Mehmet GÖKTAŞ
Padişahım, gözümün birini çıkart!
Hikayeyi bilirsiniz. Padişah merak etmiş memleketin en çok haset edeni kimdir diye ve bir yarışma düzenlemiş. Yarışmaya katılanlar yanlarında bir dostuyla padişahın huzuruna çıkıyormuş. Ve padişah içeri aldığı her hasetçiye; “Dile benden ne dilersen, fakat unutma, sana verdiğimin iki katını arkadaşına vereceğim” diyormuş. Sonunda kim birinci olmuş biliyor musunuz?
“Padişahım, benim gözümün birini çıkar, kör et!” diyen birinci gelmiş. Öyle ya, o zaman arkadaşının iki gözü çıkarılacak.
Maalesef başkalarının başına gelen kötülüklerle mutlu olan insanlar vardır. Ve başkalarının mutluluğundan dolayı huzurları kaçıp kahrolanlar. Aslında herkes bu anlamda etrafındakileri gözetleyerek kendisinin nasıl birisi olduğunu çok rahat ölçüp notunu verebilir.
Eğer bu hastalık toplumun önemli kesimine sirayet etmiş, siyasallaşmışsa vay o toplumun haline.
Şu koronavirüs Türkiye’ye bir türlü gelmedi diye kininden, hasedinden, öfkesinden çatlayıp ölecekler var inanın. Belki de ölüyorlardır bizim haberimiz yok.
Gerçi dün bir virüslü haberi alındı ya, bakalım birazcık olsun sevinip yatıştılar mı dersiniz, yoksa illa ki ölümlüsünü mü isterler. Hem bunların mutlu olabilmesi için öyle bir kaç ölü de yetmez ha.
Bunlar öfkelenmesin de kim öfkelensin? Bütün dünyaya bulaştı, bizim de dört yanımızı sardığı halde şu ana kadar yaşadığımız ülkeye gelmedi. İşte bunu kabullenemeyenler var. Bunlar ancak virüsün gelmesi ve can almasıyla muradına erip rahat edecekler. Gözleri kulakları bu müjdeli(!) habere kilitlenmiş durumda, aksi halde huzur bulamayacaklar, rahat edemeyecekler.
Sadece virüs konusunda değil, bu ülkeyle ilgili her konuda felaket haberlerine odaklanmış durumdalar.
Bilmem ki bunlar nasıl tedavi olurlar? Göreceksiniz inşaallah çok sürmez bu koronavirüse bir çare bulunacak.
Fakat “virüs bize daha niye gelmedi?” diyenlerin dertlerine bir derman bulmak çok zor. İşleri Allah’a kalmış diyeceğim ama Allah ile araları da iyi değil, hem de hiç iyi değil.