Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Siyasetin finansmanı

Yeni siyasi partiler kuruluyor ya, herkes kadro ve program bekliyor sanmayın, “bizden kim var” ona bakacaklardır. “Bu kapıdan bize ekmek var mı?” Asıl soru bu! “Ulusal çıkar” dedikleri aslında “Bu işten benim çıkarım ne olacak?”

Parti kuranlar da bunu bilirler ve bu konuda “Kadrolaşma” derken aslında “rant paylaşımı”na benzer bir “paylaşım sistemi” kurarlar. Hani şu “Win win” dedikleri, “Kazan kazan”. Sonunda bal tutan parmağını yalayacaktır. Birileri “Kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyecektir”. Bunlar içinden “siyasetin finansmanı”nda görev alacak olanlar “Milli Burjuvazi” sınıfına yükselecektir. Sistem “Ben sana, sen bana” şeklinde işleyecektir.

“Rüşvet” ve “Haraç” bu işin ayağa düşmüş halidir. Yoksa “Minareyi çalan kılıfını hazırlayarak” yola çıkar. “Adrese teslim ihaleler” yapılır. İşi alan başkadır, onu bir başka müteahhide satar, o da bir taşerona verir. Taşeron parasını alır-alamaz, ya da malzemeden çalar, restleşmeler tehdide varır ve sonunda iş mafyaya kadar gider. İşin o noktası yargının da etkisiz kaldığı bir noktadır. Tuz kokmuştur.

Tabi bu süreçte “her-şey vatan için / her-şey vatan için”.. “Lider, parti ve vatan”, lider olmadan parti, parti olmadan vatan kurtulmaklığı olmuş olabilemez.

Zaten her lider, potansiyel olarak “Küçük bir Atatürk’tür”, onun ruhu onlara geçmiştir. Tek adam, ulu önder, kurucu / Bani, halaskardır. Onun için resimleri hep yan yana asılır. “Lider ekber, lider ekber” La yüs’el olan O’dur.

Her lider ideolojik olmasa bile, bu gibi ülkelerde potansiyel ve Metodik anlamda bir Atatürk’tür. “Lider, onun partisi ve onun ideolojisi” mukaddes bir üçgen oluşturur. Seküler kutsallar, seremoniler, ritüeller örgütlenir ve ikonalar üretilir. Toplumun dünü, bugünü ve geleceği yeniden şekillendirilir. Her şey O’nun gösterdiği yolda, onun ilkeleri ışığında ve O’nun için olacaktır ve O’na adanacaktır. Bu o ülke ve halk için bir beka sorunudur. O öl dese ölür, vur dese vurulur.

Üzerine biraz demokrasi, biraz liberalizm ve biraz milliyetçilik, muhafazakârlık serperseniz albenisi daha yüksek olur. Çağdaş ve sosyalizm soslu olanı da vardır.

İktidar partisindenseniz siz milli burjuvaziye geçiş için ilk adımı atmış sayılırsınız. Az zamanda çok işler başarma kapasiteniz varsa artık “Lord“ olabilir ya da kutsanabilir, dokunulmaz olabilirsiniz. Yeter ki başkan sizi seçsin, halkın seçmesi sadece bir şekilden ibarettir. Sandıktan kutsanarak çıkarsınız. Kamu kaynakları, kamu bankaları, “ruhani konsül”ün icazetleri kerametinize ya da fevkel beşer özelliklerinize birçok partili, üye olduğu partiye aidat vermez. Sonunda parayı veren düdüğü çalar. Siyaset, bürokrasi ve iş adamı bazen bir “Şeytan üçgeni” oluşturur. Bu piyasada işler “Al gülüm, ver gülüm” gider. 3 liralık işler önce 5 liraya, sonra 15 liraya yapılır. İş bilmez adamlar taahhüt işlerine girer. Sermaye kamu bankalarından sağlanan kredilerle yapılır. 

Mustafa Kemal, Maliye Bakanına “Kesebir” soyadını verdi. Sahi İş Bankası nasıl kuruldu?. Karıştırmayın. “Kayıt dışı yasa” ne yasası idi?

Vicdanları uyuşturmak için okul, cami, cemevi yaparsınız biraz. Hem bu kamu öfkesinden korunmak için iyi bir kalkandır. Bir de fetva koruması alırsanız geriye bir şey kalmaz. Zaten 5 yıldızlı bir Hac’la bir de defterleri sildirdiniz mi! “Siyasetin kara deliği”, bu “siyasetin finansmanı alanı”nda gizlidir.

Bu piyasada herkesin bir bahanesi vardır. “Ötekiler” yer, bu size gerekçe oluşturur, siz yersiniz bu onların gerekçesi olursunuz. O zaman kimsenin ötekinden bir farkı kalmaz.

“Zaten onlar çok yemiştir, şimdi sıra bizde” mantığı müfsit ve şeytani bir mantıktır. Hele bunu din, mezhep, vatan-millet ile ilişkilendiriyor ve günahınızı bu değerlerle perdelemeye çalışıyorsanız bu daha da aşağılık bir durumdur.

Ankara’daki 25 milyon tartışmasının geldiği noktada öyle anlaşılıyor ki, “Tanrılar kurban istiyor.” Bir “Günah keçisi” bulup, “siyasi detox” yapacaklar ve bağırsaklarını temizleyecekler. Yoksa 25 milyon bu piyasada “devede kulak” bile değil. Bu ne ilk örnek ve ne de son örnek olacak. Bu arada yiyiciler dışa karşı cimri, kendi aralarında cömerttirler. Bunların dışarıda da dostları vardır. Bazen anlaşamazlar birbirlerine karşı dişlerini gösterirler. Aslında onlar barış içindeymiş gibi gösteren “dehşet dengesi”dir. Fırsatını bulduklarında bu “dostları”nın kellesini kopartmakta tereddüt etmezler.

Dikkat rüşvet vererek semirttiğiniz bürokrat, gün gelir sizden haraç ister.. Sizin bu haram işleriniz döner sizi vurur. Haram para ile saadet olmaz. Siz insanları kaldırırken, hanımınız, çocuklarınız, ortaklarınız, çalışanlarınız sizi aldatır, o haksız kazancınızı onlar çalar. 

Unutmayın, hep söylüyorum: Bir hırsız bir bağdan bir bostan çalar, rüşvet alan biri bir bostan karşılığında bir bağı satar. Bunlar aşağılık, hain, hırsız, müfsid insanlardır. Şeytanın olduğu her yerde, bunlar da vardır. Şeytan, peygamber çocuklarından bile vazgeçmedi, Allah korusun. İnsanlar da en çok burada yanılıyorlar. Akrabaya yardım ve yakınlığı, ehliyet ve liyakat noktasında yanlış anlıyor ve uyguluyorlar. Hem kendilerine, hem de o koruduklarını sandıkları yakınlarına zarar veriyorlar.

“Haram para ile siyasetin finansmanı”, o siyasetin bereketini yok eder. Haram para ile rahmet ve saadet olmaz. “Helale haram katanlar, helal emellerini ve amellerini de murdar ederler. Haram mal, haksız elde edilen makam ile hayır yapılmaz. Haksız elde edilen servet ya da haksız elde edilen makam hırsızlıktır. Hırsızlar yalan da söylerler, emanete de ihanet edenler, zulmederler..

Siyaset bugünkü haliyle halkın desteği ile yapılamayacak kadar büyük ve pahalı bir iş. Devlet de, siyaset de küçültülmeli. Bu kadar çok mevzuat ve bu kadar kalabalık bir bürokrasi bugün obez bir devlete dönüştü ve obur bir siyaset ortaya çıktı. Bu oburluk kaçınılmaz bir şekilde oligarkların doğmasına sebeb oldu. “Ben devletim” diyen derin yapılar devreye girdi. Siyaset; aile, hemşeri, cemaat yapılarının elinde oyuncak oldu. Artık cam evde oturan siyasetçi bulmanız zor. Bürokratik işler ve finans işleri şeffaf değil. Sıradan insanlara siyasetin kapıları kapatılırken, uluslararası güçler, imtiyazlık sınıfların elinde giderek tahakküm aracı haline gelir. Ve o zaman “Lale Devri”nin sonu gelir, kaçınılmaz son mukadder olur. Hem de göz göre göre ilmek ilmek çözülür bu işler.

Bugün yeni oluşumların çevresinde “kaşığı belinde dolaşan” tipler görüyorum, ellerinde cömert hediyelerle. Hem de yanlarında 40 muteber(!?) şahitle..

Aman ha.. “Ölümü gösterip hastalığa razı etme”ye çalışanları, “ben değilsem ötekilere mi”, de görelim, “o bitti, sıra bende” diye, eskiden aynı yolun yolcuları ile birlik olup, nefesi keskin birinden şirinlik muskası yazdırıp arz-ı endam edenleri de. 

Selam ve dua ile..

Bu yazı toplam 1112 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar