Ahmet Taşgetiren
Suriye-Varşova
İki konu var; stratejik anlamda bakıldığında birbiri ile irtibatlı. Birisi Suriye’de gerçekleşecek nihai durum, ikincisi de, Arap-İsrail-ABD ekseninde olan bitenlerin seyri.
ÖNCE SURİYE
Suriye’deki şu anda var olan durum geçici. Bizim oradaki varlığımız da, oradaki rejimin konumu da, rejim dışındaki silahlı güçlerin statüsü de, İran’ın varlığı da, hatta Rusya’nın konumu da. Bizdeki Suriyeli mültecilerin konumu da benzeri bir geçiciliği yansıtıyor.
Bunların hepsi mevcut kaosa bağlı, kaostan çıkılıp sistem yapılanması gerçekleştiğinde bu geçiciliklerin tamamı yeni konuma girecekler.
Ne olacak?
Toprak bütünlüğü içinde bir devlet olacak. O devletin yeni sistem yapılanmasına göre belirlenmiş bir yönetimi olacak. Türkiye gibi, Türkiye’nin Ankara’dan yönetilmesi gibi.
Suriye ortadan kalkmış değil. Hatta Rusya-İran desteğinde ayakta duran Esed yönetimi (rejim) bile uluslar arası planda gayrı meşru addedilmiyor.
Buna rağmen Esed yönetimi, normal bir yönetim olmadığının ve süreç içinde bir yeniden yapılanma gerçekleşeceğinin farkında. Gücü olsa, farklı güçlerin Suriye’deki varlığına mani olur.
O yeniden yapılanma nasıl gerçekleşecek?
Anayasal yapıyı belirleme yolunda bir çalışma var. O çalışmayı yapacak kadronun temsil niteliği tartışılıyor. Ama nihayetinde böyle bir heyet oluşacak ve Suriye’nin yeni siyasi yapısı ortaya çıkacak. Bunun kısa sürede gerçekleşmeyeceği de anlaşılıyor.
Peki ne olacak?
- Bir kere yönetim Suriyelilerden oluşacak. ‘Esed olur mu olmaz mı’ya Suriyeliler karar verecek.
- Ülkenin bir ordusu olacak. Şu an mevcut olan ordu, bunun yanında şu andaki silahlı yapıların durumunun uyumu gerekiyor.
- PYD/YPG silahlı yapı olmaktan öte etnik bir varlık adına alan hakimiyeti mücadelesi de veriyor. Toprak bütünlüğü içinde onun statüsü ne olacak?
- Diğer tüm ülkelerin durumu, merkezi yönetimle yapacakları görüşmelerle belirlenecek. Bu çerçevede Türkiye, güvenlik kaygısı ve mülteciler meselesi ile Suriye’deki yönetimle en geniş müzakereyi yapacak olan ülke. Kendisinin denetlediği güvenli bölge talebinde mi bulunur, yoksa Adana Mutabakatı çerçevesinde bir ilişkide mi anlaşılır, bu da merkezi yönetimle müzakerelerle belirlenecek bir durum. İran ve Rusya’nın, ABD’nin konumunu da aslında Suriye yönetiminin tayin etmesi gerekiyor.
Bütün yollar anayasal yapı ve merkezi yönetim nasıl belirlenecek sorusuna çıkıyor.
VARŞOVA’DAKİ ORTADOĞU
Fehmi Koru’nun 15 Şubat tarihli günlüğünde “Körfez’de politika değişikliği.. Türkiye’yi ilgilendiren bir toplantı.. İsrail’in zaferi…” başlığı altında çok geniş bilgi ve değerlendirme var. ABD finansmanı ile yapılan Netanyahu’nun hazır bulunduğu pek çok Arap ülkesinden üst düzey simaların katıldığı “Varşova Güvenlik Toplantısı”ndan söz ediyorum.
O toplantıdan, Netanyahu’nun sızdırması ile Bahreyn dışişleri bakanı Khalid Al Khalifa’nın bir sözü yansıdı medyaya: “Bölgesel güvenlik için uzun yıllardır süren Filistin-İsrail ihtilafından çok daha tehlikeli olan İran’dır. Filistin-İsrail ihtilafının en önemli sorun olduğunu konuşarak büyüdük. Fakat sonraları daha büyük bir meydan okumanın varlığını fark ettik. Çok daha zehirli bir sorun olduğunu, hatta bunun modern tarihin en zehirli sorunu olduğunu fark ettik. İslam Cumhuriyeti’nden, İran’dan gelen zehirli sorunu fark ettik.”
Filistin’i-Kudüs’ü ıskalayan, Hamas’ı, İhvan’ı terör örgütü kapsamına alan ve İran’ı tıpkı İsrail gibi, tıpkı ABD gibi hedefe oturtan bir Arap yaklaşımı. Bu yeni değil. Bir süredir böyle bir eksen oluşuyor Ortadoğu’da. Mısır-İsrail-Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri...
Enteresan bir denklem bu.
Bir yanda yine Ortadoğu’da Suriye kaosu var ve burada Türkiye-İran-Rusya ekseninin oluştuğu gibi bir izlenim söz konusu. Öteki eksenin mimarisinde ABD’nin etkin rolü olduğu muhakkak.
Ne oluyor?
Biliyoruz ki Körfez’den yapılan çıkış, İran’la sınırlı değil.
İran, Şiilik tahkimatı ile yine de kendine özgü bir alan hakimiyeti oluşturuyor.
Bir süredir başlayıp da Varşova’da yeni boyutlar kazanan oluşum ise, Sünni dünyada bir ABD-İsrail kumpasının oluştuğunu gösteriyor. Bu bir satranç hamlesi ve bizim Ortadoğu hamlelerimizle de birebir ilgili. Bu hamleyi nasıl okumalı, nasıl karşı hamlede bulunmalı? Zor bir soru.