Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Müslüman halkları birbirine karşı tahrikten el çekilmeli

İran makamları ve etkili çevreleri Türkiye ile ilgili kaygılarını giderek ağırlaşan suçlamalarıyla sürdürüyorlar.  Geçen hafta, İran sistemindeki en yetkili makam ‘İnkılab Rehberi’nin dış siyasetteki başdanışmanı eski Dışbakanı Velayetî’nin Türkiye’ye yönelik suçlaması, tıpkı Bağdat’ta çeşitli güç odaklarının kuklası olarak Başbakanlık makamında oturtulan Haydar İbadî’nin sözleri gibiydi.

Şimdi de, İran C.Başkanı Hasan Ruhanî, ‘terörizmle mücadelenin başka ülkelerin sınırlarını ihlal etmek için bahane olamayacağını’ ve Irak hükümetinin izni olmadan Musul Operasyonu’na katılmanın’ çok tehlikeli’ olacağını’ söylüyor. 

***

Ve arkasından da, İran- Irak Savaşı sırasında ‘İnkılab Muhafızları Ordusu’na 7 yıl başkomutanlık yapmış ve halen de karar mekanizmasında yönetimde etkili isimlerinden olan Muhsin Rızaî de, dün yayınladığı bir ‘Açık Mektup’ta, Erdoğan’a hitaben, ‘Türkiye’nin DEAŞ’la işbirliği yaptığı’ gibi, bilinen temelsiz iddiaları tekrarladı. Rızaî, şöyle diyordu: 

‘Kerbelâ Faciası’nın tekrarlanmasını istemediğinizi söylediniz. Ama DEAŞ’ın Suriye ve Irak’ta ya da Arabistan’ın Yemen’de yaptıkları, Kerbela’nın tekrarı değil miydi?’

Görülüyor ki, bu kişi, Irak, Suriye ve Yemen’in hâmisi / koruyucusu rolünde konuşuyor ve devamında, ‘Türkiye’nin Arabistan ve İsrail’in gaymeşru çocuğu olan DEAŞ’la da işbirliği yaptığını ve DEAŞ’a karşı bir şey yapmadığını’ iddia ettikten sonra, Türkiye’nin DAİŞ’e karşı Suriye ve Irak- Musul’da giriştiği mücadeleleri ise, ‘Suriye’nin topraklarından bir bölümü işgal ettiği gibi; -Irak Hükûmeti’nin ve Irak Meclisi’nin karşı çıkmasına rağmen- kendi silahlı desteğindeki teröristlerin ve Arabistan’ın yardımıyla, Irak’a da tecavüz etti ve geri çekilmeyi kabullenmiyor.’ şeklinde niteledi. Bununla da yetinmeyen sözkonusu isim, ‘Eğer bu gidişle Ortadoğu’da bir yeni kapı açılırsa, bu buhranlar yumağı olan bölgede öncesine göre daha da karmaşık bir tablo ortaya çıkacaktır’ diyor ve bölge ülkelerini bu duruma karşı tepki koymaya çağırıyor.  

Evet, bu sözler, neresinden ele alınmalı...

Bu sözleri söyleyen kişi, Suriye’ye yarım asırdır tebelleş olup halkı katleden ve ülkeyi mahveden Baas rejimi ve Esed Hanedanı diktatörlüğü ile işbirliğini daha bir aşikar hale getirmek için, henüz birkaç ay önce, hem de askerî üniformasıyla Halep’e giderek oradaki asker ve milis güçlerini bizzat teftiş etmemiş miydi? 

***

Dahası, Qaasım Suleymanî’yi geçen yaz Moskova’ya gönderip, Suriye krizine direkt olarak müdahale etmesi için Putin’i ikna ettiklerini bizzat bu kişinin yönetimindeki ‘tabnak’ isimli stratejik yorumlar sitesinde açıkça yazmamış mıydı? Suriye’de bombardıman edilecek yerlerin koordinatlarını Rus uçaklarına kendilerinin verdiklerini gururla açıklamadılar mı? 

***

Ama, şimdi bu isim ve benzerlerinin, mazlum ve günahsız halk için yürekleri öylesine bir halk yanıyor ki, burada kendi sınırlarını ve kendisine yönelik tehlikeleri bertaraf etmekten başka bir şey yapamamış olan Türkiye’yi ve Erdoğan’ı günahsız halkı katliâm eden birisi olarak suçlayabiliyor.

Suriye’de ve Irak’ta bizzat başta kendileri olmak üzere, bütün emperyalist dünyanın nice ülkelerinin güçleri cirit atarken, onlara sesini çıkarmayıp, onlarla işbirliği yapanlar, Türkiye’yi ‘işgalci’ olarak suçluyor ve aba altından sopa göstermeye çalışıyor ve bütün bölge ülkelerini Türkiye’ye karşı tavır koymaya çağırıyor.

***

İran siyasetinde ya da rejimin temel yapısında etkili olan diğer isimlerin bu gibi sözleri, bir diplomatik itiraz karşısında, ‘Bu onların şahsî görüşleridir, resmî görüş, ancak, Rehber, Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı tarafından dile getirilenlerdir’ diye nitelenir ve arkasından da, medyada açıkça ‘söylenmesi gereken, bir şekilde söylenmiştir’ derler.

***

Sadece rejimleri değil, müslüman halkları da birbirine karşı düşman hale getirmeye yönelik bu gibi tahrikler, komşuluk ilişkilerini geçelim, müslümanca bir tavır mı Allah aşkına..

stargazete

Bu yazı toplam 905 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar