Ahmed Kalkan
Rukye Konusunda Uyarılar
1- Hastalanınca Tedavi Olmak:
İnsanın bedeni hastalandığı gibi, beyni de hastalanır, iç dünyası, psikoloisi de rahatsız olur. Her çeşit hastalık için tedavi olmak dinin tavsiye ettiği husustur.
“Ey Allah’ın kulları! Tedâvi olun, çünkü Allah, yarattığı her hastalık için mutlaka bir şifâ veya devâ yaratmıştır. Ancak bir dert müstesnâ; o da ihtiyarlıktır.” (Tirmizî, Tıb 2; Ebû Dâvud, Tıb 1; İbn Mâce, Tıb 1; Ahmed bin Hanbel, III/156)
Kendi hatamız veya imtihan vesilesiyle hastalanınca, hem sabretmeli, hem duâ etmeli, hem de esas olarak tedâvi olmalıyız: “Her derdin bir devâsı vardır. Onun için, derdin devâsı bulunduğu zaman o dert iyi olur.” (Buhârî, Tıb 1; Müslim, Selâm 69, Fedâil 92; Ebû Dâvud, Tıb 1).
Rasûlullah, Mescidinin yanında bir çadır hastane yaptırmıştı. İslâm tarihinde ilk hastane sayılan bu çadırda, Rufeyde isimli bir hanım sahâbî, hastabakıcılık görevi yapar, yardıma muhtaç olanların yardımına koşardı. Rufeyde, ilk müslüman hemşire ve doktor kadın sayılır (Sîretu İbn Hişâm, II/5-6). Hendek Savaşında kol damarı kesilmiş bulunan Sa’d ibn Muâz da bu hanım sahâbînin çadırında tedâvi görmekte iken, Kurayza olayında hakem olarak atanınca buradan alınıp Kurayza yurduna götürülmüştür.
2- Şifanın; ilaçta, doktorda, rukyecide tedavi cinsinde olmadığını, şifanın Allah’ın elinde olduğunu kabul edip ona inanmak. Şâfî olan, şifa veren sadece Allah’tır. “(O Allah) Hastalandığım zaman bana şifâ verendir.” (26/Şuarâ, 80). Ben şöyle bir tedavi uygularım, hiçbir şeyin kalmaz. Ben seni iyi ederim, Şunu yapınca iyileşirsin.” Gibi ifadeler yanlış ve tevhidi inanca zarar veren sözler olduğu gibi; “şifa merkezi” ben rukye yapayım, sara hastalığından kurtulursunuz” gibi sözler de câiz olmayan sözlerdir.
“Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, hiç kimse onu gideremez. Ve eğer sana bir hayır ihsan ederse, zaten O her şeye kadirdir." (6/En'âm, 17).
"Ağrıyı kaldır ey nâsın rabbi! Şifa ver, Sen şifa verensin. Şifandan başka şifa yoktur.” diye duâ ederdi Peygamberimiz.
3- Tedavi için öncelikle tıp alanında uzman olanlara müracaat edilmelidir. Yaralanıp kanı kesilmeyen bir adam için Hz. Peygamber Benû Enmâr kabilesinden iki kişiyi çağırıp “Tıp ilmini hanginiz daha iyi biliyor?” diye sorunca, birisi “tıbbın faydası var mıdır?” diye sormuştu. O zaman Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Derdi veren dermânını da vermiştir.” (Muvattâ, Ayn 16)
“Kim tıptan anlamadığı halde tabîblik (doktorluk) yapmaya kalkarsa, zararı kendisine ödettirilir.” (Ebû Dâvûd, Diyet 23)
4- Hastalıklar için öncelikle ilaç kullanmak, bu ilaçlardan da bitkisel ilaçları tercih etmek tavsiye edilir. “Allah Teâlâ hastalığı da ilâcı da indirmiş ve her hastalığa bir ilâç var etmiştir. Öyleyse tedâvi olun. Ancak, haram olan şeyle tedâvi olmayın.” (Ebû Dâvud, Tıb 11)
Bazı yiyeceklerde şifâ olduğu ve bu şifâ kaynağında Rahmânî vahiy ve ilhâmın, İlâhî rahmetin olduğu da Kur’an’dan anlaşılmaktadır. Vahiy/ilham gereği meyvelerin her birinden yiyip onların içindeki özlerden bal çıkaran arının bu ürününde insanlar için bir şifâ vardır (16/Nahl, 68-69). Peygamberimizin ilaç olarak çörekotu, bal şerbeti, acve hurması, doğal mantar, ud-i hindi, sinameki gibi o çevrede bilinen bitkisel ilaçları hastalara tavsiye etmiştir.
5- Kur’an da mü’minlere şifadır. Kur’an sûreleri ve âyetleri de, mü’minler için şifâ ve rahmettir (17/İsrâ, 82). Kur’an, doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifâdır (41/Fussılet, 44). O, Rabbimizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifâdır, mü’minler için bir hidâyet ve rahmettir (10/Yûnus, 57).
Kur’an, mü’minlerin imanlarını kuvvetlendirip (9/Tevbe, 124), onlara devâ olurken, münâfıkların da kalplerindeki hastalıklarını arttırmaktadır (2/Bakara, 10; 9/Tevbe, 125). Kur’an, zâlimler için şifâ olmak bir tarafa, onların yalnızca ziyanını arttırır (17/İsrâ, 82). İman etmeyenler için Kur’an bir körlüktür (41/Fussılet, 44).
Bir ilâcın şifaya vesile olması için, o ilacın kullanılması gerekir. Sadece reçetenin veya prospektüsün okunmasıyla şifa beklenemez. "Kur'an şifadır." (10/Yûnus, 57; 17/İsrâ, 82; 41/Fussılet, 44). Hem ferdî hastalık, problem, stres ve buhranlarımıza; hem de sosyal kargaşamıza. Aynı zamanda devlet yönetiminin ölümcül hastalıklarına şifadır. Bunun böyle olduğu sayısız deney ve tecrübelerle kanıtlanmış tarihî ve güncel bir vâkıadır. Aynı ilaç, bayatlamadan bozulmadan duruyor. Raflarda, kabından açılmadan tutuluyor. Uygulayacak hastaları bekliyor.
Kur’an, mü’minlere şifa iken, zâlimlerin ziyanını artıran bir fonksiyon icrâ ettiğine göre (17/İsrâ, 82), rukyecilerin zâlim, fâsık, hatta müşrik kimselere rukye olarak âyetler okuyup tedavi etmeye kalkmasında hiçbir fayda beklenmemelidir.
6- Kur’an’a göre esas önemli olan hastalık, kalplerde olan mânevî hastalıktır, inanç hastalığıdır. Münâfıkların kalplerinde hastalık (nifak ve haset hastalığı) vardır. Allah da onların bu hastalığını çoğaltmıştır (2/Bakara, 10). Kur’an açısından hastalığın en önemlisi, mânevî olduğu gibi; şifâ da, esas olarak mânevî alan için sözkonusudur. Onun dışındaki hastalıklar, nice hikmetlerle ilgili olarak peygamberlere de verilmiştir. Bu hastalıkların imtihan, günahlara keffâret, derecelerin arttırılması, sabır ve direnme gücü vererek insanı olgunlaştırması... gibi olumlu yönleri de vardır. Halbuki kalbî hastalıkların hiçbir olumlu yönü yoktur.
7- Cihad, şifa sebebidir. Kâfir ve münâfıklarla savaş, onların mü’minler eliyle rezil edilip Allah’ın azâbına uğramaları için gerekli olduğu gibi, Allah’ın mü’minleri gâlip kılması ve mü’min toplumun kalplerine şifâ vermesi için de bir sebeptir (9/Tevbe, 14). Bu sünnetullahtan yola çıkarak, bugünkü toplumun stres gibi çeşitli bunalımlar ve problemler içinde yüzmesinin bir sebebi de Allah yolunda cihadı terk etmeleridir diyebiliriz.
8- Tedavi için ilaç gibi sebeplere yapışmakla birlikte, dua etmek de ısrarla tavsiye edilen hususlardan biridir. Duâ ibadettir. Her insan, nasıl ibadet olan namazını kendisi kılıyorsa, duasını da kendisi yapar; esas olan budur. Peygamberimizin kendisi için dua ettiği gibi; “Allah’ım! Bedenime, gözlerime ve kulaklarıma sıhhat bahşet.” (Ebû Dâvud, Edeb 101; Ahmed bin Hanbel, V/42). Psikolojik rahatsızlıklara Pey Hz. Âişe (r.a.) şöyle diyor: "Rasûlullah hastalandığında kendi üzerine muavvizât sûreleri (İhlâs, Felak, Nâs sûreleri) okumak îtiyadında idi." (Müslim, Selâm 51) Osman bin Ebi'l-Âs, müslüman olduğu günden beri vücudunda bir rahatsızlık hissettiğini söyleyince Hz. Peygamber (s.a.s.) ona: "Kendi elini vücudunda ıstırap duyduğun yerin üzerine koyarak üç defa 'bismillâh' de, yedi defa: 'Eûzü billâhi ve kudretihî min şerri mâ ecidü ve ühâziru' (Hissetmekte olduğum ve sakınıp sığınmağa çalıştığım şeyin şerrinden Allah'a ve O'nun kudretine sığınıyorum) de" buyurdu. Ben de bu şekilde yaptım ve Allah bendeki ağrıyı giderdi. Şimdi âileme ve başkalarına hep bunu tavsiye ediyorum." (Müslim, Selâm 67; Tirmizî, Tıb 29, Deavât 125; İbn Mâce, Tıb 36; Ebû Dâvud, Tıb 19) Rasûlullah bir müslüman hastayı ziyâret etmiş, ona şöyle duâ etmeyi öğretmiştir: “Allahumme Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fi’l- âhireti haseneten ve gınâ azâbe’n-nâr (Allah’ım, bize dünyada her çeşit güzellik ve iyilik ver, âhirette de güzellik ve iyilik ver ve bizi cehennem azâbından koru).” (2/Bakara, 201; Tirmizî, Deavât 112)
9- Duada asıl olan kişinin kendisinin duası olduğu halde, Kur’an’da ve Sünnette başkaları için de dua etmek tavsiye edilir. Ama, Peygamberimiz ve ashâb gibi istisnâlar hâriç hiç kimse, bir başkasının iyileşmesini, kendi iyileşmesi kadar önemsemeyeceğinden, kendisi için yaptığı dua kadar başkasının duası samimi olmaz. Önemli olan hasta ile Allah arasında dua ile bir diyalog, bir ve iletişim oluşturmaktır. Başkası onun yerine dua edince, duadan beklenen nice hikmetler gerçekleşmemiş olacaktır. Hele, para karşılığı dua yapanların gönül dünyasını duaya katmaları beklenmez.
Felak ve Nâs suresini örnek vereyim: Psikolojik hastalıklar için okunması tavsiye edilen Felak ve Nâs surelerini kişi kendi rahatsızlığı için okunması gerektiği gibi okursa hemen tedavi olmuş olur. Bu sureler, İhlâs suresiyle birlikte tevhidi bilinç sureleridir. Bu sureleri inanarak ve Allah’a gönülden dua ederek okuyan kimse, ameliyatlık bir tedavi görmüş olur ve iyileşmeyi beklemek için belirli veya belirsiz zaman geçmesini beklemeden hemen iyi olmak demektir. Bu netice, koruyan sureleri tam bir iman ve teslimiyet içerisinde ve samimi bir dua edâsı içinde okumakla gerçekleşir. “Gul”: Allah böyle deyin dediğine göre, Allah kabul edeceği duayı yapmamızı ister. “İnsanların rabbine sığınıyorum.” Kendisine sığınılan, kendisinden sığınılandan sığınan kimseyi korumaya gücü yeten biridir. Çünkü O tüm insanların Rabbidir. Aynı zamanda meliki, yöneticisidir, ilâhıdır. Bu vasıflara sahip sığınılan zât, sığınan kimseyi bütün zararlı ve şerli şeylerden korumaz mı hiç? Bu okuduğu âyetlerdeki kavramları doğru şekilde öğrenip “Rab”, “Melik”, “İlâh” insan hayatında nasıl bir yer kapladığını ve Allah’ın nasıl her şeye hükmeden ve her şeye kaadir olduğunu imanla birlikte diliyle ve gönlüyle dillendiren kimse, bu inancının tazeleyen kimsenin zihninde ve gönlünde oluşan bütün korkular, rahatsızlıklar, düzelmeyeceğini düşündüğü şerli ve zarar verdiğini düşündüğü her şey küçülecek ve kendisine sığındığı Allah’ın yardımını ve kendi kalesine sığınanları açıkta bırakmayacağını, onları koruyup gözeteceğine imanını vurgulayan kimse, bütün korku ve vehimlerinden, şeytani düşüncelerin etkisinden kurtulur. Eğer düşüne, düşüne, inana inana okursa Felak ve Nâs surelerini psikolojik açıdan tedavi olmuş olur.
Allah’ın rahmeti, insanın da gayreti olmadan kimse kötülüklerden korunamaz. Ne var ki para için insanlara okuyan rukyeciler, sanal koruyucu konumundadır, bu yaptığı okuma işi de, içine gönlün ve samimiyetin girmediği formaliteden öte gitmez.
10- Başkası için yapılan dualar, anlaşılmayan kelimelerle, âyet ve hadislerdeki dualardan farklı başka ifadelerle olmamalıdır.
11- Suya okumak, okunmuş suyu içmek gibi uygulamalar sünnette yoktur.
12- Mürekkeple yazılan duanın mikroplu suyunu içmek veya kullanmak şeklinde sünnette bir uygulama yoktur.
13- Muska ile tedavi olmaz. Bir duayı veya uydurma ve hurafe simgeleri bir muska şeklinde boyna asmak yoktur. Hiçbir rivâyette Peygamberimiz'in, duâ cümlelerinin herhangi bir şeye yazılıp boyuna veya vücudun herhangi bir yerine asılmasını tavsiye ettiğini görmemekteyiz.
“Hiçbir devenin boynunda kılâde/gerdanlık kalmasın.” Mâlik: Zannederim bu yasak nazardan dolayı olacak” demiştir. (S. Müslim, Libâs 105; Buhârî, Cihad, Ebû Dâvud, Cihad, Nesâî, Siyer). Ebû Ubeyd’in beyanına göre halk nazar isabet etmesin diye develerin boynuna kirişten gerdanlık takarlarmış. Peygamber (s.a.s.) onların hiçbir işe yaramadığını göstermek için takılmasını yasak etmiştir.
“(İçerisinde sihre ya da küfre ihtimali bulunan anlaşılmaz sözleri) okuyarak (hasta) tedavi etmek, muska takmak ve sevgi ilacı yapmak şirktir." (Ebu Davud, Tıb, 17)
“Düğüm atarak üzerine üfleyen kimse sihir yapmıştır. Sihir yapan ise şirk koşmuştur. Üzerine (muska, nazarlık gibi) bir şey takan kimse, (Allah’a değil; taktığı şeye) güvenmiş olur.” (Nesâî,Tahrîmu’d Dem, 199)
Kur'an âyetlerinin yazılarak insan üzerinde taşınması Rasûlullah'tan bize ulaşmış bir sünnet değildir. Sünnet olan, hasta kimseye okunmasıdır, boyuna asılması değil.
14- Cinciliğin her çeşidi sakıncalıdır. Cin çıkarma, cinlerle evlenme iddiaları, cinlerle konuşma vb. hususların hemen hepsi hastaları kandrırıp onları sömürme araçlarıdır.
Cinlerin nasıl bir varlık oldukları, insana musallat olup olamayacağı, büyünün insana etki edip etmeyeceği, hastalık için duanın önemi gibi konuları inşaAllah yakında yazacağım.
15- Üfürükçülük gibi şerlerinden Allah’a sığınılacak çirkinlikler: Üfürükçülük, câhiliyye Araplarının kendilerini âfetlerden koruduğu inancıyla, cinlerden yardım dileyerek söyledikleri bazı yabancı ve anlamsız ifâdelerdir. Kur’an, üfürükçülük ve sihir yapanları, “düğümlere üfleyenler” (113/Felâk, 4) olarak tanıtır ve şerlerinden Allah’a sığınılmasını tavsiye eder. Düğümlere üfleyenler, sihir ya da büyü yapan kimselerdir. Bunlar, insanların duyu ve sinir sistemlerini etkileyerek yanıltabilirler; daha doğrusu, telkine müsait olan kişileri kandırabilirler. Bunu gerçekleştirmek için, büyülerinde iplik veya mendil gibi bir şeye düğümler atarak üzerine üflerler.
Bu yazı toplam 19423 defa okunmuştur