Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

"Seyyid Nasrullah" Ya da "Şeref Dolu Mazlum Hizbullah"

 

Habil ile Kabil"den beri süregelen hakk ile bâtıl mücadelesinde, değişmeyen bir kaide olmuştur hep: hak yolda yürüyüp kendilerine bu yola adayanlar, taşıdıkları tüm üstün değerler ve onura karşın, sürekli mazlum ve garip kalmışlardır.

Onlar kendilerini hakkın müdafaası ve yüceltilmesi uğruna kurban verdiklerinde, sahip oldukları tüm imkanları bütün güçleriyle hak için seferber ettiklerinde bile, bırakalım bir şükran ve takdiri, suçlanmaktan, horlanmaktan, iftira ve hakaretlere uğramaktan geri kalmamışlardır"

Bunun en güzel örneğini Lübnan Hizbullah hareketinin şahsında bir kez daha yaşıyoruz.

İmam Musa Sadr"lardan Şeyh Ragıb Harb"lere, Şeyh Ragıb"lardan Seyyid Abbas Musavi"lere, Hizbullah"ın kökleri ve oluşum tarihine bir göz attığımızda, Lübnan"ın en mazlum ve mahrum halkına, yoksulluğun kuşatılmışlığın dayanılmaz ağırlığı altında, İslam Ümmeti"nin onurunu ve mukaddesatını savunmayı, işgal altındaki İslam topraklarını kurtarmayı ve Kudüs"ü özgürlüğüne kavuşturmayı öğreten, bu halkın içinden kendilerini bu mukaddes hedeflere adayan sayısız yiğitler büyüten, uğradığı onca saldırıya, karşılaştığı onca komplo ve tuzağa rağmen, önüne koyduğu hedeflerinden şaşmaksızın azim ve kararlılıkla yürüyen Hizbullah, şimdi de Gazze"deki İslami direnişe verdiği desteğin hesabını vermek durumunda"

Kime karşı veriyor bu hesabı"

Tarihimizin en alçakça ihanetini sergileyen, Mısır tarihinin firavunlarından daha da azgınca, İslam ümmetinin azılı düşmanlarıyla kol kola verip Gazze"yi boğmaya, Gazze"de yükselen İslami direniş çınarının köklerini koparabilmek için her tür ihanet ve komplonun içine giren Hüsnü Mübarek gibi hainlere ve avanesine karşı"

Seyyid Hasan Nasrullah"ın El Menar televizyonunda yayınlanan konuşmasını izledikten ve yaptığı konuşmanın satırlarına baktıktan sonra, "Ey Hizbullah, sen ne kadar şerefliysen bir o kadar da mazlumsun!" demekten alamadım kendimi"

İslami medyamızda ve bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden yazarlarımızın satırlarında pek de karşılaşmadığımız, çok önemli gelişmeler ardı sıra yaşandı"

Önce, Amerika mı yoksa İsrail mi belli olmayan, ardından da Amerika"nın bilgisi dahilinde İsrail savaş uçaklarının gerçekleştirildiği belirtilen bir bombalama olayının olduğunu öğrendik. Sudan resmi makamlarının da açıkladığı üzere, İsrail savaş uçaklarının Sudan üzerinden Gazze"ye silah götüren askeri bir konvoyu vurdukları, bombardıman sırasında konvoydaki bütün kamyonların tahrip edilip konvoyda yer alan en az 50 kişinin de öldürüldüğü haberleri ardı sıra gelmeye başlamıştı"

Haberler detaylandıkça, bombalama olayının mahiyeti ve perde arkası gün yüzüne çıkıyordu: İran, Sudan üzerinden Gazze"ye silah ulaştırıyor, Siyonist düşmanın saldırı ve katliamları karşısında direnen Gazzeli mücahidlerin güçlendirilmesi için yoğun bir çaba sarf ediyordu" Yayınlanan haberlerde konvoyda öldürülen kişilerden bazılarının İranlı askeri yetkililer olduğu, silahların Gazze"ye ulaştırılmasını organize ettikleri ileri sürülüyordu"

Sudan"daki bu bombalama olayına çık sayıda İsrail savaş uçağının katıldığı, çok sayıda savaş uçağının da olası bir saldırıya karşı koruma görevi yaptığı haberleri Siyonist medyada da yayınlanırken, İran"ın nükleer tesislerine yönelik askeri bir saldırı hazırlığı yaptıklarını itiraf eden İsrailliler ise, Sudan"a yapılan bu saldırının İran"a verilmiş bir mesaj olduğunu yaptıkları yorumların başlığına taşıyorlardı"

Nasıl bir mesaj yani:

1- Sen ne kadar Gazze"ye silah göndermeye kalksan da, biz güçlü istihbaratımızla bunları öğrenir, bu silahları sevk güzergahında yakalar, yok ederiz. Biz bu saldırımızla, Gazze"ye silah göndermenin o kadar da kolay olamayacağını göstermiş olduk"

2- Sen İsrail"in varlığını ve güvenliğini tehdit eden silahlar üretmeyi sürdürürsen, ta Sudan"a kadar gidip askeri konvoyları vurduğumuz gibi, gelir nükleer tesislerini ve askeri merkezlerini de aynı şekilde bombalayabiliriz"

Siyonist analistlerin yaptıkları bu yorumların taşıdığı anlamlar bir kenara, gerçekten de Sudan"da böyle bir bombalama eylemi gerçekleşmiş, ileri sürüldüğü üzere konvoy yok edilip en az 50 kişi öldürülmüş müydü, yoksa bunlar Siyonist rejimin güvenlik sendromu yaşayan İsraillileri teskin etmek için ortaya attıkları bir yalan mıydı? İsrail böyle yapmakla, Gazze"ye yönelik sürdürdüğü saldırılarına, İran tehlikesi diye gündemleştirdiği propagandalarına ve İran"a yönelik olası saldırısına bir bahane mi üretiyordu?

Ne böyle bir bombardımana tanık olmuş, ne de ileri sürülen silah sevkiyatının içinde yer almıştık; dolayısıyla "şöyle oldu, böyle oldu" gibi bir beyanda bulunmamız, zandan öte bir anlam ifade etmeyecekti"

Önce bazı karineleri, son olarak da somut bir delili ortaya koyarak, yaşanmakta olan bu olayların ne anlama geldiğini belirtmeye çalışalım"

1- Öncelikle, İran İslam Cumhuriyeti ile Sudan devleti arasında uzun yıllardır askeri bir ilişkinin olduğu, hatta iki ülke arasında "askeri işbirliği anlaşması"nın imzalandığı açık bir gerçekti. Doğal olarak, Sudan devletinin güvenlik ve savunma stratejisi noktasında İran"dan silah alması gizli bir durum değildi. Zira Sudan ordusunun kullandığı ve sergilediği silahların İran yapımı olduğu da gizlenmiyordu.

2- İran İslam Cumhuriyeti"nin Sudan ile olan askeri ilişkisi, sadece Sudan devletinin savunma ve güvenlik ihtiyaçlarına yönelik değildi, Sudan, Siyonist rejim ve Mısır tarafından sıkıca kuşatma altına alınan Gazze"nin silahlandırılması için de Sudan"ın stratejik katkısına ihtiyacı vardı. Zira Sudan bir güney Afrika ülkesi değil, Mısır ile uzunca bir sınır ortaklığı bulunan bir ülke konumundaydı.

Gazze"ye silah ulaştırmanın da iki yolu olabilirdi ancak, Ya Sudan veya Libya yoluyla Mısır üzerinden kara yoluyla silah ulaştırmak, ya da Akdeniz"den deniz yoluyla silah ulaştırmak. Deniz yolu, Siyonist rejim savaş gemileri tarafından tutulduğu için, her türlü zorluğa rağmen kullanılabilecek güzergah kara yoluydu. Libya"nın Gazze"ye fiili hiçbir desteği olmadığından geriye kalan tek köprü Sudan idi"

İran"dan Gazze"ye silah gittiğini varsaydığımızda, bunun yolunun da Sudan güzergahı olacağı tek seçenek gibi önümüzde durmakta.

3- Sudan yönetiminin Gazze direnişinin yanında yer aldığı hem Sudan"ın resmi tavrıyla dile getirildiği gibi, hem de Filistin direniş liderlerinin Sudan"a, desteğinden ötürü sundukları teşekkürlerden de anlaşılıyordu. Nitekim, Uluslar arası Ceza Mahkemesi Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir hakkında tutuklama kararı vermesinin hemen ardından İran meclis başkanı Ali Laricani ile birlikte Filistin direniş liderlerinin Sudan"a giderek, yanında olduklarını açıklaması ve bu sırada Sudan devletinin Filistin"e verdiği destekten dolayı teşekkür ve takdirlerini bir kez daha sunması kuşkusuz ki, Sudan yönetimi ile Gazze direnişi arasında ne tür bir ilişki olabileceğinin ipuçlarını verir durumdaydı.

4- Filistin İslami direnişinin kendi ürettiği silahları, "Kassam", "Kudüs" füzelerini Siyonist düşmana karşı kullandığı bilinen bir gerçekti. İngilizce ifadeyle bunlara "home made" yani "kendi yapımı" deniliyordu. Filistinli mücahidlerin Yahudi işgali altındaki Sderot ve Askalan kentilerine attıkları füzelerin Gazze"de üretildiği kabul edilen bir durumdu. Dolayısıyla, Gazze"ye dışarıdan silah geldiği, tünellerden Gazze"ye silah sokulduğu yönündeki açıklamalar fazlaca önemsenmiyordu.

5- Ancak, Siyonist İsrail rejimi, 27 Aralık 2008 tarihinde Gazze"ye yönelik bir soykırım saldırısı başlattığında, Filistinli mücahidler, daha önce Sderot ve Askalan"a attıkları füzelerin dışında, Tel Aviv"in yakınlarında askeri hava üssünü vuran füzeleri ateşlediklerinde, askeri balans yeni bir gerçeği kaçınılmaz olarak ortaya çıkardı. İzzeddin el Kassam sözcüsü Ebu ubeyde"nin İsrail saldırılarının sürdüğü sırada, "Siyonist düşmanın kalbini vuracağız" şeklindeki beyanatının bir blöf olmadığı da ortaya çıkmıştı. Siyonist rejimin büyük kentleri ve stratejik hedefleri Filistinli mücahidlerin füze menzilindeydi artık.. O sıralarda her gün Siyonist medyayı takip ettiğimizde, her geçen zaman vurulan Siyonist hedeflerin ilk defa vurulduğunu ve Filistinli mücahidlerin çok daha derinlerdeki Siyonist hedefleri vurmaya başladığını ve bu durumun Siyonist rejim ile Filistinli mücahidler arasındaki askeri dengeyi değiştirdiğini yazdığında, Gazze direnişinin Siyonist düşman karşısında güçlü bir askeri dayanağı olduğu gerçeğini rahatlıkla öğrenmiş oluyorduk.

6- Filistin İslami direnişi bu zamana kadar, dışarıdan Gazze"ye silah girmesi noktasında bir açıklaması olmuyordu. Bu süreçten sonra ise, Filistin direnişinin söylemi "bizim silahlanmamız, kendimizi savunmak için ihtiyaç duyduğumuz silahları Gazze"ye sokmamız engellenemez" şeklinde olacaktı. Hatta, Hamas hareketinin resmi sözcüsü Dr. Sami Ebu Zuhri, İstanbul"a geldiği sırada, konu ile ilgili yaptığı açıklamada "biz ihtiyaç duyduğumuz silahları her halükarda Gazze"ye sokacağız, ister yer altından olsun ister yer üstünden olsun. Kimse de bunu engelleyemeyecektir" demişti"

7-Sudan"ın bombalanması ile Mısır"da aralarında Lübnanlıların da bulunduğu bir grup Filistinli ve Mısırlının tutuklanması olayları farklı iki ülkede gerçekleşmiş olsa da, zamanlama noktasında dikkat çekici bir sıralama göze çarpmakta. Nitekim Seyyid Hasan Nasrullah da bu noktaya dikkat çekti konuşmasında.

a- Mısır rejimi Lübnanlı, Filistinli ve Mısırlı 50 kadar kişiyi, Siyonist rejimin Gazze"ye saldırısından bir ay kadar önce tutukladığını açıklıyor. Bu kişilere yönelik Gazze direnişine stratejik destek sağladıkları suçlamasını göz önünde bulundurduğumuzda, Siyonist rejim güçlerinin bir ay sonrasında soykırım saldırısına başlaması, saldırıları sırasında da sık sık Gazze-Mısır sınırını bombalaması bir anlam ifade ediyor. Çünkü Siyonist rejim, İsrail ile Hamas arasında varılan 6 aylık ateşkes sürecinde Hamas"ın ateşten istifade ederek sürekli silahlandığı, silah kapasitesini artırdığı, yeni silahlar edindiği ve bu durumun İsrail"in güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturduğunu sürekli ileri sürüyordu.

b- Filistinli mücahidlerin güçlü ve sarsıcı direnişi ve üst üste Siyonistlerin derinliklerini vurması karşısında "tek taraflı ateşkes" ilan etme durumunda kalan İsrail için, bir sonraki adım, Gazze"nin silahlanmasının önünü almak için yeni atraksiyonlara girmekti. İşte bu da ateşkesten yaklaşık bir ay sonra Sudan"daki askeri konvoyun vurulması şeklinde kendini gösterdi"

Buraya kadar anlattıklarımızı birer "karine" olarak kabul edersek, şimdi de "delil" olarak Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrullah"ın dün akşam vakitlerinde El Menar televizyonunda yaptığı konuşmada, ilk defa, "Hizbullah"ın Gazze direnişine askeri_lojistik destek sunduğu, bunun için de Hizbullah kadrolarından birilerinin bunun için görevlendirildiği"ni kabul etmesine dikkat çekmek istiyorum"

Hizbullah şimdiye kadar genel anlamda Filistin İslami direnişini desteklediğini açıklamasına karşın, bu şekilde hir bir zaman açık bir beyanda bulunmamıştı; zira bu stratejik açıdan da doğru olmazdı"

Ancak Mısır rejimi başsavcısı, 50"ye yakın "Hizbullah ajanı"nının tutuklandığını, tutuklanan kişilerin bir taraftan Gazze"ye silah soktuklarını, diğer taraftan da Mısır"ın kamu güvenliğini sarsacak eylem planı içerisinde olduklarını, bir de Mısır"da Şiiliği yaymaya çalıştıklarını açıklayınca ve bu açıklamada bütün Arap dünyasında yankılanınca, Seyyid Hasan Nasrullah televizyona çıkarak açıkça "Evet tutuklanan Lübnanlı Sami Şihab Hizbullah mensubudur, Sami Şihab kardeşimizin yaptığı iş direniş için Gazze'ye lojistik destek götürüp insanların Filistin'e girmesini sağlamaktı. Eğer Gazze"yi savunmak bir suç ise biz bu suçu işlediğimiz için iftihar ediyoruz. Burada suçlanması ve yargılanması gereken Sami Şihab ve arkadaşları değil, Gazze"yi ambargo altında tutup gece gündüz Gazze"nin tünellerini bombalayan Mısır rejimidir. Bugün bizim başımıza gelenler Gazze"ye yaptığımız yardımların bir bedelidir, bu bedeli ödemeye dünden hazırdık. Gazze'de barbarca bir zulümle karşılaşan ve aç bırakılan Filistinli kardeşlerimize yardım etmek suç ise, o zaman biz bu suçu işledik" diyerek, Siyonist medyanın da özellikle dikkat çektiği üzere, Hizbullah Gazze direnişi ile olan askeri bağını bu şekilde açıkça beyan etmiş oldu"

Seyyid Nasrullah"ın dikkat çektiği veçhile, başta Mısır rejimi, yargısı ve istihbaratı olmak üzere, Arap dünyasındaki bir takım grup ve partilerin, sözde İslami görünümlü kurum ve propaganda acentalarının sürekli Hizbullah karşıtı bir suçlama ve propaganda içine girmesini nereye koyacağız?

Hizbullah kime, neyin hesabını versin! Birileri kalkıp "Sana ne Gazze"den, ne işin var senin oralarda?" diye hesap mı sorsun? İran"a "sen Arab değilsin, Arapların iç işlerine karışma" dedikleri gibi, Hizbullah"a da "sen Şiisin, Sünnilerin derdinden sana ne?" diye hesap mı sorsun..!?

Eğer soracak çok şeyiniz varsa, ta 1980'lardan başlayıp siyonist İsrail rejimine tarihininin en ağır yenilgisini tattırıp kara savaşında hüsrana uğrattığı için, işgal altındaki İslam topraklarını siyonistlerden kurtarıp başına 5 bin füze yağdırdığı için, siyonistleri sığınaklara doldurup askerlerine ceset toplattığı için, Büyük İsrail projesini suya düşürüp siyonistlere yok oluş paniğini yaşattığı için hesap sorun...

Hülasa...

Seyyid Hasan Nasrullah, Arapların ve genelde ümmetin vicdanına soruyor: "Biz ne suç işledik..!?"

Seyyid Hasan Nasrullah"ın 10 Nisan tarihli konuşmasının tam metnini iyice okuyalım: oradaki derdi, oradaki sancıyı, oradaki, feveranı, ve kuşkusuz ki oradaki engin asaleti bir kez daha görelim"

Varsın birileri seni takdir etmekten geri kalsın! Varsın birileri, çamur ve iftira atmaya kalksın! Varsın birileri öfkesinden, hıncından çatlasın! Varsın birileri, gözlerini izzet dolu duruşuna kapatsın...

Şerefli Hizbullah...!

Mazlum Hizbullah...!

velfecr

Bu yazı toplam 4122 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar