor. Allah da onu Lanetliyor? Mesela beni İsrail’i aynı anda iki peygamberle destekledi. Deniz yarıldı ve halk o mucizenin içinden geçti, sonra aynı halk lanetlendi. Bizi de bir yerde “vasat bir ümmet, bir başka yerde üstün olarak tanımlar. Sonuçta lanetlenenler Allah’ın ipini bırakıp zulme sapanlar, müşrikler, her zaman üstün olanlarsa , övülenlerse Muvahhidler. Sonuçta Allah (cc)’ın hikmetinden sual olunmaz.
Peki, Allah (cc) varsayalım “Erkekleri kadınlardan üstün yarattım” deseydi, bizim Yeşil Feministler ya da yerli ve milli Amazonlar bu dine inanmayacaklar mı idi. Evet Allah (cc) bazılarımızı, bazılarımızdan üstün kıldı, kimi akıl bakımından, kimi servet, kimi iman bakımından üstün. Buna itiraz eden var mı.. Biz doğduğumuz ana-babayı, doğduğumuz toprağı, doğduğumuz zamanı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi biz mi seçtik. Peki buna itiraz eden biri iman etmiş sayılabilir mi?
Bu soruyu tersine soralım, “Allah. (cc) kadınları erkeklerden üstün kılsaydı” bizim “Erkek”lerimiz bu duruma itiraz edecekler mi idi?
Sorgulamayı bir adım daha ileri götürelim: Üstümüze savaşım farz olduğu bir mekânda, zamanda yaşıyoruz. Ama gücümüz de az. Peki bu savaşa gönül rızası ile gider mi idik! Talud - Calud olayını hatırlayın. Hiç yenilmemiş, Tanrı kral bir komutanın yönettiği 100.000 kişilik bir orduya karşı, Talud’un topladığı 70.000 kişilik bir derme çatma, toplama bir ordu ile yola çıkıyorsunuz. Yolda nehri geçerken askerlere sakın su içmeyin diyorsunuz, ama onlar “çok susadık” diyorlar, “peki ama o zaman sadece bir avuç” deniyor, ama çoğu kişi kana kana içiyor ve ordunuzun 69.299’u bayılıyor. Geriye kaldı 301 kişi nehrin karşı tarafına geçip, 100.000 kişilik zamanının en güçlü ordusuna karşı savaşmayı kabul eder mi idiniz? “Akıllı olmak”, “Reel Politik”, “konjonktürel şartlar”, bahanelerinin arkasına saklamadan Kur’an’a bakıp, Resulullah’ın siret ve sünnetine bakıp ona göre mi karar verirsiniz.
Varsayalım, Allah (cc) bu 301 kişinin şehid olmasını istiyordu.
(Ali İmran 156)’daki şu ayet mealini nasıl anlamalıyız mesela: “Ey iman edenler! Sizler, sefere çıkan veya savaşa giren kardeşleri hakkında -Allah sonunda bunu kalplerinde bir hasret acısı kılsın diye- “Onlar yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi” diyen inkârcılar gibi olmayın. Hayat veren de öldüren de Allah’tır; Allah yaptıklarınızı görmektedir”. Sahi onlar savaşa gitmeselerdi, ölmeyecekler mi idi?.. Haşa Allah’ın takdirinde ihtimal hesabı yoktur. O “ol” der ve olur. Bakın, biz iman etmedik mi, Allah ecelimizi, rızgımızı ve kaderimizi en başta belirledi. Değil mi ki, ecelimizden önce ve sonra ölmeyeceğiz, rızkımızdan az ya da çok yemeyeceğiz. Kaderimizden başka bir kader de yok. İşte ne güzel zaten ecelimiz gelmiş, biz de şehid olacağız hem ölüm süz olacak hem acı duymayacak hem de cennete gideceğiz. Ama tabii, Talud Calud kıssasının sonunda galib olan Talud’un 301 kişilik ordusu(!?)dur. Hatta orada komutan olan Talud’a ve diğer 299 kişi de hiç bir zahmet yüklenmemiz, Çobanlık yapan bir çocuk yapan, daha sonra peygamber olacak olan Davud’un, o günkü şartlarda zırhı ve kılıcı da yoktu ama, onun sapan taşı Calud’u (Goliath’ı)öldürmeye yetmişti.
Hz. Musa’nın Firavun’a karşı mücadelesini hatırlayın. Hz. Ömer’in yerinde olsaydınız, siz yenilmeyen bir komutan olan Halid b. Velid’i görevinden azleder mi idiniz? Hani diyorlar ya, Sahabeler bizim bugünkü halimizi görselerdi, “bunlar Müslüman mı” derlerdi, biz onları görseydik, bunlar deli mi derdik!
Allah (cc) buyurmadı mı, “size hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir” demiyor mu? Buyurun Bakara 216’da mealen ne deniliyordu: “Bazı şeyler hakkınızda hayırlı olduğu halde hoşunuza gitmeyebilir. Bazı şeyler de hakkınızda hayırlı olmadığı, şer olduğu halde hoşunuza gidebilir. Bunları Allah bilir, siz bilmezsiniz. Savaş, hoşunuza gitmemekle birlikte üzerinize farz kılındı.”
Bu ayetler sadece devlet yönetimi ile ilgili, siyasi konularla sınırlı ayetler değil. Günlük hayatımız, işlerimiz, aile hayatımızda mesela bu bakış açısı ile mi değerlendiriyoruz olaylar ve bu anlayışla mı veriyoruz kararlarımızı. Evet evet, Kur’an-ı Kerim’e, yaşadığımız zamana, mekana, olaylara ve kişilere şahidliğimizi yeniden değerlendirmeli, yeniden iman etmeliyiz. “Müslim olduk/teslim olduk” demek yetmiyor, “Mü’min” olmamız gerekiyor. (Hucurat 14)’bu konuyu açıklar. (Ankebut 2)’de ne deniyordu: “İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?”
Bugün çocuklarınıza okutulan din dersi kitaplarında bunlar anlatılıyor mu, ya da ekranlarda anlatılan dinle Kitab’ta anlatılanlar örtüşüyor mu?
Sahi Müslümanlar Gazze konusunda yaşananlara bir çözüm ararken böyle mi düşünüyorlar?
Günlük hayatınızda, “mesela şunları yersem, şu duaları edersem, şunu da şöyle yaparsam sonuç bu olur” mu diyorsunuz? Allah’ın o işlere hiç mi müdahalesi yok!. Hani O şöyle demiyor mu idi: “Ant olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 286). Bazan da artırarak imtihan edecek. Mesela haram para ile aldığınız ilacın şifasını Allah gidermiş olamaz mı? Allah’ın rızası dışında yapanların planlarını Allah boşa çıkartıp, tuzaklarını kendi başlarına geçiremez mi? Allah onların hesaplarını boşa çıkartandır. Her yaptıkları işi bir hesaba göre yapsalar da, sonunda o hesapların üstünde hesabı olan biri var! Mekerallahu!
Her şey Allah (cc)ın iradesi içinde, Hayır da, şer de; ABD’de, Çin de, AB’de, İngiltere de, İsrail de Rusya da, evet evet, Şeytan da Allah’ın iradesi içinde. Biz Allah’ın rızasına talibiz. Galib gelecek olan Allah’ın. Hükmüdür. O kadere, rızka ve ecele hükmedendir. O kadir-i mutlaktır. “Ol” deyince oldurur, “öl” deyince öldürür. O alemlerin Rabbi ve İlahıdır. La Galibe illallah! Evet O Allah, bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istiyor. Değilse O Allah o zalimleri bizim başımıza musallat edecek ve onları ile bizi cezalandıracak!
Şu konular üzerinde düşünmek ister misiniz?
-Mesela Hz. Lut, kendi kavmi içinde oylamaya tabi tutarsa kaç oy alırdı. Bu başarısızlığı iyi bir reklamcısı, halkla ilişkiler danışmasın, algı yöneticisi olmadığı için mi böyle oldu.
-Hz. Nuh 1000 yıla yakın ömründe, sadece bir avuç insanı mı ikna edebildi. Zevcesi ve bir oğlu da iman etmedi, ikna kabiliyeti mi yoktu, halkın nabzını mı tutamadı, iki bir ekip mi kuramadı, neden öyle oldu.
-Hz. Eyyüb, hijyen kurallarına ve beslenmesine dikkat etmediği için mi öyle bir hastalığa yakalandı. Nasıl öylesine yoksul duruma düştü, hiçbir gerçek bir dostu yoktu ve yedekte ihtiyaten bir tasarrufu yok mu idi. Neden onca zaman o çileyi çekti. O zaman çevresinde iyi bir tabib yok mu idi.
--Çocukları 1000 yıl peygamber olan Hz. Yakub’un 12 çocuğundan 10 tanesi, nasıl oldu da kardeşleri Yusuf’u kuyu’ya attılar. Hz. Yakub pedegoji, sosyoloji, psikoloji bilmiyor mu idi? Halbuki o çocuklar bizim cemaat kursları, vakıflarına gelselerdi, ne güzel çocuklar olurlardı. Babası peygamber, Dedesi peygamber, dedesinin babası peygamber, Dedesi’nin kardeşi peygamber. Peygamber babaları, aynı gün gidip geldikleri bir mesafede olup bitenleri nasıl bilmez. Cebrail’e sormaz, Meleklere sormaz, cinlere sormaz. Bizim yaşadığımız dinde bu soruların cevabı var mı? Biliyorsunuz bugünkü mekteplerde başarı garanti ediliyor. Birileri okuyor-üflüyor herşey oluyor. Tevbe estağfurullah (!?). Kurslar bile öyle, onlar haşa Allah’ın yardımına da ihtiyaç duymuyorlar. Yukarıdaki sorular için Allah beni bağışlasın. Haşa sümme haşa! Sanıyorum bu konularda tevbe etmesi gereken sadece ben değilim.
Anlayacağınız Allah’ın dini yeri göğü, ölümü ve hayatı açıklar, bizim yaşadığımız din, karı ile koca arasındaki kavgayı bile çözmüyor. Gazze’de yaşananlar karşısında sessizliğimizi bir de bu gözle değerlendirelim. Gelin yeniden iman edelim!
Bilmem anlatabiliyor muyum? Karar sizin. Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım. Selam ve dua ile.