Abdurrahman Dilipak
Şeytan fazla mesai yapıyor
İran’dan kalkan Ukrayna uçağı düştü mü, düşürüldü mü?
Düşürüldü ise kim düşürdü?. 180 can kaybı var. Düşen uçak Boeing! Havayolu da Ukrayna olunca ve İran’da tam da ABD ile restleşmelerin yaşandığı bir zamanda olunca, insanların aklına 40 türlü ihtimal geliyor.
İran daha ilk günden uçağın kara kutusunu ABD’ye, uçağın üretici firmasına gönderilmeyeceğini açıkladı. Güvenmiyor. Niye güvensin ki! O noktada haklı. Ama peki kendisi bu işi nasıl çözecek. Ukrayna ya da ABD, ya da uçakta hayatını kaybeden ülke yöneticileri niye İran’a güvensin.
Burada bir diğer kafa karıştıran nokta da, İran Sivil Havacılık Dairesinin açıklaması. Bu açıklamaya göre, İran’da düşen uçağın düşüş sebebinin anlaşılması 2 yıl gibi bir zaman alabilir.
Trump dalgasını geçiyor: İran hava savunma sistemi yanlışlıkla Ukrayna uçağını vurmuş olabilir. İddia; karadan fırlatılan iki füze ile uçak düşürülmüş olabilirmiş.
Yeni bir iddia daha gündeme geldi. Ukrayna uçağını vuran füze Rus yapımı, hava savunma sistemlerinden biri olan Tor füzeleri.
Batılılar, uçağın İran füzesi ile vurulduğunu ileri sürüyorlar ve uydu görüntüleri yayınlıyorlar.
Bu konu bana bizim Rus uçağını düşürmemizi hatırlatıyor. Vurulan savaş uçağı idi. Burada sivil bir hedef vuruldu.
Peki, İran füzesi ile vuruldu ise, hava savunma sistemine batılı hackerler sızarak bu füzeleri fırlatmış olamaz mı? Bu da mümkün. Ya da Türkiye’deki kripto FETÖ’cüler için İran’da hava savunma sisteminde görevli kripto bir Halkın Mücahidi elemanı fiilen böyle bir saldırıda yer almış olamaz mı?
Bizim Isparta’da düşen yolcu uçağı ile ilgili iddiaları hatırlayın, ya da Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin başına gelenleri hatırlayın. Yazıcıoğlu suikastı davasındaki son yargılamada gündeme gelen ihbar mektubunu hatırlayın.
Yani, demem o ki, bu konuda her şey mümkün. Bu konuda şimdi, İran’dan çok yüksek bir tazminat talebi gündeme gelebilir. Uçak üreticisi firma, kara kutunun gönderilmemesini de iddialarını destekleyici, suç belgelerini karartmaya yönelik bir örtülü ikrar olduğunu öne sürebilir. Bu ülkeler, yolcuları için tazminat davası açabilir ve havayolu şirketi ve Ukrayna hükümeti yüksek oranda tazminat talep edebilir.
Ukrayna adı son günlerde çok fazla gündemde. Malezya Havayolları’na ait bir yolcu uçağının 2014 yılında Ukrayna’nın doğusunda seyrederken füzeyle düşürülmesi hâlâ sıcaklığını koruyan bir tartışma. Bu uçak düşmesi de uzun zaman tartışılmaya devam edecek. Batılı ülkeler İran’ın bu iddiaları kabul etmesini beklemeden yaptırım uygulayacak ve muhtemelen İran’ın mal varlıklarının dondurulması ve bankalardaki paralarının bloke edilmesi için bir süreç başlatabilecekleri gibi, bazı İranlı yetkililerin yurtdışı seyahatlerine sınırlandırmalar getirebilirler.
Ukrayna deyip geçmeyin. Ukrayna hem AB ve hem de ABD’nin yakın takibinde bir ülke. Bu ülke Rusya’ya karşı, ABD bir sıçrama tahtası olabilir. Domuzlar Körfezi çıkarmasında Rusya’nın Küba’daki nükleer başlıklı füzeleri ile Sinop’taki ABD füzeleri takas edilmişti. ABD’nin bugün Sinop’a ihtiyacı yok. Bugün ABD’nin Ukrayna ile kurduğu sıcak ilişki, dün Rusya’nın Küba ile kurduğu sıcak ilişkiye benzetilebilir.
Domuzlar Körfezi Çıkarması, 1961 yılında (17 Nisan 1961 - 19 Nisan 1961) ABD´nin desteğini arkasına alan ABD’nin, İran’a karşı örgütlediği “Halkın Mücahidleri” benzeri, Fidel Castro rejimini yıkmak için örgütlediği sürgündeki Kübalılar eli ile gerçekleştirmeye çalıştıkları başarısız bir işgal girişimi idi ve iki ülke savaşın eşiğine gelmişti.
İran’ın işi zor. ABD’nin de. İran doğrudan ABD’ye saldırmıyor ve şu ana kadar ses getiren bir saldırı yapmadı. ABD’nin Irak’taki askeri üs ve elçilik binasına saldırıyorlar. Nedense Patriot’lar çalışmıyor ama, üslerde ciddi bir zarar olmadığı gibi, nasıl oluyorsa diplomatik merkeze fırlattıkları füzeler isabet etmiyor. ABD’den gelen tepkiler de sınırlı. İsrail de öyle. Hizbullah kamplarına geçmişte olduğu gibi sınırlı bir saldırı gerçekleşti.
Neden ABD denizden İran’ı vurmuyor ya da İran denizdeki açık Amerikan hedeflerine saldırmıyor? Bu sorunun cevabı da yok. Sürekli birbirlerini tehdit ediyorlar ama bir sonuç yok. Her iki taraf da bunu iç politikalarında malzeme olarak kullanıyorlar. Bu arada olan Süleymani’ye oldu. İran’da radikal bir isim artık masada yok. Bunun Devrim Muhafızları ile Cumhurbaşkanlığı ilişkilerini nasıl etkileyeceğini zaman gösterecek.
Dışarıdan bakınca, Süleymani’nin vurulmasının ardından yükselen öfke ve gösteriler aniden bitirildi. Sadece Süleymaniye yönelik saldırıyı protestolar değil, daha önce rejime dönük sokak gösterileri de bıçak gibi kesildi.
Bir yandan ABD’de konu seçim malzemesi yapılırken, İran’da da bu konu bir iç siyasi hesaplaşma yanında Irak’ta “Arap Şiası” tarafından oluşturulmaya çalışılan Şii yönetimi ile ilgili olarak İran üzerinde farklı bir baskı oluşturuyor.
Öyle anlaşılıyor ki, bu konu bugünden yarına bitmeyecek ve zaman zaman şiddetlenerek ve genişleyerek devam edecek. İsrail de yavaş yavaş sürece bir tarafından katılma çabasında. Suudi Arabistan da bir şekilde sürece katılabilir. Herkesin bölgede birtakım emrivakiler için böyle bir kontrollü krize ihtiyacı var.
Ama unutmamak gerekir ki, adı geçen ülkelerin hemen hepsinde çok farklı, kontrol dışı derin yapılar var ve bunlar sürece müdahale ederek işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirebilirler. İsrailli ve Amerikalı Evengelik Siyonistler “Tanrıyı kıyamete zorlamak” adına, yangına körükle gidercesine tehlikeli çıkışlar yapabilirler. İster misiniz bir de Mehdi ve Mesih tartışması yaşansın.
Yani, demem o ki, Şeytan bölgemizde fazla mesai yapıyor. Şeytanın yol arkadaşı birileri de boş durmayacak, fitne ateşine odun taşımaya devam edecekler.
Selâm ve dua ile.