Niye hep Sevigen?.. Neden hep Aydın Doğan?



Biliyorsunuz, "niye" sorusunu CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen için sormuştum... "Niye hep Mehmet Sevigen?" diye sormuş ve eklemiştim: "CHP"den Eyüp Belediye Başkanlığı"na aday olduğunu açıklayan Emin Atmaca"nın, "Mehmet Sevigen benden 600 Bin Dolar istedi... Benden daire de istedi!..
Hatta, daireleri gezdi" iddialarına muhatap olan o!.. İstanbul Beşiktaş"ta yükselen 23 katlı rezidans projesi Selenium Panorama için kurulan RANT İTTİFAKI"nda adı geçen yine o!.. Ne yani, CHP içinde "suçlanacak başka bir adam" mı yok, yoksa, "rant" gibi "karıncalı" işlere hep Mehmet Sevigen mi bakıyor?"
Hemen her iddianın odağında yer aldığına göre; ya Sevigen "sütten çıkmış ak kaşık değil"dir, ya da parti içinde birileri ondan "gıcık" kapmakta ve dolayısıyla "koltuğu terketmesini" beklemektedir!.. Ki; Mehmet Sevigen, günlerdir sürdürülen "parti içi baskı"lara daha fazla dayanamadı ve dün "istifa" etti... Bu istifa, "rant suçlamalarını zımnen kabul etmek" anlamına gelse de; Sevigen"in "istifanın perde arkası"nı açıklarken, Vatan gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu"yu suçlaması, oldukça ilginçti...
Sevigen"in, Vatan"a yönelik suçlaması şöyleydi:
"Kampanyayı başlatıp bugüne kadar kampanyayı devam ettiren gazetenin en tepesindeki adamın Bakırköy"deki isteklerini ve taleplerini karşılayamadığım için üzgün değilim. Bu kampanya onun için başlatılmıştır. Haysiyet cellatlarının ortada dolaşmasına izin vermeyeceğim. Hakkımda iftira atanlardan yasalar çerçevesinde hesap soracağım. Tüm bu yargısız infazın hesabını sormak için partideki görevlerimden ayrılıyorum."
NEDEN HEP AYDIN DOĞAN?
Mehmet Sevigen"in bu açıklamaları da gösterdi ki, her olayın bir "perde arkası" vardır!.. Yani, hiçbir olay "göründüğü gibi değil"dir!..
Tıpkı, Aydın Doğan"a kesilen "826 Milyon TL"lik vergi cezası"nın da bir "perde arkası"nın bulunması gibi!..
Olayın perde arkasına geçmeden önce, "Mehmet Sevigen için sorulan soru"yu, Aydın Doğan için de sormak gerekir;
"Neden hep Aydın Doğan?"
Gerçekten de, Türkiye"de bir başka "gazete patronu" yok mudur ki; "suçlama"ların hedefinde hep Aydın Doğan yer alıyor?..
POAŞ dedin mi Aydın Doğan!..
Hilton dedin mi Aydın Doğan!..
Kâğıt ithali dedin mi Aydın Doğan!..
Vergi kaçakçılığı dedin mi Aydın Doğan!..
İyi de birader;
Bu kadar "suçlama"nın hedefinde yer aldığına göre; bu adamın hiç mi "doğru-dürüst bir işi" yok?.. Bu adam, her işini "yasaları çiğneyerek" mi yapar?.. Hemen her girişiminde "tartışma gündemi"ne oturduğuna göre, bu adamın her işi "karıncalı" mıdır?.. Hep, "katakulli" mi çevirmektedir?..
Dedik ya; Mehmet Sevigen için sorduğumuz "Niye hep Mehmet Sevigen?" sorusunu, Aydın Doğan için de sormalı ve "Niye hep Aydın Doğan?" demeliyiz!..
Biliyorsunuz; "POAŞ, Hilton ve pahalı kâğıt ithali" suçlamalarından sonra, Aydın Doğan, şimdi de "vergi kaçakçılığı" yapmakla suçlanıyor...
AXEL SPRINGER İLE ORTAKLIK!
Bu suçlamanın hikâyesi, epey eskilere gidiyor... Olay; önce 2006"ya, sonra da 1912"lere kadar uzanıyor...
Buyurun, 2006"dan başlayıp, gerilere gidelim:
Biliyorsunuz; 16 Kasım 2006'da, Doğan Yayın Holding bünyesindeki Doğan TV'nin yüzde 25'i, Almanya'nın en büyük medya kuruluşlarından biri olan Axel Springer'e satılmıştı...
Bu "satış" işlemi, Aydın Doğan grubu gazetelerinde 17 Kasım 2006'da şöyle duyurulmuştu:
"Satış anlaşması dün Berlin'de imzalandı. DYH'nin Kanal D, Star TV ve CNN Türk'ü de bünyesinde bulunduran Doğan TV'deki her biri 1 YTL nominal değerdeki toplam 90 milyon 854 bin adet hissesi, toplam 375 milyon (480 milyon dolar) Euro'ya satılacak.
Doğan Yayın Holding (DYH) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, bundan sonraki hedeflerini "bölgesel oyunculuk" olarak duyurdu. Yalçındağ, bu stratejik ortaklığın, Türkiye'nin sınırlarını aşacak etkiler yaratacağına inandığını, bölgesel oyuncu olma yönündeki stratejilerini destekleyen önemli bir dönüm noktası olacağını gördüklerini bildirdi."
AXEL SPRINGER İÇİN İSRAİL"İN ÖNEMİ
Buraya kadar her şey normal görünüyordu... Öyle ya, "alan razı, satan razı" olduktan sonra; kim, ne diyebilirdi ki?.. Ancak, Axel Springer şirketini biraz araştırınca; M.Ali Yalçındağ'ın "stratejik ortaklık" dediği işbirliğinin perde arkasında "ideolojik amaçlar" yattığı anlaşılıyordu...
Nasıl mı?.. Bir yazımda da aktardığım gibi; bunu görebilmek için, taa 1912'lere gidip, şirkete adını veren Axel Springer'i tanımak gerekiyor!..
Efendim, şirketin kurucusu Axel Springer, 2 Mayıs 1912'de "Altona"da doğmuş...
Kısa "hayat hikâyesi" şöyle:
¥ 1928-1932- Ortaokuldan sonra babasının yayınevi Hammerich & Lesser-Verlag'ta çırak olarak işe başladı. Bunu basın sektöründeki stajyerlik yılları takip etti ve Bergedorfer Zeitung gazetesinde muhabir oldu.
¥ 1933-1941- Altonaer Nachrichten ile birlikte gazetecilik yaptı.
¥ 1941-1945- Hammerich & Lesser Verlag'ta edebi eserleri yayınlanmaya başlandı.
¥ 1946- Axel Springer Verlag yayınlandı.
¥ Ocak 1958- Moskova'ya yolculuk yaptı ve Nikita Krushchev'le tanıştı. Almanya'nın yeniden birleşmesi için Kremlin'in desteğini kazanmaya çalıştı.
¥ Ve Temmuz 1966... Axel Springer veya varisleri için "çok önemli" olmalı ki, "biyografi"sinde, "İsrail'e ilk ziyareti"nden bahsediliyor!.
Evet, aynen şöyle deniliyor:
"Temmuz 1966... Axel Springer, İsrail'e ilk ziyaretini gerçekleştirdi!"
Demek oluyor ki, "İsrail'e ilk ziyaret" Axel Springer için, "hayati önemde bir olay"dır ve yaşantısında "önemli bir iz" bırakmıştır!..
"İSRAİL"İN HAKLARI SAVUNULACAK!"
Biliyorum, soracaksınız; Axel Springer şirketinin "Aydın Doğan'la ortak" olmasının, bu "ziyaret"le ne ilgisi olabilir ki?..
Çok doğru... Adam, zaten 22 Eylül 1985'te Berlin'de ölmüş!..
Evet, 1985'te ölmüş ve dolayısıyla "2006'daki ortaklığı" etkilemez amaaa, Axel Springer denilen bu adam, henüz "sağ" iken, yani Ekim 1967'de, ilk defa "yayıncılık prensipleri"ni, yani "temel strateji"sini açıklamış!..
İşte, 1967"de konulan o prensipler:
1. Almanya'da özgürlük ve hukukun oluşturulması ve Avrupa insanlarının birleştirilmesi için,
2. Yahudi ve Almanlar arasında bir uzlaşma ortamının sağlanması ve İsrail Devleti'nin haklarının savunulması için,
3. Transatlantik Birleşmesi'nin (şimdiki AB) savunulması ve Amerika Birleşik Devletleri ile özgür devletlerin temel haklarının korunmasına yönelik uzlaşma sağlanması için,
4. Tüm politik aşırılığın reddedilmesi için,
5. Özgür ve sosyal pazar ekonomisinin prensiplerinin oturtulması için."
"İSRAİL"İ SAVUNMAYA YEMİN" BİLDİRİSİ
Biliyorum, benim "leb" dememe gerek kalmadan, siz "leblebi"yi anladınız!..
Zaten, anlamakta zorlanmanıza da gerek yok... Çünkü, "Temmuz 1966'da İsrail'e yapılan ilk ziyaret"in ardından, 1967 Ekim'inde "yayıncılık prensipleri"nin açıklanması ve o prensipler içinde; "Yahudi ve Almanlar arasında bir uzlaşma ortamının sağlanması!.. İsrail Devleti'nin haklarının savunulması!.. AB'nin savunulması ve ABD ile özgür devletlerin temel haklarının korunmasına yönelik uzlaşma sağlanması" gibi hedeflerin bulunması, her şeyi "ayan-beyan" ortaya koyuyor!..
Dahası da var... Axel Springer şirketindeki "editör" ve "yönetici"ler, 2003 yılında bir "bildiri" yayınlamışlar ve demişler ki;
"Yayın editörleri, bu maddelerin yürütülüyor olmasından sorumludurlar!!!"
O maddelerin, "hangi maddeler" olduğunu yazmaya herhalde gerek yok... En cahil insan bile, "İsrail Devleti'nin haklarının savunulmasından sorumlu olduklarını" hemen kavrar!..
DOĞAN İLKELERİ Mİ, AXEL PRENSİPLERİ Mİ?
Özetleyecek olursak;
"Temmuz 1966'da İsrail'e ilk ziyareti"ni gerçekleştiren, Ekim 1967'de "İsrail Devleti'nin haklarının savunulması" da dahil, "5 maddelik yayın prensibi" açıklayan Axel Springer'in şirketi, şu anda "Aydın Doğan'la ortak"tır!..
Evet, Doğan TV'nin yüzde 25'i, Axel Springer Grubu'na aittir!..
Pardon, 28 Temmuz 2007 tarihli son bir haberi daha aktarayım:
"Aydın Doğan'ın yönetimindeki Doğan Holding, medya alanındaki uluslararası ortaklık kurma çalışmalarını sürdürüyor. Bu kapsamda, son olarak Milliyet, Posta gibi gazeteleri bünyesinde bulunduran Doğan Gazetecilik'in yüzde 22'si Alman finans devi Deutsche Bank'a satıldı."
Peki, bütün bu "satış"lardan sonra, "alış" yapan bu adamlar, bunca parayı "Aydın Doğan'ın kara kaşının, kara gözünün hatırına" mı veriyor, yoksa "5 maddelik yayın prensipleri"ni Türkiye'de de "uygulatmak" için mi?!?
O zamanlar sormuştum, yine sorayım:
"Mutfakta biri mi var?"
Aydın Doğan'ın "gazete" ve "televizyon"ları; Türkiye'deki "hükümet"lere veya "üst düzey bürokrat"lara "psikolojik baskı" uygulayıp, onları "istediği şekilde yönlendirmeye" çalışırken, acaba "kendi başına" mı hareket ediyor, yoksa "Axel Springer'in yayın prensipleri"ne göre mi?!?
VAKİT"E AÇILAN 1.3 TRİLYONLUK DÂVÂ!
Efendim, "Aydın Doğan medyası"nın günlerdir bağırmasına yol açan "ortaklık" ve bu ortaklıktan dolayı kesilen "826 Milyon Lira"lık "vergi kaçırma cezası" olayının özü ve özeti budur.
Herhalde görmüşsünüzdür, Aydın Doğan"ın kurmayları, kendilerine uygulanan Maliye hükümlerinin "başka hiçbir işadamına uygulanmadığını" iddia ederek diyorlardı ki; "Niye hep biz?"
Aydın Doğan yazarları da, dün şu yorumu yapıyorlardı:
"Doğan Yayın Holding"e kesilen bu cezanın hedefi Aydın Doğan ve şirketleri değildir!.. Bu ceza, biz yazarlar yüzünden kesildi" Amaç bizleri cezalandırmak ve susturmaktır!.."
Şimdi, sormanın tam sırası değil midir:
"Yurt dışından pahalı kağıt ithal edip, kendisinden hisse senedi alan küçük yatırımcıyı zarara uğrattığını belgeleriyle yazdığımız için; Aydın Doğan"ın, Vakit ve yazarları hakkında toplam 1 Trilyon 350 Milyarlık tazminat dâvâsı açması bir sansür, bir ekonomik linç değil midir?..
Aydın Doğan"ın açtığı bu dâvâ, basın özgürlüğüne vurulmuş bir darbe değil midir?.."
Bir soru daha:
"Aydın Doğan"ın, hakkında 1 Trilyon 350 Milyar"lık dâvâ açtığı başka bir gazete var mıdır?.. Günlük yayınlanan 20-30 gazete arasından sadece Vakit"e dâvâ açması, bir kasıt değil midir?.. Aydın Doğan; Vakit"e linç uygulamak mı istemektedir?"
Hani, soruyorlardı ya;
"Neden hep biz?.."
Biz de, kendilerine soruyoruz;
"Niye hep Vakit"e dâvâ?!?"
Madem ööle, işte böle!..
==========
Kılıçdaroğlu mu, Tekin mi?
Herhalde sizin de dikkatinizi çekmiş olmalı" AK Parti"nin gerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kadir Topbaş, gerek Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Melih Gökçek, bütün "televizyon programları"na "yalnız" çıkıyorlar" Gazetelerin sorularını "tek başlarına" cevaplıyorlar!.. Ama CHP"nin İstanbul adayı Kemal Kılıçdaroğlu, her ne hikmettir bilinmez, hep "İl Başkanı Gürsel Tekin"le birlikte" çıkıyor televizyon ekranlarına!.. Sorulan soruların bir kısmını da Gürsel Tekin cevaplıyor!..
Şahsen ben kavramakta zorlanıyorum:
"Belediye Başkan adayı" olan kişi Kemal Kılıçdaroğlu mudur, yoksa Gürsel Tekin mi?.. Biraz zor ama, farzedelim ki Kılıçdaroğlu seçildi" Belediyeyi "kim" yönetecek?.. Kılıçdaroğlu mu, Tekin mi?.. Kılıçdaroğlu, hep "Tekin"in güdümünde" kalıp, onun "yönlendirme"siyle mi hareket edecek?..
Tabii, aklıma şu "masum ihtimal" de gelmiyor değil" Bay Kılıçdaroğlu "Ankaralı" olduğu için, "İstanbul"da neyin nerede olduğunu bilmiyor" olabilir" Bu yüzden de, "Gürsel Tekin"le beraber" gidip, "yolu şaşırmamış" oluyor, olabilir!.. Masum bir durum!.. Ama, "Ankaralı" bir adamı "İstanbul"dan aday" gösterirsen olacağı budur!..

vakit

Bu yazı toplam 1090 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar