Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Siyaseten işe yaradığı var sayılsa da…

Çok ilginç biçimde üst üste geliyor: 

Yeni düğün yapan Ankara Cumhuriyet Başsavcısının Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Beştepe’de çektirdiği fotoğrafın medyada görüldüğü gün başlayan HDP operasyonu. 

Fotoğrafın İktidar – Yargı ilişkisine dair oluşturduğu algı yetmezmiş gibi, devreye sokulan operasyonla Cumhur İttifakı’nın “HDPyi şeytanlaştırma ve yanında durulamaz hale getirme”politikasında ucu yıllara sari olacak yeni bir malzeme sunumu. 

Yargı altın dönemini yaşıyor. İmza Doğu Perinçek. 

6 yıl önce gerçekleşen Kobani olaylarının hesabı yeniden gündemde. 82 kişilik gözaltı operasyonu. Altan Tan Ankara’ya getirilmek üzere Diyarbakır’daki evinden alınmış, Sırrı Süreyya Önder Aksaray’da gözaltına alınmış, daha önce tutuklanıp haksız tutuklandığı için AYM’nin hak ihlali kararıyla tazminata hak kazanan Ayhan Bilgen yeniden gözaltında… vs. 

Kobani bahane edilerek yapılanlar hiç şüphesiz vandallıktı. Cinayetler, yağmalamalar, en az hendek kalkışması kadar vahşi idi. HDP, Merkez Yürütme Kurulu’ndan yaptığı eylem çağrısı ile hiç şüphesiz bu vahşetin fitilini ateşlemişti. Nitekim Altan Tan, bir hafta sonra Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a verdiği mülakatta çok net bir özeleştiride bulunmuştu. Şu sözler Altan Tan’a ait: 

“Kitlemizi sokağa çağırırken bunun sonuçlarını düşünmeliydik. Demokratik sınırlarda durur mu, kontrol edebilir miyiz? Bunu düşünmeliydik. 

- Halkı sokağa çağırırken vurup kırmalara, yakıp yıkmalara mahal verilmesinin önüne geçecek tarzda bir dil ve üslup kullanmalıydık.

- Olaylar çığırından çıktığı anda da yapabileceklerimiz vardı. Milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, parti başkanlarımız sokaklara inip taşkınlığa engel olabilirdi. Yağmalanan bir dükkânın önünde durabilirdik. Bankamatiğin önünde durabilirdik. Belki birincisinde o kitle bizi de ezer geçerdi ama ikincisinde dururdu. Bunu yapamıyorsak bırakmalıyız bu işi. 

-Bunları kendimi de işin içine katarak söylüyorum. Özeleştiri yapıyorum. Maalesef öngöremedik olacakları.

- Yağmacıların karşısına çıkıp “sen ajansın, sen provokatörsün” diyebilmeliydik. Bunu en az Devlet Bahçeli kadar deklare edebilmeliydik.”(Hürriyet, 15 ekim 2014)

Dosyada ne var ki, 6 yıl sonra bir operasyon başlatıldı, bilmiyoruz. 

Ama bir dönem Öcalan’la, Kandil ile, HDP ile çözüm süreci adına yol yürümüşlüğü bulunan Ak Parti’nin, Cumhur İttifakı’na mecbur kaldığı bu son süreçte bir yandan Öcalanlarla seçim öncesi iltisaklar geliştirdikten sonra şimdilerde MHP ile yan yana ve daha çok MHP dili ile özü şu olan yeni bir HDP politikası oluşturduğunu biliyoruz: “HDP zinhar Millet İttiakı’na yar olmasın. HDP öyle çamura bulansın ki, Millet İttifakından hiç kimse ona dokunamasın!”

Operasyon o politikaya denk düşüyor. 

Aslında oluşturulan iklim, sadece siyaseti değil “yargının kontrol edilemez görünen alanları”nı da hareket edemez hale getirmeyi amaçlar gözüküyor. Anayasa Mahkemesi ile ilgili Soylu üzerinden yürüyen tartışmanın varacağı yer orası. 

Bunlar günlük siyaset açısından anlaşılabilir şeyler, ama diyelim “Kürt meselesi” açısından nereye oturuyor, bir kere daha bakmak lazım. Yani mesela Ak Parti’de MHP’den farklı olarak hala ülkenin zor meselelerine dair “çözüm kaygısı” kalmışsa… 

Değilse bazı politikaların varıp Amerika’nın bölgede inşa etmeye çalıştığı yapılanmalara monte olma riskini ıskalarsınız. Yaptığınız her şey varıp “Bütün bunlar Kürtleri hedef alan operasyonlar” gibi bir zihinsel alt yapıya monte oluyorsa, bin kere daha düşünmek zorundasınız. “Türkiye Kürtlerle kavga ediyor” algısına malzeme taşıyacak hiçbir hareket Türkiye’nin bölgedeki politikaları için hayırlı sonuçlar doğurmaz. 

Bakın, şu Pelosi’nin sözlerini bir kere daha düşünün. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Demokrat Pelosi… Trump ile kavgasını sürdürürken bakıyorsunuz lafı Türkiye’ye getiriyor. Sanki çok tabii bir şey söylermiş gibi, Tayyip Erdoğan’ın şahsında Türkiye’yi harcayan bir dil kullanıyor: 

“Kime hayranlık duyduğunu biliyoruz. Putin’e, Kim Jong’a, Erdoğan’a... Türkiye’de değilsiniz, Kuzey Kore’de değilsiniz. Rusya’da ve Suudi Arabistan’da da değilsiniz. Sayın Başkan Amerika Birleşik Devletleri’ndesiniz ve burası bir demokrasi ülkesidir. Neden ABD Anayasası’na göre ettiğiniz yemine bağlı kalmaya çalışmıyorsunuz?”

Nasıl söylenir bu sözler? Nasıl gelir bir insan Türkiye gibi “Dost – Mütteffik” bir ülkeyi Çin, Rusya, hele Kuzey Kore, hele Suudi Arabistan, hele Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı Kim Jung’un yanına yerleştirmeye? 

Terbiyesiz şu bu, her şey söylenebilir Pelosi için… Ama bu Batı dünyasında bir zihni arka plan oluşmuş olduğunun göstergesi. Kısa süre önce Avrupa Parlamentosu adına Borell de Türkiye için “Dışlayıcı” sözler söylemişti. 

Böyle bir söylemin ahval-i adiye haline gelmesidir asıl tehlikeli olan. Çünkü zihinlere yerleşen bu algının değiştirilmesi ve bu algı zemininde oluşacak politikaları önlemek kolay değildir. 

Şirazesi kaymış bir siyaset zemininde yaşıyoruz. Yargının ona paralel yürümesi, medyanın o iklimi pompalaması ise asıl fecaat.

Bu yazı toplam 673 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar