SOP

Bizim stratejik araştırma ve "think-tank" kuruluşlarımız genellikle "Ne oldu? Nasıl oldu? Niye oldu? Bundan sonra ne olabilir?" diye sorarlar (zaten sormaları gerekir), ama "Ne olmalı? Olması gerekenin olması için ne yapmalı?" diye sormayı ihmal ederler.

Amerika yahut Rusya'nın ne yapmak istediğini soruşturup dururlar, Türkiye'nin yeni gelişmeler karşısında alması gereken tedbirler üzerinde de kafa yorarlar, ama Türkiye merkezli bir stratejik yaklaşım geliştirmezler.

'Edilgen'dirler; mevcut dünya düzeninin 'veri'leriyle hareket ederler, bu düzenin çizdiği sınırların dışına taşmazlar.

"Yeni bir dünya" hayali kurmayı yakıştıramazlar kendilerine, bunu hafiflik olarak görürler, akademik ciddiyetle bağdaştıramazlar.

Amerika'daki stratejik araştırma ve "think-tank" kuruluşları dünyayı kâğıt üstünde her gün yeniden kurarken, kafalarına göre yeni yeni haritalar çizerken, kâh Orta Irak'ı Ürdün'e bağlayıp kâh Türkiye'yi seksen parçaya ayırırken, bizimkiler onların hayali haritaları üzerinde "beyin fırtınası" yapmakla yetinirler; çünkü kendilerine ait hayalleri, vizyonları, misyonları yoktur.

Genellikle böyle, ama hep böyle değil.

Dünkü Yeni Şafak'ta GASAM (Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanı Ali Şahin'in "Büyük değil 'Sınırsız Ortadoğu Projesi'" başlıklı yazısını okurken, "Şükür ki artık idealizmi kendine yakıştıran ve başkalarının projeleri üzerinde zihin jimnastiği yapmanın ötesine geçip onların karşısına kendi projeleriyle çıkan, millete parlak bir ufuk gösteren stratejik araştırmacılarımız da var" dedim.

Yazıdan birkaç kesit:

"(İstanbul'daki iftar yemeğinde) Sayın Erdoğan'ın Suriye ile ilişkiler konusunda yaptığı tarihi açıklamalar ve Suriye ile yapılan Stratejik İşbirliği Anlaşması, Türk-Arap ilişkilerinde dünyadaki güç dengelerini yerinden oynatacak ve uluslar arası politikaları yeniden şekillendirecek bir sürecin yaşandığını gösteriyor. Suriye ile yapılan bu önemli anlaşma, bugünkü Avrupa Birliği'nin ilk adımı olan Avrupa Çelik ve Kömür Topluluğu'nu oluşturmak üzere 1951 yılında imzalanan Paris Anlaşması kadar önemli bir adım olmuştur"

"İlerleyen süreçte sınırların kalktığı ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal her türlü serbest dolaşım hakkının 'sınırsız' ve özgürce kullanıldığı ve atılan adımların bir 'Sınırsız Ortadoğu Projesi'ne (SOP) dönüştüğü Ortadoğu'da, şüphesiz İsrail kendini rahat hissetmeyecek ve adımlar İsrail'i barışa zorlayacak bir süreç doğuracaktır"

"SOP yolunda Suriye ile atılan tarihi adımlar, Ekim ayında Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun birlikte katılacakları Bağdat zirvesiyle Irak'ı da içine alacak şekilde yeni boyutlar kazanacaktır. Ürdün ve Mısırla devam edecek olan tarihi adımlardan sonra İslam Konferansı Örgütü'nün de SOP projesi'ne göre yeniden yapılandırılmasını gerektirecektir. Bir şey kesin, bu coğrafyada artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bölgedeki domino taşlarının tek tek yıkılarak Ortadoğu'nun ekonomik, kültürel, siyasi anlamda en parlak yıllarını yaşayacağı bir dönemle karşı karşıyayız..."

Budur işte, budur!

Allah utandırmasın.

Bu yazı toplam 2014 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar