Merve Kavakçı
Otuz iki senedir bugünü bekledim
Açıklanan demokrasi paketi AK Parti’nin tarih yazıyor oluşunun bir diğer adı. Tarihi, vesayet rejimlerinin durup durup yarıda kesmesiyle şekillenen, bata çıka, yol katetmeye çalışan bir ülkenin hiç istisnasız ve tartışmasız en değişimci, en ilerlemeci, en umut veren açılımı. Benzer veya muadil sayılabilecek bir başka açılım geçmişte, en son ne zaman yapılmıştı bilmiyorum, hatırlamıyorum. Muhtemelen sizler de hatırlamayacaksınız. Yok zira.
Devletin merkeze oturduğu, kendini öncelediği, millet mi devlet mi diye sorulduğunda her daim devletten yana duruş sergilediği bir ideolojide, taşları tersine çevirip yanlışı düzeltmeye cesaret edebilmenin bir diğer adı bu paket. Devlet makinesini zaten, yani başından beri olması gereken yere çekme gayreti paket. Öyle ki doksan senedir yerleşmiş çarpık yapının düzeltilmesi anlamına geliyor ki bu da hammaddeden devleti baştan inşa etmekten çok daha zor bir iş. Çünkü alışkanlıklar var. Kötü alışkanlıklar diyorum ben buna. Ama yapılması gereken bu. Çünkü milletten yana bir devlet makinesine sahip olmak gelişmenin, kalkınmanın olmazsa olmazı. Ancak böylece devleti milletin, onu üretip çalıştıran halkın hizmetine verebiliriz. Biliyoruz bu, bazılarının hoşuna gitmiyor, ondan besleniyorlar çünkü ama olması gereken bu. Milletine hizmet eden devlet...
Paketin nihayi olmadığının Sayın Başbakan tarafından ifade edilmesi önemli. Zira bu devamı getirilmesi gereken bir başlangıç. Millet’i önceleyen bir anlayışın geliştirilmiş olması çok önemli. İnsanları din, dil, ırk vb. faktörlere dayandırarak ayrımcılığa tabi tutmakla işlenecek ‘nefret suçlarının’ caydırıcı cezai müeyyidelerle cezalandırılması gerekir. Cezaların artırılması yeterli değildir, caydırıcılığı o denli ağır olmalıdır ki, vuku bulduğu takdirde örneklik teşkil etsin ve hiç kimse veya kurum bir daha böyle bir suçu işlemeye cesaret edemesin. Ancak bence cezaların artırılmasından daha da acil olan nefret suçu dediğimizde ne kastettiğimizin milletimiz tarafından anlaşılması. Kusura bakılmasın bu konuda çok cahiliz, bunu kabul edelim. Cahiliz çünkü bize nefret suçu işlemek normalmiş gibi resmi ideolojimiz tarafından bizzat öğretildi. Şaşarsınız dini bütün insanlarımız bile bakıyorsunuz öyle nefret suçları işleyebiliyor iki lafın arasında. Neden? Çünkü bugüne kadar popüler kültürümüze ‘kabul edilir’ olarak yerleşmiş. İşlerken farkında bile olmuyor...bundan dolayıdır ki konu, Milli Eğitim sistemine acilen dahil edilmeli ve hiç değilse gelecek nesiller farklı bir zihin yapısıyla yetişmelidir.
Gelelim başörtüsü konusuna... Başörtüsü açılımı önemli bir adım. Otuz iki senedir bugünü bekledik. Başını örten kadına insan muamelesi yapılmasını. Kamuda yasak kalkıyor. Ancak polis, asker, hakim ve savcılık alanlarının açılımın dışında tutulması başörtülü kadınları ikinci sınıflaştırıcı bir tutum, bu fayda değil zarar getirir. Bunun kabul edilmesi mümkün değildir. Başörtülü kadınlara ‘eksik vatandaş’ muamelesi yapılmış oluyor. Başı açık bir kadın hakim ve savcı olabilecek, polis ve asker olabilecek, başı örtülü bir kadına ‘sen bu mesleği icra edemezsin’ denecek, böyle şey olur mu, bu kabul edilebilir mi, hayır. Hem canının parçası, doğurduğu evladını askere yollayacak, polis yapacak, şehid annesi olacak hem de devlet tarafından ‘güvenilemez’ ilan edilecek. Başını açan kadın güvenilir, başını örten güvenilmez. Bu nasıl savunulur? Başını açan hakimin kararı tarafsız, başını örten kadın hakim olursa onun alacağı karar taraflı kabul edilecek öyle mi? Tam bir seküler fundamentalizm örneği. Başörtülü kadınların başlarını daha fazla aşağı eğdirmeye kimsenin hakkı var mı?
Bu alanda yapılması gerekenler bunlardan ibaret değil. Başı örtülü kadınların bugün çalışma alanı ‘bulabildikleri’ yani onlara ‘katlanan’ veya tahammül eden ‘Müslüman’ iş veren ortamlarında yaşadıkları ayrımcılıkların da acilen son bulması gerekmektedir. Laik kesimin başörtülü kadınlara çektirdikleri yetmiyormuş gibi dindar kesim de başörtülü kadınları ucuza çalıştırarak, haklarını ihlal ederek, layık oldukları makamdan, mevkiden mahrum bırakarak, sözlü baskı uygulayarak (ne deniyordu yeni Türkiye’de? Mobbing, evet mobbing yaparak) istismar ediyor. Bu çok tehlikeli bir durum zira içten, alttan alta, çoğu zaman gözden uzak, kapalı kapılar ardında vuku buluyor bu ayrımcılıklar. Bunlar özel sektörde, yerel yönetimlerde ve onlara bağlı yan kuruluşlarda çok yaygın. Bunun önüne geçmek için ayrıca kamusal alanda istihdamı artırmak için başörtülü kadınlara müşahhas kota sistemi getirilmelidir.
Çok şey mi istedim? Sadece eşit vatandaş olmak istiyoruz.
yeniakit