Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Musalla taşında meyyit olmak, ya da!

 

Son günler de yeni bir tartışma daha başladı.

Zalim hükümdara itaat gerekli mi?
Ezher Şeyhi nasıl Mursi’yi bırakıp, Sisi’ye destek verebilir.
Ya da Kabe imamı nasıl böyle bir haltı yiyebilir..
Bir de musalla taşında meyyit gibi olmak var..
Hani, “din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” diye bir ayet vardı! Bunu soran bir sahabiye ise peygamberimiz, “Hani onlar size bir şey söylerlerdi de, siz o şey üzerinde düşünmeden o şeyi kabul ya da reddetmezmiydiniz. İşte bu onları İlah ve Rab edinmek demektir” demişti..
Hayır, birileri bize kafamızı kendilerine kiraya vermemizi söylüyorlar. Ben “LA” diyorum.. Allah, resul ve kitap dışında, kul eseri olan hiç bir şeye mutlak bir bağlılığım yok! Kimse gaybı bilmez. Ve bizler insanız. Her insan için geçerli olan bir kural var. “Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır olabilir. Biz bilmeyiz, Allah bilir” Kimse esatiri geçip gizli bilgilere vasıl olamaz. Olsa olsa onlar cinler ve şeytanlarla hemhal olmuşlardır.
Kuşkusuz Allah birilerine ilham da bulunabilir.. “Kalp gözü” açık insanlar, ilim ve hikmet sahipleri, büyük bir vukufiyetle sıradan insanlardan daha çok bilebilirler.. Bilgi, kanaat, yorum bunlar farklı şeylerdir.
Kaldı ki, bazan insanlar kendi gözleri ile gördükleri şeylerden bile emin olamazlar..
Öte yandan kimse kimsenin kalbi üzerinde tasarruf sahibi değildir. Öyle olsaydı, bazı peygamberler oğullarını, eşlerini doğru yola getirirdi.. Kalplerin tasarrufu Allah’a aittir.. Kimse kimseyi Allah’ın elinden de alamaz. Sonuçta herkes için ancak yaptıklarının karşılığı vardır..
Bütün bir ümmeti, bir kaç zalim hükümdar ve bir kaç Belamın eline bırakmak insafa sığmaz..
Masiyette itaat yoktur. Nas ile sabit bir konuda içtihad da olmaz.. Allah’tan başka kimse kalplerden geçeni bilemez..
Nasıl bir akılsızlıksa bu, Müslüman kardeşini bırakıp, zalim bir muktedirin peşine takılıyor..
Hani haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlardı.
Hani zalim hükümdar karşısında hakkı söylemek en büyük cihaddı..
Bu içtihadlar Yezidi aklayan saray mollalarının mirasçılarının içtihadlarıdır..
“Zulme rıza zulüm” değil mi?
Bu konu İslam tarihinde çok tartışılan bir konudur. İmamı Azam’ın hayatına malolan bir durum var biliyorsunuz. Sonra İmamı Muhammed ve Yusuf fitneyi önlemek için ve karşı tarafında şeriata rıza şartı ile yapılan bir sulhe razı olmuşlardır. O da fitnenin kıtalden beter olduğu rivayetine dayanır.. Daha çok kan dökülmesin diye geçici bir sulhe razı olmak gibi bir şey bu!
Zalim hükümdar size zulmederse, siz de onun isteklerini yerine getirirseniz, bundan dolayı cezalandırılıp cezalandırılmayacağınız, bu yanlışı yapan kişinin ahiretteki durumu sorulduğunda, zaruret halinde, domuz yemek gibi, zulüm karşısında inkara varan ifadelerden dolayı insanların mes’ul tutulamayacaklarına ilişkin içtihadlar da vardır ve Takiyye fıkhı esasen bunun üzerine bina edilmiştir.. Bu iş daha çok menfaat temin etmek için gönüllü olarak zalimlerin peşine takılmayı meşrulaştırmaz..
Ayet açık değil mi: “Zalimlere yardım etmeyin ateş size de dokunur” denmedi mi? Atalarımız dememiş mi: Zulm ile abad olunmaz. Hem Allah buyurmadı mı: Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez..
Kim kimin, hangi işde yardımcısı ise onlar ahirette, o işle ilgili hükümde aynı yerde beraber olacaklar.. Biz birlikte haşrolmak istediklerimizle birlikte olalım..
Biz insanlar uyandırmaya çalışalım, birileri kendi elinde müminleri meyyit haline getirmek istiyor.. Aklını ve kalbini onlara emanet ediyor.. Böyle İslam ülkelerinde bir kaç düzine şeyhi, lideri, örgütü, kanaat önderini kontrol edebiliyorsan, o ülke Müslümanlarını denetimin altına alabiliyorsun.
Hani Ömer hata yaptığında onu kılıcıyla düzeltecek Müslümanlar nereye gittiler..
Neden İstişare ve Şurayı bırakıp kendi heva ve heveslerimizin zanlarımızın peşine düştük! Neden hakeme gitmeye cesaret edemiyoruz.
Peygamberler müstesna hiç kimse masum değildir.. Ve herkes imtihan olunmaktadır. Hiç kimsenin bırakın başkasını kurtarmasını, kendi kurtuluşu için bile garantisi yoktur..
Hiç kimse hiç kimseyi Allah’ın elinden alamaz. Herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır..
Gelin musalla taşından kalkalım, yaşadığımız zamana ve mekana şahidlik edelim. Allah’ın dinine şahidlik edelim.
Hiç bir Müslüman dünyada olup bitenleri, görmezden, duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir.. Ve herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır. Din gününde, hiç kimsenin kimseye faydasının olmayacağı, annelerin çocuklarından kaçtığı bir günde, yalnız başımıza imtihan olacağız..
Onun için şeyhinize, liderlerinize, örgütlerinize göre bir din, bir Kur’an ya da bir Müslümanlık icad etmeyelim. Kur’an’ın penceresinden risalet penceresinden kendimizi ve içinde bulunduğumuz topluluğu, liderlerimizi, örgütlerimizi hesaba çekelim..
Aynı Allah’a, resulüne, kitabına iman edenler kardeştir. Biz tek bir cemaat, tek bir ümmetiz. İşlerimiz istişare ve şura iledir. İttifak ettiğimizde birlikte hareket eder, ihtilaf ettiğimizde ise birbirimizi mazur görürüz. İlle de anlaşmamız gerekirse hakeme gideriz.. Müslüman alimlerle istişare eder, kendi aramızda şura yaparız.. Biz insanları kendi fikirimize tarikat ve cemiyetlerimize değil, Allah’a, resulüne ve kitaba çağırırız.. Nas ve muhkem hadislerde zaten ittihadımız var bizim. Ayetlerde ise muhkemleri bırakıp, müteşabihleri tevil ederek birbirimizin üzerine yürüyecek de değiliz.. Ve biz biliriz ki, “Zannımızla verdiğimiz hükümlerde, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilir. Biz bilmeyiz, Allah bilir!” Biz kardeşiz ve bizler birbirimizden hesaba çekileceğiz.
Kim ne yapıyorsa, yaptıkları ile, söyledikleri, ya da yapmadıkları ve söylemedikleriyle ya kendi cennetine kendi sırtında tuğla taşır, ya da kendi cehennemine kendi sırtında odun! Allah’ın indinde makamınızı görmek isterseniz, sizi neyle meşgul ettiğine bakın. Unutmayın ki, Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez.. Selam ve dua ile..

yeniakit

 

Bu yazı toplam 1086 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar