Mehmet GÖKTAŞ
Ölümün Sıcak Nefesini Hissedebiliyor musunuz?
Ölümün en çok gündem olduğu, her gün turkuaz renkli ölüm listelerinin yayınlandığı bir zaman diliminden geçerken şimdi buna bir de deprem kayıp listeleri eklendi.
Korona ölümleriyle ilgili ekrandaki rakamlar bizim için yeterli olduğu halde deprem için ayrıca görüntüleri de merak ediyoruz
Fakat buna rağmen ölümün sıcak nefesini acaba kendimizde ne kadar hissedebiliyoruz?
Hem ölüme şahitliğimiz sadece korona ve depremden ibaret de değil. Bunların dışında her birimiz günde nice ölüm haberleri alıyoruz veya izliyoruz, ölüme şahitlik ediyoruz.
Yani ölüm denilen olay kimsenin görmediği saklı gizli bir yerlerde gerçekleşen bir şey olmadığı gibi bu hakikati kabullenmeyen bir tek kişi de yoktur.
Fakat biz sorumuzu tekrar soralım; Bütün bunlara rağmen ölümün sıcak nefesini ensemizde hissedebiliyor muyuz?
“Bir insan için vaiz olarak ölüm yeter” buyuruyor Peygamber Aleyhisselam. Herkesin görebileceği, duyabileceği bir vaiz.
Adam cenazelerin konulduğu musalla taşının yanındaki tahtada ölen kişinin doğum tarihine baktı ve çok samimi bir dille; “Bizim devre” dedi. Bir insan ölümü kendisine ancak bu kadar yaklaştırabilirdi.
İzlediğimiz ölüm sahneleri nedense ölümü bize yaklaştırmıyor, galiba algı ve idrakimiz yalama yapmış durumda.
Hele bir de bu felâketler medyanın eline düşmüşse tamam artık, o da ayrı bir felâket oluyor, felâketten sonraki felâket. Ölümden ibret alma yollarını tamamen imha edip kendi istediği taraflara yönlendiriyor.
Bunun sebebini bir muhtereme sormuştum da; Ara sıra hastanelerin acil servislerinin önünde bulunmamı, ambulansların getirdiklerine bizzat şahitlik etmemi tavsiye etmişti.
En azından “bizim devre, bizim dönem gidiyor, alımlar başlamış” diye ölümü kendimize yakıştırmamız yaklaştırmamız unutmayalım bize çok şey kazandıracaktır.
Dünyayı yaşanmaz hale getiren şey; insanların ölümü unutması, kendisinden uzak görmesi ve hep başkalarına yakıştırmasıdır.