Merve Kavakçı

Merve Kavakçı

“Türkiye Batı’dan yüz çevirirken…”

Gezi olaylarına ortam hazırlayan dönemin başlangıcından beri hemen hemen her gün uluslararası arenaya sun’i korkular üretmek üzere pompalanan haber başlıklarının bir benzeri yazımın başlığı bugün. Düne ait bu başlık da şimdiye kadar çıkan benzer yazılar da aynı kalemden çıkmışlığın yavanlığını taşıyor. Kitleleri harekete geçirmek adına sinsice masum bir ağaç hassasiyeti imişçesine lanse edilip çok geçmeden “sen daha anlamadın mı…” üzerinden üretilen tehditkar tavırlar da 17-24 Aralık’la “peek” yapan darbe girişiminin zihinsel altyapısı da bu başlıkla kurgulanan hayali bir Türkiye tasavvurundan besleniyor.

Neymiş Türkiye batı’dan yüz çevirmiş… Çevirdiyse ne olur, dünyanın sonu mu gelir diye sormaksızın, cümlenin içerdiği yalanın büyüklüğü altında ezilmeyen iddia makamının asıl dikkat çekmek istediği noktaya dönersek, Erdoğan liderliğinde bir Türkiye’nin Batı dostu olamayacağının vurgulandığını görürüz. Türkiye ile ilgili üretilen uluslararası diskurun özellikle son zamanlarda “fazla Müslüman” vurgusu üzerinden kendine alan açmaya çalışması da bundandır.

Fazlaca İslam’la hemhal olmuş bir Türkiye birilerini rahatsız etmektedir. O birileri hem içeride hem de dışarıdadır ve tek bir görüşten de gelmemektedir. Ortak paydaları, Türkiye’deki iktidara karşı duydukları husumet ve kıskançlıktır. Hakk’a hizmetin halka hizmet olması sürecinde güç, iktidar ve finans muslukları kesilen bu kesimler şimdi tek bir ağızdan koalisyon diye bağırmaktalar. Bunu yaparken düştükleri trajikomik, vahim durumunsa farkında bile değiller. Bunlar gitsin de kim gelirse gelsin, bana yar olmazsa da olsun, yeter ki gitsinler söylemi ile geliştirilen ortak seçim kampanyası içindeki tenakuzlarla kendi kendini ele veriyor, kendisini iptal ediyor.

İçerideki tabloda bir taraftan Türklük üzerinden milliyetçilik pompalıyor, diğer taraftan Kürtlük üzerinden liberallik. Bir taraftan Kemalizm diğer taraftan yine liberallik. Aynı ve ayrı ağız, aynı ve ayrı zihin, aynı ve ayrı siyasi duruş bunların hepsini birden anti-Ak Parti çatısı altında birleştiriyor. Bir milliyetçinin hem Kemalist hem Kürtçü olması veya bir Müslümanın hem bir İslam davası derdi hem de “oy verin gitsinler” derdi olması François Burgat’ın tabiriyle kültürel şizofreninin bir tezahürüdür.

İçeride durum bu denli karışıkken, dışarıda asayiş berkemal. Zira Türkiye’nin yükselen güç, bölgesel aktör olmasını içlerine sindiremeyenlerin hiç değişmez kartları ellerinde. Onlara sadece bu kartı devreye sokmaları kalıyor. Otoriterlik maskesi arkasına saklanmış pro-İslam kartı açıldı mı onlar için, işin yarısından çoğu bitiyor. Mevzubahis makale ve benzerleri de onlar için bu anlamda önem kazanıyor.

Batıdan yüz çeviren Türkiye imajıyla İslam’ı nisbeten içselleştiren Türkiye örtüşünce ortaya çıkan tabloda “koalisyon” sloganı yükseliyor. İşin tuhaf tarafı tam da burada! Hem anti-emperyalist takılacaksın hem de Türkiye Batıdan döndü diye Batı borazancısı olacaksın. Hem İslamcı takılacaksın hem de Türkiye Batıdan yüz çevirdi diye hayıflananların sözcüsü olacaksın. Hem aşırı milliyetçiyim diyeceksin, hem de Kürtçülük üzerinden Batı’nın avukatı olacaksın.

Kökten Kemalistlere, CHP’lilere, derin devletçilere bir şey diyemem, ama sen Müslüman kardeşim; göz göre göre buna nasıl alet olacaksın?

yeniakit

Bu yazı toplam 825 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar