Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Para para para!

FinCen’den sonra BM de topa girdi ve “her yıl yaklaşık 1.6 trilyon dolar kara para aklandığını açıkladı.” Bu para yıllık küresel gayrisafi milli hasılanın yüzde 2.7’sine denk geliyor. Zarrap’dan yeni bir açıklama servis edildi ve Türkiye’de kara paranın siyasiler tarafından %4’le aklandığı bilgisine yer verildi. Offshore’larda saklanan paranın ise 7 trilyon doları bulduğu idida edildi.

Tamam, belli oldu, döviz üzerinden gelecekler. Dış borç, borsa, enflasyon, devalüasyon, faiz hepsi üst üste gelecek. Zaman kazanmaya çalıştı Ankara’dakiler. Covid dedik, kriz dedik, gaz, petrol, Doğu Akdeniz, Karadeniz, Ege, Meis, Libya dedik. Ve ekim ayına girerken daha borç, faiz, kur konuşacağız. Bunun arkasında bir de yolsuzluk dosyaları var. Daha çok para konuşacağız. Ama bilelim ki, tek gerçek para değil. Ve haram para, gasbedilen kul hakkı ile eğer kirlenmişse, o para sahibini de boğar.

Bu kriz sadece Türkiye için değil. Global bir operasyon söz konusu. FED ve LIBOR makası Asya’yı da Avrupa’yı da kasacak. Almanya’ya yumruk atarsanız Almanya’yı hemen düşüremezsiniz belki ama İtalya ve İspanya düşer. Ankara, çevremizdeki askeri hareketlilikte rol alarak aslında birileri ile yan yana gelerek bu krizi ötelemeye çalıştı ama olmadı.

Biz onları başka yönde masaya oturmaya zorlarken, onlar da bizi oyalarken başka bir oyun kurdular.

Zarrap olayı zaten masadaydı. Almanya üzerinden girdiler. Çünkü bir taşla birkaç kuş vurmak istiyorlar. Bu işin ABD seçimlerine bakan bir yönü var. İngiltere’ye, Rusya’ya, AB’ye bakan yönü var. Tabii ki İran da var işin için de Türkiye de. Tek bir Zarrap yok ki! Bu işin bir adım sonrası “yaptırım”. Bunlara hazır olmamız gerekiyor. Sadece morali yüksek tutmak yönelik açıklamalar yerine, aslında daha gerçekçi bir dille mesele aydınlığa kavuşturulmalı.  Muhalefet de yangına körükle gidercesine işi bir kavgaya dönüştürmemeli.

Mecelle kuralıdır: Def-i mazarrat celbi menafiden evladır. İsraf önlenmeli, tasarruf şart. Bu süreçte en önemli konuların başında kara paranın önlenmesi, bu yolla elde edilen, yurtiçine kaçırılan ya da yurtiçindeki kayıtdışı paraların kontrol altına alınması gerek. Şu kaçırdıkları paraları teminat gösterip kredi aldık diye getirenleri MASAK biliyordur. Mahsub işlemi yapılıp, Türkiye’nin gerçek dış döviz borcu tesbit edilmeli. “Mali af” meselesi çok sık yapılırsa, bu işin suyu çıkar. Bu kayıtdışının ekonomiye aktarılması için çok sık kullanılırsa, uluslararası para piyasalarında bunlar not edilir. Para hareketleri izlenir ve onlarla ilgili dosyalar hazırlanır. Bu işler kırılgan ekonomilerde, siyasi konjonktüre bağlı olarak beklenmedik krizlerin tetikleyicisi olur.

Şöyle ya da böyle işler bu noktaya geldi. Muhalefet bunu siyasi bir kriz malzemesi yapacak olursa bu ülkeye zarar verir. Batırmaya çalıştıkları gemide kendileri de varlar ve bu fatura herkese çıkarılır. Ancak ülke zarar görmesin diye, bir takım yanlışların da üstü örtülmemeli, yanlış işler ve bu yanlış işleri yapanlar var ise, kim olursa olsun himaye edilmemeli. Yoksa yarın, herkes, çok daha ağır bir fatura ödemek zorunda kalabilir. “Vergi barışı”ndan önce “Siyasi barış”a ihtiyaç var. Yoksa batış kaçınılmaz. Birtakım yanlış işler yapılırken, bana kalırsa STK’lar da Media da görevini yapmadı. Adalet mekanizması doğru-düzgün çalışmadı. “Çalıştırılmadı” diye itiraz edenler olacak. Bedel ödeseydiniz! Herkes işine, kârına baktı. Darbeciler de vatan millet diye geldiler ne haltlar yediler biliyoruz. Bu işin sağı-solu yok. Hep aynı bataklıkta “bataklık güllerine” gübre oluyoruz. Kimse de çıkıp, “Bataklık güllerinden uzak durun” demiyor. “Media” ve “akademya” bataklık güllerine övgüler diziyorlar. Parayı veren düdüğü çalıyor. Rüzgar gülleri, rüzgar ne kadar hızlı esiyorsa, o kadar hızlı dönüyorlar. Üfürenin nefesi ne kadar güçlü ise düdüğün sesi o kadar gür çıkıyor.

 

Solun siyasetteki ahlakını da gördük aklını da çabasını da. Ne kadar temiz olduklarını da gördük. Onların da “az zamanda ne kadar zengin olduklarını” da, “on yılda, her şehirde nasıl bu kadar zengin ürettiklerini de”. Bunların yok aslında birbirlerinden pek farkları, tek farkları adları! Sistem böyle kurgulanmış. Eğitim bu tip insanlar üretiyor.. Bunun sadece sağcısı-solcusu yok, demokrat, liberal, milliyetçi, dinci, Türk’ü, Kürd’ü, Arab’ı fark etmiyor, aynı bataklıkta boğuluyorlar. Şeytanın oltasındaki yemler hep aynı: “para, makam, fuhşiyat, müskirat, kumar, kibir”. Cahilce işler ve zulüm! Ehliyetsizlik, Liyakatsızlık, rüşvet, torpil. Herkes birbirini suçluyor, ama kimse kendi pisliğini görmüyor. Hani başkalarına öğütleyip durduğumuz şeyler konusunda, onu önce biz kendi nefsimizde gerçekleştirecektik. “Kitap’ı okuyup durduğunuz halde kendinizi unutur da başkalarına mı iyilikle emredersiniz? Düşünmez misiniz?” (Bakara: 44)

Tekrar tekrar söylediğim bir şey var: Dünya, bölgemiz ve ülkemiz kritik bir eşikte. Önümüzdeki 2020’nin son çeyreği her anlamda çok kritik bir dönem. Eğer aklımızı başımıza toplamazsak, sonrası daha kötü olabilir. Zaten bir de bir deprem korkusu yaşanıyor İstanbul’da. Bir “Covid belası” var başımızda. Covid, LGBT+ gibi imtiyazlı, pozitif ayırımcılığa tabi bir biyolojik ajan. Allah’ın yardımı bize ulaşmadan bu belalardan kurtulmamız kolay olmayacak. Önce kurtuluşu hakeden bir topluluk olmamız gerek. Kim neye layıksa karşılığını görecek.

Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Hz. Yunus ve kavmi gibi “İnni küntü minezzalimiyn” diyebilecek miyiz? Allah’ın yardımına ulaşmak için, Allah’ın gazabını çekecek kişi, iş ve sözlerden uzaklaşacak, Allah’ın rızasına uygun kişiler ve işlerle yolumuza devam edeceğiz, yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol. Yoksa “yakın olan gazabı bekleyin” derim. Eğer haksızlıklara karşı, (O kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun) eliniz, diliniz ve kalbinizle muhalefet ediyorsanız, Allah’ın ipine tutunuyor, istişare ve şûra ile birlikte yüzümüzü Hakka dönüyor, insanları Hakka ve hayra çağırıyorsak müjdeler olsun bize, mahzun olmayacağız.

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 1058 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar