Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

Tahran ve Şam Zirveleri, Yaklaşan Büyük Savaş ve Utanç Veren Karartma

Tahran ve Şam Zirveleri, Yaklaşan Büyük Savaş ve Utanç Veren Karartma

İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad"ın Suriye"ye yaptığı ziyaret, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad"ın yanı sıra Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrallah, Hamas Lideri Halid Meşal ve Filistin İslami Cihad Hareketi Lideri Ramazan Abdullah Şallah ile yaptığı görüşmeler, dünya kamuoyunda "yaklaşan büyük savaşın bir ön hazırlığı" olduğu şeklinde değerlendirildi.

Londra"da yayın yapan El Quds el Arabi gazetesi başyazarı Abdulbari Atvan, Ahmedinejad"ın Şam ziyaretini ve direniş hareketleri liderleri ile görüşmesini "İsrail"e Karşı Savaş Konseyi" şeklinde tanımlayarak şöyle diyor:

"Şam"da düzenlenen ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile Mahmud Ahmedinejad"ı ve bunun yanı sıra Hizbullah lideri Hasan Nasrullah"ı bir araya getiren üçlü zirve, İsrail"in taraflardan birine ya da hepsine birden saldırı düzenlemesi durumunda rol ve görevlerin dağılımı ile gelişmiş planlar yapmak için toplanmış bir savaş konseyi görünümündeydi. Aynı çerçevede burada Başkan Ahmedinejad ile Filistinli grupların liderleri arasında da kapsamlı bir buluşma gerçekleştirildiğini unutmuyoruz."

Atvan değerlendirmesini şöyle bitiriyor:

"Ahmedinejad"ın Beşşar Esad"la düzenlediği basın toplantısının başında sarf ettiği "Suriye, İran, Lübnan, Filistin ve Irak halkları ilerleyen günlerde İsrail"e ve onun saldırılarına karşı çıkacaktır" sözlerin dil sürçmesi olduğunu düşünmüyoruz. Washington Irak"taki yenilgisini ve bu alanda 800 milyar dolardan fazla para harcadığını tekit eden bu dil sürçmesini duydu mu? İlerleyen günler sürprizlerle dolu. Umut ederiz ki bu sürprizler Araplar ve Müslümanlar için sevindirici olur."

Ahmedinejad"ın Şam ziyareti sırasında Filistin direniş liderlerini Tahran"a davet etmesi ve Tahran"da Filistin"in Geleceği Konulu iki günlük bir zirvenin toplanması da Atvan"ın bu tesbitlerini doğrular mahiyette.

İsra Haber Yayın Yönetmeni İsa Eren kardeşimiz "Hamas Hizbullah ve Diğerleri" başlıklı yazısında şöyle demişti.

"Son olarak, Halid Meşal"in Tahran"dan ayrılmadan önce hatırlattığı bir gerçeğe dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Şöyle diyor Meşal:

"Biz, bir ceset gibiyiz. Araplar ve Müslümanlar, bir ceset gibidir. Biz, ortak düşmana karşı aynı saftayız. Fakat herkes, kendi cephesinde savaşıyor. Herkes kendi cephesinde savaşıyor. Herkes, kendisini savunmak için ortak düşmana karşı yardımlaşıyor. Nasıl yardımlaştığımız mevzusu ise İran"daki, Hizbullah"taki, Suriye"deki ve bölgedeki diğer direniş hareketleriyle aramızda kalsın.Biz bu konuda diyalog halindeyiz, istişarelerimizi yapıyoruz. Fakat herkes gücü ölçüsünde ve kendi meydanında çalışıyor."

Ve Hoca"nın meşhur bir sözü var: Biz ve diğerleri"

O halde Meşal"in açıklamasından sonra daha net olarak şunu söyleyebiliriz:

Suriye, Hamas, Hizbullah, İran ve diğerleri."

Bu tablo, "siyonist düşmanın varlığını haritadan silecek ortak cephe"yi en güzel bir şekilde resmediyor.

Ancak anlaşılmayan nokta, siyonist rejime karşı mücadeleyi, Filistin direnişinin yanında olmayı kendilerine şiar edinen bazı kardeşlerimizin nedense bu tabloya alabildiğince kör bakmaları.

Filistin adına "karartma" yapma son zamanlarda belirgin bir hal almaya başladı.

Hizbullah"ın Lübnan zaferini sonrasında, özellikle de Gazze Furkan Savaşı'nın ardından yoğun bir şekilde başlatılan bu "karartma" kampanyaları, dünyanın değişik ülkelerinde ve ülkemizde Filistin, Gazze, Mescid-i Aksa konulu programlarda kendini gösterdi.

"Arap lobisi" olarak tanımlayabileceğimiz güç odaklarının desteği ve yönlendirmesiyle, İran ve Hizbullah üzerinde belirgin bir bir karartma dikkat çekti. Filistin direnişi ile hiçbir ilgisi olmadıkları halde bazı kişi ve kurumların boy gösterdiği programlarda örtülü ve açık bir şekilde İran ve Hizbullah karşıtlığı da sergilendi.

Hamas nerede duruyor, Filistin direnişi nerede duruyor, ancak Hamas ve direniş üzerinden neler yapılıyor, neler söyleniyor? Tüm bunlar gözden kaçmadı...

Eğer gerçekten konu ve hedef siyonist varlığı ortadan kaldırmak, işgal altındaki bütün Filistin topraklarını özgürleştirmek ise bu amacı gerçekleştirecek gerçek aktörler sahnede, taraflar ortada.

Suudi Arabistan"ın öncülüğünde "Filistin Arapların bir iç meselesidir ve İran Arapların içişlerine karışmasın" şeklinde dillendirilen söylem, Arap Lobisi"nin sistematik bir şekilde uyguladığı bir strateji. Bunun Türkiye"de de uzantıları var elbette. Ve bunlar İslamcı ve Filistin davasının savunucuları..!!!

Bir taraftan, baştan sona Filistin"i konuşmak, direnişin zaferini, sorunlarını ve geleceğini konuşmak. Diğer taraftan da İran ve Hizbullah"ın üzerini özellikle örtmeye büyük bir gayret göstermek. Tabi ki bu arada İran ve Hizbullah hakkında yapılan tüm dez-enformasyonlara, hakaret ve iftiralara göz yummak, tepkisiz kalmak...

Bir tanesi de çıkıp "arkadaş aleyhinde konuştuğunuz yazdığınız İran ve Hizbullah, Filistin İslami direnişinin temel dayanağı, stratejik ortağı. Filistin direnişinin geldiği noktada, kazandığı zaferlerde İran ve Hizbullah"ın katkısını göz ardı edemeyiz" demiyor.

Hakkı ve adaleti ayakta tutma gibi ilahi bir görevle karşı karşı karşıya olan kardeşlerimiz "cambaza bak cambaza!" diyerek tali konuları öne çıkartıp hedef ve gündem saptırmaktan geri durmuyor.

Bu karartma aynı şekilde Filistin İslami Cihad hareketi noktasında yapılıyor.

Filistin İslami Cihad Hareketi"nin İntifada"nın başlamasındaki rolünden, siyonist düşmana karşı sergilediği direnişe, verdiği onca kurbanlardan ortaya koyduğu direniş kararlılığına kadar güçlü ve onurlu duruşu tüm takdirlerin üzerinde iken, bu direniş hareketine karşı bir karartma uygulamak da başka bir adaletsizlik örneği.

Hz. Ali "adalet"i tanımlarken "adalet, herkese hak ettiğini vermek, her şeyi yerli yerine koymaktır" diyor.

Eğer Filistin davası bir "Ümmet davası" ise, bu ümmetin evlatlarının bu davadaki yerini ve rolünü olduğu gibi görmek ve takdir etmek gerekiyor.

Siyonist İsrail rejimine karşı duruşu ve söylemlerinden dolayı Hugo Chavez"i "kahraman" ilan ederken, "One Minute"dan dolayı Tayyib Erdoğan"ın "İslam Ümmeti"nin umudu" olarak gösterirken, "Hizbullah tarafından Gazze"ye silah sağlamakla görevlendirilen" ve bundan dolayı da Mısır firavun rejiminin işkence tezgahlarından geçip askeri mahkemelerde idam cezası talebiyle yargılanan Sami Şihab ve arkadaşlarına gözlerinizi kaparsanız, o zaman Gazze'nin zafer kazanması konusunda ne dernli dürüst olduğunuzu şüphe altında bırakırsınız...

Hamas lideri Halid Meşal, Gazze zaferinin ardından Tahran'a giderek "Gazze'de kazandığımız zaferde en büyük pey İran'ındır" derken, Filistin İslami Cihad Hareketi "Eğer İran olmasaydı İsrail'e bir füze dahi atamazdık" derken birilerinin kalkıp "İransız-Hizbullahsız Filistin davası" tablosu çizmeye çalışmaları biraz gülünç oluyor...

Ölümü, tutsaklığı işkenceyi göze almadan Gazze direnişi güçlenmiyor. Sami Şihab'lar bunu yaptılar ve bazı Filistin davasının savunucuları bunu görmese de, onlar bu yiğitlik ve fedakarlıklarının bedelini ödüyorlar. Onlar Kudüs için kurban olmayı çok öncelerden göstermişlerdi. Ahmed Kasir'ler siyonist işgal güçlerinin karargahını havaya uçururken Kudüs özgür olsun diye kendilerini feda etmişlerdi. Çünkü onlar "Gidin İsraillilere söyleyin, biz Muhammed Ordusuyuz, Geri döndük ve kudüs yolunda ilerliyoruz" diyerek kendisini ve ailesini Kudüs'e kurban sunan Abbas Musavi'lerin talebeleriydi....

Beş yıldızlı otellerde "Gazze Zaferi kutlamaları" düzenleyip tıka basa doyduktan sonra cihad ayetlerini okumak ve direnişe selam göndermek Filistinli mücahidlere silah sağlamıyor...

Eğer, İran ve Hizbullah"ın üzerini örtmekle bu kadar ısrarlı ve kararlı iseniz, bu siyonist emperyalist bloğa karşı caydırıcılığı sizin üslenmeniz, siyonist düşmanın üzerine füzelerinizi sizin yağdırmanız, savaş gemilerini sizin batırmanız, üslerini sizin vurmanız, Merkavalarını sizin parçalamanız ve uçaklarını sizin düşürmeniz, Sami Şihab'ların rolünü sizin üslenmeniz gerekiyor.

Siyonistler tarafından "Kabus" olarak görülen Ahmedinejad"ı, siyonist düşmana karşı tarihin en ağır yenilgisini tattıran Nasrallah"ı alaya alanları "uzman" olarak konferanslarınızın baş köşesine oturtun, Kudüs"ün ve Aksa"nın özgürleşmesini onlara anlattırın, ondan sonra gelip Kudüs"te nasıl bulaşacağımızın müjdesini vermeye kalkın. Doğrusu bu Kudüs davasına hiç yakışmıyor"

Ancak, Arap lobilerinin dolarlarıyla beş yıldızlı otellerde "Filistin Konferansları" düzenlemekle bunlar olmuyor"

Abdulbari Atvan yukarıda alıntıladığımız yazısında, İran, Suriye, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad arasında ortak bir savaş konseyin oluştuğuna dikkat çekerken, aynı zamanda bu cepheye karşı ABD ve İsrail"in yanında duran bir Arap cephesinden de söz ederek şunları söylüyor:

"Biz gelecek dönemde daha tehlikeli bir olguya tanık olabiliriz. O da Arapların Suriye-İran ittifakı ve onun dallarına karşı Amerikan-İsrail cephesinde yer almasıdır."

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Merkez Orduları Komutanı David Howell Petraeus"un bölgeye yaptığı son turlar, yapılan görüşmeler, kurulan ittifaklar gözler önünde.

Siyonist rejimi ve bölgesel çıkarlarını güvence altına alabilmek için ABD bir taraftan "İran karşıtı ılımlı Araplar cephesi" kurgularken diğer taraftan da Arap lobisi, birtakım aktivist, yazar, alim vs. İslamcılar eliyle "İran ve Hizbullah"sız Filistin davası" kurguluyor. Bu kurgu için birilerine görevler yükleniyor, onlar da bunu yapıyor. Farklı alanlardan ve farklı yönlerden aynı noktada buluşma"

İşte biz bundan beriyiz"

Kirli ve karanlık ilişkilerden, pazarlık ve hesaplardan, yalan ve dolanlardan beriyiz"

Bu durumu, çeşitli vesilelerle görüştüğümüz Filistin İslami Cihad liderlerine aktardığımızda, onlar bu adaletsiz karartma ve özellikle "İslami Cihad"a karşı sergilenen "yalnızlaştırma" girişimlerinden yakınmışlar, müslümanları adil ve dürüst bir şekilde Filistin davasına yaklaşmalarını istemişlerdi.

Aynı şekilde, bir dosya halinde Hamas yetkililerine de bunu aktaracağız. Yapacağımız görüşmeleri, aldığımız cevapları, konulan tavırları kamuoyu ile paylaşacağız...

velfecr

Bu yazı toplam 2603 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar