Selâhaddin Çakırgil
Bu, sadece ‘ekonomik’ değil, ‘müslüman dünyasına açılan savaş’ın bir...
Bu, sadece ‘ekonomik’ değil, ‘müslüman dünyasına açılan savaş’ın bir parçasıdır! Bugün ülkemizin -elbette ekonomik gücünün de payı olsa bile, onun da ötesinde- dünyaya yansıttığı bir ‘değerler manzumesi’ hedef alınarak, topyekûn bir savaş anlayışıyla, bütün Müslüman dünyası vurulmak istenmektedir. *** 24 Haziran seçimlerinde pusudalardı, bekledikleri başka idi. Emperial güçler, karşılarında, son 100- 150 yıldır olduğu gibi baş eğen ve ‘hizmetçi ve tok esirler’ anlayışında kadrolar bulmayı ümit ediyorlardı. Ellerinde tutukları Pensilvania Şeyhi F.G ve etrafı onlara bu ümidi aşılıyorlardı. İstedikleri olsaydı, ‘savaş’ın bu merhalesine gerek kalmayabilirdi. Ama başka güçler ve sistemler karşısında ‘dikleşmeyen’, ama ‘dik duran’ bir Tayyip Erdoğan gerçeği onların hayallerini bir daha karartmıştı. *** Kapitalist emperyalizm, üç çeyrek yüzyıl hesaplaştığı komünist emperyalizmi yenilgiye uğrattıktan sonra, bir yeni düşman bulmak ihtiyacındaydı. Bunun için, 11 Eylûl 2001 günü, USA sisteminin iç zaaflarından kaynaklanan ve B. Amerika’nın en önemli askerî ve ekonomik merkezlerine yapılan korkunç saldırıyı, derhal bir dış tehlikenin üzerine, İslâm ve Müslümanlar üzerine atmışlardı. Tabiî bu arada, İslam’ı temsilden uzak, ve Müslüman ülkelerinin başındaki veya içindeki güç odaklarını da manipüle ederek ‘İslamofobia’ denilen bir ‘sosyal paranoia’ da çıkardılar ortaya.. O zamandan beri kapitalist emperyalizm, bu yeni bir heyulâ ile korkutmakta dünyayı.. *** Ama bu oyunları Erdoğan Türkiyesi bozuyor, hem ülkesini ekonomik olarak güçlendiriyor, hem de gönül coğrafyasına yansıttığı değerler itibariyle giderek yükselen bir güç odağı oluyordu. O halde, o önlenmeliydi. Nitekim, şimdi Trump’ın Ulusal Güvenlik Başdanışmanı olan John Bolton, BM’deki Amerikan Baştemsilcisi olarak ‘15 Temmuz kalkışması’nı duyduğu ilk saatlerde, ‘Erdoğan devrilirse onun için ağlayacak değilim. O, laik Türkiye’yi İslâm Devleti’ne dönüştürmek istiyordu..’ demişti. *** 24 Haziran seçimleri birçok beklentiyi boşa çıkardı ve düğmeye basıldı. Bu yüzden de, hiçbir ekonomik gerekçe ve izahı olmadığı halde, 3.70 lira civarında olan Amerikan doları şimdi, 6.0’ların üzerine çıkartıldı. Bu bir ‘savaş’ halidir. Ve asla, baş eğmemeliyiz. Çünkü haksız bir konumda değiliz. Ancak, birkaç nokta mühim.. * Başkanlık sisteminde ‘Bakan’lar halkın değil Başkan’ın seçtiği ve onun danışmanı durumundadırlar. Halk onların değil, bizzat itimat edip seçtiği Başkan’ı dinlemek ister. * Şimdi, savaş ekonomik boyutlarda bu kadar açıkça verilirken, bu ülke ve halkın kaymak tabakasını yiyenlere bir takım sınırlamalar getirilmezse, fukara kesimlerin direnci zayıflar. Bu açıdan, bu saldırı atlatılıncaya kadar; meselâ, ticarî vasıtalarda akaryakıt fiyatları artırılmamalı, fiyat artışı başka araçlara ve alanlara yansıtılmalıdır. Aynı şekilde, ticaret, tedavi, tahsil veya ibadet gereği olan seyahatler hariç, yurt dışına çıkanlara, ‘yurt dışı çıkış vergisi’, caydırıcı olacak şekilde arttırılmalıdır. * Ülkedeki Amerikan üslerine ilk planda, on milyarca dolarlık yüksek kira bedelleri getirilmelidir. * Halkın temel ihtiyaç maddeleri üzerinde fiyat artışı kesinlikle önlenmeli ve ayrıca, lüks ve gereksiz kamu harcamalarına derhal son verilmelidir. * Kamu kuruluşlarında, C. Başkanı’nın maaşı üstünde maaş olmamalı, yüksek maaşlar düşürmeli, elimizi taşın altına hep birlikte koymalıyız. * Spor kulüplerinin milyonlarca dolar vererek getirdikleri yabancı oyuncuların sözleşmeleri normalleşmeye kadar dondurulmalıdır. * Eğlence merkezlerinde ‘vur patlasın- çal oynasın..’ havasına sıkı kontroller konularak oralardaki kişilerin vergilerini verip vermediklerine bakılmalıdır. *** Bu gibi tedbirlerle, 82 milyonluk bir ülkenin ekonomisi yönlendirilemez elbette. Ama bu tedbirlerin psiko-sosyal etkileri derin olur. Zulüm ve baskı varsa, biz Müslümanlar da dik durmakta varız. Haydi, ‘Yâ Allah, Bismillah..’ Stargazete