Numan Kurtulmuş İle Röportaj
Numan Kurtulmuş, günlerdir Türkiye'nin gündemini meşgul eden Demokrasi Paketi'ni AK Parti'nin 2007 halkoylamasıyla başlattığı sürecin devamı olarak tanımladı...
Türkiye gündeminde uzun zamandır yerini koruyan demokratikleşme paketi, nihayet Başbakan Erdoğan tarafından açıklandı. Paket açıklandıktan sonra memnun olanlar, 'yetmez ama evet' diyenler olduğu gibi pakete yönelik ağır eleştiriler getirenler de çıktı. Fakat ağırlıklı görüş, paketin Türkiye için yeni ve açılımcı olduğu yönünde. Ben de bu bağlamda, Türkiye siyasetinde demokratikleşme ve refom yönündeki fikirleriyle tanınan ve demokratikleşme paketinin hazırlanma sürecinde önemli katkıları olan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ile konuştum. Kurtulmuş, paketin en önemli noktasını devlette bir zihniyet değişimine gidilmesi olarak değerlendiriyor. Paketi, AK Parti'nin 2007 referandumuyla başlattığı sürecin devamı olarak tanımlayan Prof. Kurtulmuş, bu adımın 2023 vizyonuna giden yolda bir halka olduğunu belirtiyor. En çok merak edilen Alevilerin talepleriyle ilgili olarak çalışmaların titizlikle yürütüldüğünün altını çizen Kurtulmuş, beklentilere cevap verecek adımlar atılacağını söylüyor.
Demokratikleşme paketi genel itibariyle nasıl bir anlam taşıyor?
Ana çerçeve ile bakıldığı zaman demokratikleşme paketi, Türkiye'nin mevcut durumundan daha ileriye gitmesini hedefleyen, bu istikamette Türkiye'nin çok olumlu adımlar atmasının önünü açacak bir pakettir. Bu paket, Türkiye'de son on bir yıldır uygulanan demokratikleşme adımlarının bir halkasıdır. 2010'da ortaya çıkmış olan millet iradesinin bir adım daha ileriye götürülmesidir. 2010'da millet çok net bir şekilde karar verdi ve 'Biz Türkiye'nin eski devlet anlayışını, aklını istemiyoruz ve Yeni Türkiye'yi inşa etmek istiyoruz. Esas önemli olan milletin ne dediğidir' dedi. Bu paket, hükümetin, milletin 'Yeni Türkiye'nin inşası' noktasında gösterdiği istikamette yola devam edileceğinin bir göstergesidir.
Paket beklentileri karşıladı mı?
Bu paketi nihai bir paket olarak düşünmemek, her şeyi kapsayan bir paket olarak değil de; mevcut şartlar içerisinde üzerinde titizlikle çalışılmış olan, Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap vermeyi hedefleyen bir paket olarak değerlendirmek gerekir. Bu paketin ortaya koyduğu istikamette çalışmalar devam edecektir. Bir daha asla 'Eski Türkiye'ye dönmemek üzere demokratikleşme, reformlar ve değişim istikametinde yol alınacaktır. Bu istikamete ayak uyduramayan siyasetler de süreç içinde tarih olacaklar.
Alevi ve Kürt kardeşlerimiz, bu ülkedeki Türkler ve Sünniler kadar birinci sınıf eşit vatandaştır. Biz, bu kardeşlerimizin çoğunluğun dışında telakki etmeyiz, telakki edilmesine de müsaade etmeyiz. Alevi meselesi, önümüzdeki önemli çalışma alanlarından birisidir. Alevi kardeşlerimizin beklentilerine cevap verecek adımlar atılacak.
BU BİR STATÜKO DEĞİŞİMİDİR
Paket açıklandıktan sonra gelen tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hiç kimse, ortaya her açıdan mükemmel bir paket koysa dahi toplumun tamamının desteğini alamaz. Herkesin desteğini almak imkansızdır. Statükoyu korumak adına tepkilerin olabileceğini tahmin ediyorduk. Tam da beklediğimiz tepkiler geldi. 'Nasıl olur da siz statükoyu değiştirirsiniz' tepkisi bu. Türkçe'de 'maşeri vicdan' dediğimiz çok güzel bir tabir vardır. Biz bu paketi hazırlarken makul çoğunluğun 'Evet, iyi oldu' diyebileceği bir adım atalım istedik. Biz milletin bize tayin ettiği istikamette ilerliyoruz. Bu paket de o yoldaki adımlardan birisidir. Türkiye, daha demokratik, daha katılımcı, daha özgürlükçü bir siyasal yapının oluşmasına doğru bir yolculuk içinde.
MİLLET-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNİ SAĞLAYCAK ÖNEMLİ BİR ADIM
Sizce bu paketin en kilit noktası nedir?
Şu kilit cümle kullanılabilir: Bu paket bir zihniyet değişimidir. Türkiye artık tanımlayan, belirleyen, halkını tebaa olarak, güdülmesi gereken bir kitle olarak gören devlet anlayışından, millet-devlet bütünleşmesini sağlamaya niyet etmiş olan bir devlet anlayışına dönmüştür.
Paket açıklandıktan sonra, içeriğinden memnun olanlar-olmayanlar oldu. Ancak bir de paket açıklanmadan memnun olmayanlar vardı. Paketin içeriği bilinmeden yapılan eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maalesef demek istediğim aslında tam da bu. Gösterilen bu tavır Eski Türkiye'nin siyaset anlayışıdır. Öyle ki, bu siyaset anlayışını sürdürenler, siyasi rakipleri, hele o rakipler iktidarsa, her ne yaparlarsa yapsınlar en baştan 'istemezük' diye karşı çıkıyorlar. Karşı tarafı yok sayarak, kötüleyerek, hatta bir yerde düşman addederek, atılan her adıma karşı bir reaksiyon ortaya koymak, eski Türkiye'ye özgü bir alışkanlıktır. Bunlar eski Türkiye'de kaldı.
HALK, 'İSTEMEZÜKÇÜ' MUHALEFET İSTEMİYOR
Nasıl bir tepki daha makul olurdu?
Madem bu paketi istemiyorsunuz, talebinizi veya önerilerinizi ortaya koyun. Olabilir, hükümet size göre yanlış bir paket ortaya koymuştur. Ama siyaset dili, 'Siz böyle bir paket hazırladınız; şu maddeler olumlu, tebrik ederiz ama şu noktalar olumsuzdur. Bizim teklifimiz de şu şekildedir' diye konuşmayı gerektirir. Millet her şeyi görüyor ve milletin istediği muhalefet dili de budur. Millet doğruya doğru, yanlışa yanlış denilmesini bekliyor. Muhalefet bunu yapmadığı sürece de kan kaybediyor. Türkiye'nin doğusunda da, batısında da bütün millet bu demokratik pakete yoğun bir ilgi gösterirken, en başından 'bu paketi istemiyoruz' derseniz, milletin beklentilerinin uzağında kalmış olursunuz.
İSTİKAMETİ MİLLET BELİRLEDİ
AK Parti'nin demokrasi çalışmalarında kilometre taşları neler? Bu paketin kökeni nereye uzanıyor?
Ak Parti, 11 yıllık iktidarı boyunca fevkalade önemli adımlar attı. Bunlardan birisi 2007 yılındaki cumhurbaşkanını halkın seçmesini sağlayan referandumdur. Kanaatimce bu referandum, devrim niteliğinde bir adımdı. AK Parti iktidarının en önemli reformunun bu olduğunu düşünüyorum. 2010 referandumu da çok önemli bir adımdır. Türkiye siyasi tarihini yazanlar bu iki referandumu çok önemli kilometre taşları olarak kaydedeceklerdir. 2010 referandumunda millete istikamet soruldu. Ve millet de, bizim değerlerimiz ve milletin özgürleşmesi yolunda istikametini seçti. 11 yıllık reform sürecinin önemli iki halkası bunlardı.
Cumhurbaşkanını halkın seçecek olması niçin önemli?
Çünkü Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimleri, eski Türkiye'nin bir takım karanlık odaklarının, unsurlarının, seçkinlerinin, elitlerinin müdahale ettiği ve millete karşı operasyon yaptığı bir alandı. Ve her seçimde Ali Cengiz oyunları oynanmıştır. Kendi şahsına yönelik bir şey söylemiyorum, ama Ahmet Necdet Sezer'in nasıl cumhurbaşkanı olduğunu hatırlayalım. Üç cümle etrafında anlaşması mümkün olmayan beş parti lideri bir araya getirildi ve 'bizim adayımız Sayın Sezer'dir' denildi.
ESKİ TÜRKİYE'NİN SEÇKİNLERİ CUMHURBAŞKANI'NIN HALK TARAFINDAN SEÇİLMESİNİ İSTEMİYOR
Niçin?
Ahmet Necdet Sezer'in Eski Türkiye'yi korumak için ne kadar hayati bir fonksiyon taşıdığını, AK Parti iktidarının 2007 yılına dek olan iktidarı boyunca çok net gördük. Hükümet hangi adımları atarsa atsın, Eski Türkiye adına bir veto mekanizması olarak, emniyet subapı olarak cumhurbaşkanlığı makamı devreye sokuldu. Aynı sıkıntılar 2007'de de yaşandı, e-muhtıra oldu. Bunların ardından halka giderek 'Ey millet sen mi seçeceksin, bu seçkinler mi seçmeye devam etsin' dendi. Millet de 'Hayır, ben seçeceğim' dedi. Eski Türkiye'nin adamları için en büyük tehlikelerden birisi de cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesidir.
Türkiye'nin önündeki öncelikli gündeminde 2023 vizyonu göz önünde bulundurulunca neler yer alıyor?
Bunlardan ilki yeni anayasadır. Maalesef bütün iyi niyetimize rağmen yeni bir anayasa bugünkü parlamentodan çıkmıyor. Türkiye'nin seçkinleri anayasa yapmayı değil, anayasa yazmayı esas alırlar. Üç tane uzmana ya silahların zoru altında, ya da başka birileri istedi diye görev verilir ve onlar bir anayasa yazarlar ve 'Türkiye'nin anayasası bu' derler. Biz Tanzimat'tan bugüne anayasa yazdık, anayasa yapmadık. İşte biz şimdi 'yeni bir anayasa yapmanın tam zamanıdır' diyoruz. Bu millet kendi iradesiyle yeni anayasa yapacaktır, bu parlamentonun görevi budur. Eğer muhalefet partileri buna yanaşmazsa ve Türkiye yeni bir anayasa yapamazsa, kimsenin şüphesi olmasın ki, 2015 seçimlerinde bu millet anayasa yapılması konusunda kararlılığını ortaya koyacak ve anayasa yapacak bir çoğunluğu Ak Parti'ye vererek parlamentoyu yenileyecektir.
ANA DİLİ, ANA SÜTÜ KADAR HELALDİR
İkincisi, Türkiye'nin 12 Eylül rejiminden bugüne getirmiş olduğu siyasi partiler yasası, seçim yasası, meclis iç tüzüğü başta olmak üzere İskan Yasasına varıncaya dek birçok anti demokratik yasanın temizlenmesidir. Örneğin 1939'lu yıllardan kalma yasalar var. Oralardaki 'q,w,x' gibi harflerin kullanılmasına izin vermeyen yasaklar var. Bundan on beş sene öncesine kadar insanlar çocuklarına istedikleri isimleri veremiyorlardı. Biz inanıyoruz ki, ana dili ana sütü gibi helaldir. Herkes kendi kültürünü, şarkılarını, dilini geliştirsin ve sonraki nesillere aktarsın istiyoruz. Çünkü biz renklerin ve dillerin farklı olmasının Allah'ın varlığının ve birliğinin işaretlerinden olduğunu biliyoruz. Eski Türkiye bundan korkardı. Bizim korkmamıza gerek yok, bunun bir zenginlik olduğunu biliyoruz. Türkiye bu paketle bu zenginliğin önünü açıyor.
VATAN EVLATLARINA YAZIKTIR
Bir diğer alan da, özellikle terörün sona ermesiyle birlikte çözüm sürecinin bir an evvel demokratik bir şekilde sonuçlandırılmasıdır. Bu iş çok şükür olumlu bir şekilde gidiyor. Önüne taş koymak isteyenler, sürecin çözülmesini istemeyenler olacaktır. Ancak bu toplumun kahir ekseriyeti bu sürecin tamamlanmasını istemektedir. Bir daha hiçbir evladını terörde kaybetmeyeceği bir Türkiye'nin inşa edilmesi, bu ülkenin en temel gündem maddeleri arasındadır. Terör sürecinde bu memleketin 32 bin evladı ölmüştür. Bunlardan 7 bin tanesi şehitlerimizdir, diğerleri de vatan evlatlarımızdır. Yazıktır günahtır.
PAKETTE HAYAL EDİLEMEYEN YENİLİKLER VAR
Nefret suçları ile ilgili düzenleme sadece başörtülülerin haklarını korumak için pakette yer alıyor diyenler var. Sadece başörtülülerin çalışma kolaylığı için mi bu madde pakette yer alıyor?
Başörtülü vatandaşlarımızın bu memlekette uzun yıllar zulüm altında inlediklerini inkâr etmek mümkün mü? Binlerce devlet memurunun 28 Şubat'ta sırf başörtülü oldukları için işten atıldıklarını biliyoruz. Hanımları başörtülü olduğu için görevine son verilen devlet memurlarının olduğu da biliniyor.. Bırakın kamuyu, özel sektörde bile inançları gereği başörtülül olanların nasıl bir ayrımcılığa tabi tutuldukları ortadadır. 28 Şubat'ın ceberrut uygulamalarıyla birçok psikolojik sıkıntı yaşayan yüzlerce gencecik kızımızı bizzat tanıyorum. Bu ülkede böyle bir zulüm vardı. Bir hükümetin en temel vazifesi, zulme uğrayanlara yönelik adalet mekanizmasını işletmesidir. Nefret suçları, sadece geniş bir kitle olan dindar kesim için değil, aynı zamanda etnik, mezhebi, dini, siyasi kimliği dolayısıyla ayrımcılığa uğrayan her kesimi ve kişiyi kapsamaktadır. Kimse kusura bakmasın, ama bu paket açıklanmadan önce bunlar kimsenin hayal bile edemeyeceği uygulamalardı.
AK Parti çözüm sürecinin devamı için bu paketi yapmaya mecbur mu kaldı?
Türkiye'nin bir terör sorunu olmasaydı bile bu demokratikleşme süreçlerini Türkiye gerçekleştirecekti. Çünkü bu milletin AK Parti'ye yüklediği bir misyon ve sorumluluk var ve bu paketin içerdiği demokratik adımlar, AK Parti'nin de millete verdiği bir sözün gereğidir. Biz Yeni Türkiye'yi inşa ediyoruz.
Çözüm süreci için neler söylersiniz?
Çözüm süreci on yıllardır devam eden bir sürecin sonunda bir günde çözülebilecek bir mesele değildir. Gönül bir günde çözülmesini ister ama bu bir anda gerçekleşebilecek bir şey değildir. Çözüm sürecinin bir numaralı aktörü ne şu partidir ne bu partidir, ne de iktidardır. Bu sürecin birinci aktörü, bizatihi milletin kendisidir. Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan halkımız başta olmak üzere Kürt kardeşlerimiz 'yeter artık' diyor. Bu destek hala devam ediyor. Bu desteği yok saymak siyaseten de yanlış olur. Benim BDP'li arkadaşlara tavsiyem, silahların gölgesinde değil, fikirlerin ışığında siyaset yapmak istiyorsak, bu sürece destek vermeleridir. 'Bizim teklifimiz şudur' sözünü de sonuna kadar dinleriz. Paketi bugün eleştirenler yarın mahcup olacaklardır. Bu paketin uygulamada ne kadar büyük bir rahatlık ortaya çıkaracağı görülecektir. En başta Doğu ve Güneydoğu'daki halkımız bu paketten fevkalade memnun kalacaklardır.
ALEVİ VE KÜRT KARDEŞLERİMİZ BU ÜLKENİN BİRİNCİ SINIF VE EŞİT YURTTAŞLARIDIR
Alevilerle ilgili ne gibi adımlar atılacak?
Maalesef son zamanlarda bazı kesimler, 'Aleviler ve Kürtler Türkiye'nin azınlıklarıdır' fikrini pompalamaya çalışıyorlar. Bu asla kabul edilemeyecek ve yanlış olan bir yaklaşımdır. Bunu Lozan'a dayanarak da söylemiyorum. Ben konuşmalarımda sadece insani kalıplara dayanarak konuşurum. Alevi ve Kürt kardeşlerimiz, bu ülkedeki Türkler ve Sünniler kadar birinci sınıf eşit vatandaştır. Biz, bu kardeşlerimizin çoğunluğun dışında telakki etmeyiz, telakki edilmesine de müsaade etmeyiz. Alevi yurttaşlarımızın talepleri günlerce tartışıldı. Bunlarla ilgili tüm raporlar önümüzdedir. Alevi kardeşlerimizin kendi içlerinde yaptıkları çalıştaylarda farklı teklifler, kanaatler var. Bu sürecin biraz daha olgunlaşması gerektiğine kanaat getirildi. Elbette bunu, 'atılacak adımlar çok sonraya kalacak' manasında söylemiyorum, ama biraz daha olgunlaştırılması gerekiyor. Alevi meselesi, önümüzdeki önemli çalışma alanlarından birisidir. 'Hepimiz ortak bir dinin, medeniyetin, coğrafyanın çocukları, aynı ülkenin vatandaşlarıyız' prensibi altında çalışmalar çok kısa süre içinde tamamlanacak ve Alevi kardeşlerimizin beklentilerine cevap verecek adımlar atılacak.
Bu çalışma hazırlanırken toplumun talepleri nasıl bir yöntem izlenerek pakete yansıtıldı?
Biz bu çalışmaları yaparken Türkiye'de şimdiye dek konuşulan tüm teklifler, tüm raporlar masanın üzerindeydi. Türkiye'deki siyasi partiler yasası, azınlıkların hakları, dindar kesimin talepleri, Alevi vatandaşların istekleri masadaydı. Çok büyük bir titizlikle, disiplinle, kelimesi kelimesine tartışıldı ve bugünün şartlarına göre en makul bir şekilde paket oluşturulmaya çalışıldı.
NİL GÜLSÜM / YENİ ŞAFAK