Abdurrahman Dilipak
Nan-ı aziz
Eskiden nan-ı aziz denirdi. Şimdilerde “Ekmek” diyorlar. “Yufka” diyorlar, “pide” diyorlar. Biz 1970 öncesi “somun” derdik. O kadar çok ekmek çeşidi var ki, tahıllı, çavdarlı, kepekli, tam buğday, tandır, lavaş, ekşi mayalı, mısır, karabuğday (karakılçık), siyez, yulaf ekmeği, tost ekmeği, köy ekmeği, patatesli ekmek, arpa ekmeği, nişasta ekmeği, artizan ekmekler, organik ekmek, Hemşin ekmeği, pide, baget, kömbe, Kastamonu, Yörük, Muttalıp ekmeği, Akdeniz ekmeği, arpalı ekmek, altın çörek, sandviç, hamburger ekmeği, ruşeymli ekmek, gulutenli ekmek, gulutensiz ekmek vs. Daha sayayım ister misiniz? Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı Halil İbrahim Balcı ekmek fiyatına yüzde 15 artış yapılacağını duyurdu. Balcı ekmeğin kilogramının 5 TL 75 kuruşu geçmeyeceğini belirtirken bu artışın şehirlere göre farklılık gösterebileceğini ifade etti. Mesela bizim 1960’ların başına kadar evimizde yaptığımız “Mıkdanlı” diye bir ekmek vardı. Buğday, arpa, yulaf, patates, hatta keçiboynuzu unu ve mantar da katılırdı. Her türlü bakliyat ve yağlı çekirdek bu ekmeğe katılırdı. Şimdi yediğimiz ekmek nan-ı aziz değil. Bir sürü kimyasal, gulutenli, geni ile oynanmış buğdaya katılıyor, sonuçta yediğimiz ekmek çıkıyor ortaya. Guluten denilen madde Çölyak hastaları için riskli. Bilinen bir faydası yok. Ekmeği şişiriyor ve parlatıyor. Türkiye’nin buğday ithalatına gerek yok. Yerli buğday ırkını da yeniden ıslah etmemiz gerek. Bize yedirilen bu ekmekler sağlıksız. Buğday, arpa, yulaf, çavdar karışımı bir ekmek daha sağlıklı. Yaş maya kullanmalıyız. Tarlada kalan patates de bu hamura katılabilir. Tabi patates ırkının da ıslahı gerekiyor. Bu ekmeğe bugün keçiboynuzu unu ve mantar unu da katabiliriz. Daha sağlıklı bir ekmeğimiz olur ve buğday ithalatına gerek kalmaz. Bu herkesin menfaatinedir. Gıda sağlığı açısından bu konu en az sigara kadar önemli bir konudur. Yurttaşlar, fırıncılar, ziraatçiler bir araya gelirse, bir beladan kurtulup rahmete kavuşabiliriz. Tabi, bu konuda belediyelerin ve STK’ların rehberlik etmesi gerek. Üniversitelerin de bu konuda destekleri önemli. Hem daha sağlıklı oluruz. Daha lezzetli ve daha ucuz bir ekmeğimiz olur. Çiftçimiz de, ziraatçımız da, devletimiz de bu işten kârlı çıkar. Paramız yurt dışına gitmez, içeride kalır. Patates üretiminde tarlada kalan, ekonomik değer ifade etmeyen, daha sonra mücadele etmek zorunda kalınan tarlada kalan elek altı patateslerimiz ekonomiye kazandırılır. Bakın en sağlıksız ekmek türleri Ramazan pideleri ve kandil simitleri. O güzelim susam ve çörek otları da simit ve ekmeğin üzerine serpiliyor ve fırına veriliyor. Tabi, bütün uçucu yağlar uçuyor, vitaminler öldürülüyor. Elekaltı bir sürü gıda ürünü, soğan, sarımsak, fındık, fıstık, hepsi parça halinde ya da öğütülerek ekmeğe katılabilir. Zeytin ve hurma çekirdeği gibi çekirdekler de. Bu konuda dilerim Fırıncılar Odası da artık üniversitelerimizle birlikte masaya otururlar. Somuncu Baba türbesini, dergâhını ziyaret edenler, ziyaretçiler küçük “somun”lar veriyorlar. Somuncu Baba’nın manevi mirasına talip dervişler bu bizim kendi buğdayımıza sahip çıksalar, piyasadan aldıkları unla değil, o nan-ı aziz diye tarif edilen gıda geleneğine sahip çıksalar. Eskiden “Kavmi necib” diye tanıtılan kabileler vardı. İzzet-i ikram gören insanlar nan-ı aziz dedikleri gıdalarla beslenirlerdi. Bize bir haller oldu. Ekmeğimiz, suyumuz bozuldu. İnsan bozulduğu için nan-ı aziz ekmek oldu, nan-ı aziz olan ekmek bozulunca, o ekmekle beslenen insanlar da bozuldu. Madem “Nan-ı Aziz”i konuşuyoruz, siyaset, meslek ve yurttaşlarımız için asıl konu inşallah ekmek fiyatlarının kaç kuruş arttığı değil. Ekmek üzerinde konuşurken elbette bunun ekonomisi de konuşulacak ama sıra oraya gelene kadar konuşacak o kadar çok şey var ki. Bakalım bu yeni dönemde acar bakanlarımız, yeni kurulacak politika kurulları bu işi dert edinecekler mi? Helal-haramı birkaç maddeye indirirseniz, hemen her ürüne “Helal” etiketi vurabilirsiniz. Oysa, aslında bizde haram olmayan her şey mubahtır. Fakat muhkem naslarla belirlenmiş haramlar dışında müteşabih ayetlerin yorumundan çıkaracağımız önemli dersler vardır. Peki, bunu dert edinen var mı? Şarap içerken kimse besmele çekmez! Sigara içerken “besmele” çekiyor musunuz? Bakın bugün bizim yaptığımız, yediğimiz, bize yedirilen ekmeklerin önemli bir kısmı sigaradan daha az zararlı değildir. Sıradan bir ekmekte, zararlı oldukları bilinen bir sürü koruyucu madde var. Zaten buğdayın geni ile oynanmış, hormonlu, tarım ilaçları riski yanında lecitine e322, calsium fosfat e341, sodyum fosfat ve türevleri, gaur gam e412, natamisin e235, potasyum bromat, azodikarbonamid e927a, benzoli peroksit, kalsiyum iyodat, gliserol e422, enzimler, e 300 askorbik asit (c vitamini), bitkisel yağlar, emülgatörler (e 471-e477 mono) ve digliseridler ve modifiye edilmiş formları, E 282 kalsiyum propiyonat, E 281 sodyum propiyonat, E 262 Sodyum diasetat, E 260 asetik asit, E 280 propiyonik asit, E 202 potasyum sorbat, E 200 sorbik asit, E 203 kalsiyum sorbat, sakaroz, maltoz, fruktoz, glukoz, E170 kalsiyum karbonat, E332 potasyum sitrat, E481 sodyum stearol2 laktilat.. Bu kadar yeter, yoksa dahası da var. Zaten fırıncı da ne kullandığını bilmiyor. Devlet de izin vermiş, öyle gidiyor. Ekmeğimizde mesela ısırgan otu tohumu, süpürge otu tohumu, Hint keneviri tohumu da kullanabiliriz mesela. Kanser, alerji ve şeker hastalığına yakalanma riski de en aza iner yediğimiz ekmekle. Mesela zeytin çekirdeğini öğütüp ekmeğe katın birçok mide hastalığına karşı koruyucu bir kalkan oluşturursunuz. Neden bunu yapmıyoruz ki. Gıda ve sağlıkta, hava, su, ekmek ve tabi toprak! Bunları kaybedersek geriye kazanacak fazla bir şey kalmaz korkarım.. Kendi hayat alanlarımızı zehirlemeyelim. Sonra yeryüzünü fesada verenlerden oluruz. Görevimiz, ifsat değil, imar. Selam ve dua ile. Yeniakit