Selâhaddin Çakırgil
Siperler son ân’a kadar terkedilmemeliydi!
Herbirimiz, bulunduğumuz yerde, siperlerde bekçilik yapan kimseler durumunda olmak zorundayız, kendi değerlerimizin yürekten bağlısı ve sorumlusu isek!
***
Davutoğlu bazı devlet kurumlarına vedâ ziyaretleri yapıyor, bugünlerde.. Tabiatiyle törenler, şilt vermeler vs..
Önümüzdeki hafta, o makamı terketmiş olacağından, hazırlanıyor denilebilir belki..
Ama, henüz Başbakanlık siperinde vazifesi bitmedi.
Yok, vazifesi bitmiş idiyse, ayrılma kararını verdiği gün fiilen de ayrılmalıydı.
Davutoğlu’ndan bütün aslî vazifelerini son ânına kadar noksansız yapması beklenirdi.
Sözgelimi, Avrupa Birliği’nin bilmem hangi kurumunun başkanı, ‘Biz mültecilerin geri kabul anlaşmasını Hükûmet’le imzaladık, Erdoğan’la değil!’ şeklinde küstah bir yaklaşım sergilediğinde, Davutoğlu bunun cevabını derhal versindi; sustu!
Hele de, muhalefet liderlerinden KK, ‘kan dökmek’ten söz eden tehdidlerini savurduğunda, Başbakan olarak sessiz kalmasındı; ama, tek kelime bile etmedi ve hiç yakışmadı.
Çekilme kararı verdiyse bile, o siperde durduğu müddetçe, oranın hakkını vermeliydi.
‘PAŞA’LAR ROBOT MUDUR ve İNSAN OLAMAZLAR MI?
‘Gen. Kur. Başkanı nasıl olur da Cumhurbaşkanı’nın kızının düğününe gider?’
Mâlum kemalist-laik kesim, günlerdir bunu doladılar dillerine; darbecilik günlerinin hastalıkları nüksetmişcesine.. Hattâ, Gen. Kur. Başkanı’na komut vermeye çalışıyorlar.
Halkın cumhûrunun / ekseriyetinin oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı ve Başkomutan da olan birisi kızını evlendiriyor. Sosyete düğünleri gibi değil, kendi ölçülerine göre.. Ve Gen. Kur. Başkanı’nı, yani emrindeki komutanların başında bulunan kişiyi de davet etmiş, düğüne...
Bundan daha tabiî ne olabilir?
Ama, hele de Tanzimat’tan beri, halk’a tepeden bakmayı bir egemenlik hakkı bilenler, Başkomutan’ın kızının düğününe, Gen. Kur. Başkanı’nın -üstelik, sivil kıyafetle- gidip, nikah şahidliği yapmasını bir türlü kabullenemiyorlar ve küplere biniyorlar.
‘Gen. Kur Başkanı, öyle bir düğüne nasıl gider?’miş..
Bre, mankurt kafalı, ‘ileri zekâlı’lar!
Kabul etmek size zor gelse bile..
Bir Genelkurmay Başkanı’nın, Başkomutanı’nın davetine gitmesinde ne mahzur var?
O insan değil de robot mu? Ferdî ve sosyal insanî ilişkileri olmayacak mı?
Ama, hayır! Kemalist-laik çevrelerin istemediği yerlerde olmamalı; hele de onların öncüsü sayılan bazı subaylar..
Orduyu, halka tepeden inmeci yöntemlerle hükmeden bir güç aracı olarak görenler, işte bunu hazmedemiyorlar; onun için saldırıyorlar, Hulûsî Paşa’ya..
***
Hulûsî Paşa’nın açıklaması da adetâ, özür diler havasındaydı; ‘devlet protokolü gereği’ gibi bir mazerete sığınıyordu, hesab verircesine..
Keşke, ‘Gen.Kur. Başkanı olmakla, içinde yaşadığım toplumun temel değerlerinden, yaşayış tarzından, örflerinden kopmalı mıyım ve Başkomutanımın kızının düğününe katılmamda ne mahzur var? Bu saldırılar, sizlerin halkınızdan ne kadar uzak düştüğünüzü gösteriyor.’ diyebilseydi.
‘ROBOSKİ AĞITÇILARI’ NEREDESİNİZ?
Patlayıcı yüklü bir kamyonun infilak etmesiyle, 17 kişi parça-parça oldu; Diyarbekir- Dürümlü köyünde.. PKK’nin açıklamasına göre, bu köylüler, ‘devlet’le işbirliği yapıp, patlayıcı yüklü arabaya ateş açmışlar..’ Yani, cezalarını bulmuşlar!
‘Roboski’de, resmen, ‘sınırdan sızan terörist oldukları’ ihtimaliyle füzeyle vuruldukları açıklanan 37 kaçakçı insan sözkonusu olunca, yıllardır ağıt yakanlardan tek kelime yok!
Çünkü onlar, sadece kendilerine güçlülük vehmi sağlayan ölümlere üzülürler. İnsanlık anlayışları bu kadar. Ama, Yasin Börü’ler alçakça katledilince, sessiz kalırlar.
Biz ise, her insanın ölümünden elem duyar ve düşmanlarımız için bile, ‘Keşke insanca yaşasalar ve ölselerdi.’ diye üzülürüz.
Bünyemizdeki rahatsızlık çok sıradan değil..
stargazete