Abdurrahman Dilipak
Sanal alemde tetikçilik
Sanal alemde media tetikçiliğinin adı trollük oldu.
Hani “bir kavme olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecekti”!.
Bu trollerin “yerli ve milli olanı” da var, “yabancı ülke ajanı” olanı da. Sonunda trol troldür. İyisi kötüsü olmaz. “Benim şeytanım iyidir” diye bir şey yok. Yalan söylemeyecek, iftira etmeyeceksiniz! “Kul hakkı”na girersiniz, aldığınız para, elde ettiğiniz makam ve itibar haram olur! Kendinize göre bahaneler, gerekçeler uydurmayın, her şeyi gören, duyan, bilen bir Allah var! Ve “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” “ve aklınızı kiraya vermeyin”.
Eskiden “Media tetikçiliği” diye bir şey vardı. Şimdi bu trollerden bazıları profesyonel olarak en azından itibar cellatlığına soyunuyor. Bu da bir tetikçiliktir. Sanal bir infaz timine dönüşen profesyonel grublardan söz edebiliyoruz artık. Bunlar istihbarat örgütlerinin, ideolojik, politik örgütler ve Mafianın arka bahçesinde çalışabiliyorlar. Çok ucuz, kolay ve en az riskle, sanal kişilikler üzerinden, hackerler marifeti ile Deep Web’i de kullanarak, gerekirse ülke dışından giriş yapılıyormuş gibi bu tür işler yapılabiliyor. Bu alemde sanal belgeler, artırılmış gerçeklik, ses benzerliği ve görüntüler üzerinde oynamak, her şey mümkün.
Etyen Mahçupyan’a göre “Tetikçilik artık gazete ve televizyon çerçevesi içinde de kalmıyor, ‘sivil’ toplum kuruluşları ve sosyal medya üzerinden kılcal damarlara nüfuz etmeye, yalanlarla toplumu zehirlemeye soyunuyor. (…) bu kuruluşlar, kendilerini istihbari asparagasa açık tutmakla kalmıyor, bu işlev için seçilmiş olmaktan övünç duyuyor ve söz konusu seçilmişliği kendi nüfuz alanlarını sağlamlaştırma yönünde kullanarak yozlaşmayı had safhaya taşıyorlar. Böylece suç içermeyen birçok ilişkiyi yan yana getirerek suç ürettiğini sanan, suçlanması istenen kişileri gelmiş geçmiş her türlü melanetin sorumlusu yapmak isteyen bir tetikçilik, müdanasızca kol geziyor. Ahlaksızlık kurumsallaşıyor. Ve ne medya ne STK dünyasında kimseden ses çıkmadığı gibi, iktidar cenahında da birçokları ortaya konan bu çabaya takdirle bakıyor. Tetikçiliğin şerefli bir mesleğe dönüştüğü ortamda, elinizde ahlaki temeli temiz herhangi bir ‘dava’ kalmayacağı ise idrakin ötesinde kalıyor.”
Provokatörlere gelince, eski Roma’da “cazgırlık” ya da “Amigoluk”a benzer bir iş yapan asıl Gladiatorlar’dan önce arenaya çıkarak daha hafif silahlarla, seyircileri coşturmak için birbirlerini öldürmeden dövüşenlere bu isim verilirdi.
Aynı tabanca ile sağ ve sol kahveleri tarayanlar aslında bu kişilerdir. Bu bir soğuk savaş taktiğidir. Provokatör asıl oyuncu değildir. O asıl oyuncunun piyonudur. “Mayınlı tarlaya sürdüğü topal eşek” rolü oynar! Aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırırsınız, onların kanları ve gözyaşları üzerine kendinize ya da efendilerinize servet ve iktidar sağlarsınız. Kavga çıkarmak için yalan haber yaymak, karşıt tarafın kimliğini kullanarak beri tarafı harekete geçirecek bir darbe indirmek gibi bozgunculuklar bu çevrelerin işidir. Tetikçilik de Provokatörlük de artık bu psikopat trollerin ilgi alanında. Evlerimizde, plazalarda, merdiven altlarında, internet cafe’lerde her yerde mantar gibi bu psikopat tipler yetiştiriliyor. Siyaset ve sermaye, ideolojik grublar da sürekli bu bataklığı suluyorlar.
Bugün, bu anlamda troller zamanımızın en büyük fitnelerinden biridir. Bozguncudurlar.
Bunlar başkalarına zarar verirken aslında manen kendilerine de çevrelerine de zarar vermektedirler. Bu kişilerin gelecekte aileleri içinde ve iş çevrelerinde ciddi sorunlarla karşılaşması kaçınılmazdır. Bu kişiler zaman içinde kriminal toplulukların üyesi olabilir ya da bu tür topluluklar arasındaki hesaplaşmaların kurbanı olabilirler.
Trol aynı zamanda istihbarat örgütlerinin, asparagras haberlerini yaymak için kullanıma hazır kurumsallaşmış bir ahlaksızlık örgütüdür. Ve her yerde varlar, kartvizitlerinde, gazeteci, sanatçı, siyasetçi, STK üyesi, bürokrat, akademisyen, her şey yazabilir. Bu kimlikleri sizi aldatmasın. Dindar, laik, sağcı, solcu her şekilde görünebilirler, ama bu ön yüzlerinin arkasındaki yüzlerine baktığınızda hepsi birbirine benzerler, tıpkı Humanoidler gibi. Tek farkları, maskeleridir onların.
Media, siyaset ve toplum ilişkisi, sanal ortamda trollerin araya girmesi ile bir korku, iftira salgınına dönüştürülüyorsa, orda troller hücreleri içtimai anlamda kanserleşmeye başlamış demektir.
Yazık olacak bu insanlara. Bunlar zaman içinde yedikleri haltlar yüzünden vijdanları onları rahat bırakmayacak. Bunların bir kısmı kullanılıp atılacaklar, bir kısmı bir araya gelip kriminal illegal örgütlere dönüşecekler. Tehdit ve şantajlarla ayakta kalmaya çalışılacaklar. Ya da deşifre olup itibarlarını kaybettiklerinde hayata küsecek ve “yaşayan ölüler”e dönecekler. Pişmanlıklık içinde tamamlayacaklar kalan ömürlerini, ama çok geç olacak! Nazım 1929’da provokatörler için demişti bunu. Soğuk savaş döneminde de yaşadık biz bunları. Bugün hâlâ “provokatörler” de var aramızda, “tetikçiler” de. Şimdi bir de “iftira” da sınır tanımayan, trollerimiz çıktı, baş belamız. Ve bunları her gün, sosyal media ve malum mediada her köşede görebilirsiniz. Nazım’ın provokatörler için söyledikleri bugün, bunlar için de geçerli:
“…bu adam sattı arkadaşını;
sattı altın bir tepside arkadaşının kanlı, kesik başını.
bu adamın ayaklarında dolaşıyor korku, gölgesi gibi.
karanlık bir su gibi yaşıyor!” Onursuzca ve yaşamak denirse o nefes alıp vermelere.
Ailesinde bu tür insanlar varsa, onları kurtarın!. Yoksa hem kendi başlarına, hem de toplumun başına bela olmaları kaçınılmaz. Bu insanlar sadece kendilerine ve çevrelerine zarar vermezler. Dünyaları ile birlikte ahiretlerini de kaybederler.. Benden söylemesi.
Selâm ve dua ile.