Şule Yüksel Şenler Papa için niye hapis yatmıştı

Şule Yüksel Şenler Papa için niye hapis yatmıştı

Papa ziyaretiyle ilgili Şule Yüksel Şenler'in cezaevi yattığını biliyor musunuz?

1967 yılında Papa’nın Türkiye’ye gelmesine karşı çıkıp, "Ağlayın ey Müslüman kardeşlerim ağlayın" diye makale yazmıştınız. Bugün, Fransa, İsrail karşısında gösterdiğimiz tavır, dini açısından da yeterli mi? Sorusuna Şule abla şöyle cevap veriyor: “Hükümetin aldığı kararlar eksik değil, daha fazlası da yapılabilir ama iç durumu biz bilemiyoruz. Muhalefetin müdahalesi var. Bir de Tayyip Beyin duruşunu görüyorsunuz yani. Yerine göre bağını koparıyor. Daha ne istenir. Bir devletle ilgisini görüyor, daha ne istenir?”

Şule Hanıma bahsedilen sorunun nedeni 20 Temmuz 1967 yılında Bugün Gazetesi'nde yazdığı "Ağlayın ey Müslüman Kardeşlerim ağlayın" başlıklı yazısıydı. Papa'nın geleceği üzerine yazılan yazıda Şenler, duygularını yazıya döküyor ancak devrin idarecileri bunu devlet büyüklerine hakaret olarak sayıyor ve Şüle Hanımı cezaevine tıkıyordu.

Yazar Demet Tezcan tarafından yazılan  "Bir Çığır Öyküsü / Şule Yüksel Şenler" kitabında bakın olay nasıl anlatılıyor....


Sanıklardan Hasan Hilmi Karabel’in Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü’nü îfâ ettiği 20/7/967 tarihli Bugün Gazetesi’nin 3’ncü sahifesinde duyuşlar sütununda diğer sanık Yüksel Şenler tarafından yazılıp Şûle Yüksel Şenler imzası ile intişar eden (Ağlayın ey müslüman kardeşlerim ağlayın) başlıklı yazıda, bir haftadan fazladır gazeteler ve halkın ağzından Papa’nın geleceği, Fener Patrikhanesi Başkeşişi Atenagoras’la mühim görüşmeler yapacağı, bunun için Cumhurreisimiz ve Başbakanımız tarafından karşılanmaması, Papa’nın onların ayaklarına gidebileceği yazılıp söylendiği halde 25/7/967 tarihinde İstanbul’a gelen Papa’nın Türk halkının ve basının yanık feryatlarına rağmen krallara, şahlara gösterilmeyen azametli, şatafatlı, tantanalı, görülmemiş, muhteşem bir törenle karşılandığı, Türkiye Reis-i Cumhuru ve Başbakanı’nın sırf bu karşılama töreni için İstanbul’a gelerek Müslüman Türk halkının bütün haklı ikazlarına, arzu ve isteğine rağmen hararetle ve son derece samimi bir şekilde karşıladıkları, 25/7/967 tarihinin Türk’ün dini ve duygularının, haysiyet ve şerefinin ayaklar altında çiğnendiği bir kara gün olarak tarihe mâlolacağı, buna (en kara gün) demenin daha yerinde olacağı, müslüman atalarımızın torunları olarak Hıristiyan liderinin önünde en aşağılık duygu ile saygı ile eğilen bir millet hâline düşülmüş olduğu ifade edildikten sonra Papa Altıncı Pol’ün şahsiyet, İstanbul’a gizli maksatlarla ziyareti, emel ve gâyeleri hakkında tamamlayıcı bilgi verilmemiştir: Katolik-Hıristiyan Âlemi’nin ruhani reisliği yanında Vatikan Devlet Başkanı olan Papa Altıncı Pol’ün mütenekkiren vukû bulmayanbu seyahatinde uhdesindeki devlet başkanlığı sıfatı ile Türkiye’yi ziyaret etmiş olmasına göre, Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından resmi törenle karşılanması devletlerarası seremoni icaplarından bulunduğu halde yazar mezkûr yazısı ile karşılama törenini lâyık görmediğiPapa Altıncı Pol’ü resmi törenle karşılamış olan Türkiye Cumhurbaşkanını, Türk milletinin haysiyet ve şerefini haleldâr etmiş olmakla itham ettiği açıkça görüldüğünden dâvâ konusu yazı tümü itibariyle Cumhurbaşkanı’na hakareti mutazammın mâhiyette görülmüş ve bu hususiyetiteyit eden 16/8/967 tarihli bilirkişi heyeti raporu da yazı muhtevasına göre yerinde bulunmuştur.

Sanıklar sorgusunda, dâvâ konusu yazının tamamen tenkidî mâhiyette olup hakareti mutazammın bulunmadığını müdâfîleri ve Papa Altıncı Pol’Ün Rûhânî Reis sıfatı ile ve gayriresmi bir sûrette Müslüman Türk halkının ve idarecilerinin ne şekilde hareket etmeleri hususunda kendileri ikaz edilerek bu sûretle Müslüman Türk halkının ve idarecilerinin övülmüş ve izzetlenmiş olduğunu, yazıdaki karşılama ile ilgili sözlerin hakareti tazammun etmeyeceğini bildirmişlerse de yazı muhtevasına ve yukarıdaki işaret olunan mânâ ve medlülüne göre müdaafaları gayrivârid görülmüş ancak yazarın kendi yargısına göre dînî görüşlerinin tesiri altında kalarak mezkûryazıyı kaleme almış olması takdir-i tahfif sebebi kabul edilmiştir. Bu itibarla dâvâ konusu yazıdaki sarâhate göre suç mâhiyeti kolaylıkla anlaşılmakta olduğundan her iki sanık Yüksel Şenler veHasan Hilmi Karabel’in Basın K.nun 16’ncı maddesi delaletliyle TCK 158’inci maddesinin ikinci fıkrasına tevfikan birer sene hapislerine ve suçun neşir vasıtasıyla işlenmiş bulunmasına binaen aynımaddenin son fıkrası gereğince üçte-bir nispette arttırılarak bir sene dörder ay hapislerine ve kabul edilen takdir-i tahfif sebebi dolayısıyla 59’uncu maddeye göre altıda-bir nispetinde indirilerek neticeten BİR SENE BİR AY ONAR GÜN MÜDDETİYLE HAPİSLERİNE, 250’şer kuruş posta giderinin sanıklardan ayrı ayrı tahsiline, kânûnî imkan görülmeyen paraya çevrilme ve tecil taleplerinin reddine, istek vechiyle temyizi kâbil olmak üzere 10/9/969 tarihinde oy birliği ile karar verilerek C. Savcısı huzuru ile duruşmadan vâreste tutulan sanıklar müdâfî Av. Ali Oğuz ve Sudi Reşat Saruhan’ın yüzlerinekarşı açıktan anlatıldı: 10/9/1969


“Ağlayın Ey Müslüman Kardeşlerim Ağlayın!.. Şûle Yüksel HapseGirdi”...

Bu manşetle çıkıyordu Seher Vakti’nin 1 Temmuz 1971 tarihli 22. sayısı. Şûle Yüksel Şenler’in 28 Haziran 1971 günü cezaevine girdiği haberini duyuruyordu;“Kara demirler arkasında AK ALIN...Her sayısında bu sütunlarda başyazılarını okuduğunuz Başyazarımız Şûle Yüksel (...) mahkûmiyet hükmünün infazı müddetince kendi imzası ile yazı neşredemeyecektir. Bu kânûnî mecburiyetten dolayı okuyucularımızdan özür dileriz.” dedikten sonra olayın hikâyesini özetliyordu okuyucuya: 

“Bugün Gazetesi’nin «Duyuşlar» sütununda günlük fıkralar yazan Başyazarımız Şûle Yüksel, 1967 senesinde Papa 6. Paul’ün Türkiye’yi ziyareti mevzûunda Bugün Gazetesi’nde bir yazı neşretmişti. Bu yazı «Ağlayın ey müslüman kardeşlerim ağlayın!» başlığını taşıyor ve Şûle Yüksel’in bu mevzûda teessürlerini dile getiriyordu. Yazı, Cumhurbaşkanı’na ve Başbakan’a hakaret mahiyetinde telakki edilerek savcılık tarafından takibat mevzûu oldu. Devrin başbakanı Süleyman Demirel, daha sonra «şahsen dâvâcı olmadığını» bildirince takibat sadece Cumhurbaşkanı’na hakaret mevzûunda yürütüldü. İlk tahkikat sonunda Bugün Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürü Hilmi Karabel ile yazı sahibi Şûle Yüksel, İstanbul Toplu Basın Asliye Ceza Mahkemesi’ne verildiler ve yapılan duruşmaları sonunda 13 ay 10 gün hapis cezasına mahkûm edildiler. Mahkemenin verdiği kararı yargıtay tasdik etti. Kesinleşen karar, infaz savcılığına verildi. Ve Şûle Yüksel, infaz için yapılan tebligâtı müteakip, savcılığa müracaat ederek mâzeretine binaen 4 ay infazın tehiri talebinde bulundu. Bu talep savcılıkça kabul edildi. Bu esnâda Bugün Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Hilmi Karabel, savcılığa teslim olarak cezaevine girmiş bulunuyordu. Şûle Yüksel de kânûnî tehir müddeti bittiği gün, 18 Haziran 1971’de infaz savcılığına başvurarakhapis cezasının Bursa’da infaz edilmesini istedi. Ve gerekli muamelenin bitmesini bizzat Bursa’da bekleyerek 28 Haziran günü, Bursa C. Savcılığı’na ggidip teslim oldu ve mahkûmiyet hükmünün infaz edilmesini istedi. Böylece memleketin kânunlarına âzamî saygıyı gösteren ve sadece kânunlar çerçevesinde bir fikir ve kalem mücadelesi sahibi bulunan Şûle Yüksel, kendisine açılan karanlık zindan kapısının kara demirli parmaklıkları arkasından ak alınla içeri girdi.






Şenler,gazeteci Hayrunnisa Çiçek ile birlikte