Ahmet Taşgetiren
Türkiye Gazze için ne yapar?
Türkiye, başta hangi hükümet olursa olsun Gazze veya daha genelde Filistin için duyarlıdır. Evet, Türkiye İsrail’i ilk tanıyan ülkeler arasındadır ama bir İslam ülkesi olduğunu da hiçbir zaman unutmamış, Filistin’de yaşanan acılara duyarsız kalmamıştır.
Ak Parti Hükümeti’nin Filistin konusuna daha duyarlı olduğu da bilinir. İş başındaki kadro, başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere Filistin davası ile yürüyerek gelmiştir. Davos’taki “One minute” de tarihe geçmiştir.
Geçtiğimiz süreçte Hükümet, girilen “Normalleşme süreci”nin diliyle “taraflara itidal tavsiye ederek” yola çıkmış, ardından İsrail’in cinnete varan toplu kıyımı karşısında, -iki taraf için de sivil ölümlere duyarlılığını dile getirmekle birlikte- “taraflar” sözünü, “İsrail vahşeti” halinde değiştirme gereği duymuş, bu arada Batılı devletlerin vahşeti ıskalayan İsrail taraftarı duruşuna tepki göstermiş, İslam ülkeleri ile görüşmelerde muhtemelen “Gazze için daha çok şey yapma” talebini seslendirmiş, bu arada arkası gelmeyen savaşları durdurmak için “garantörlük” gibi bir çıkış yolu göstermiş… Gazze’ye insani yardım noktasında da ortada bir “Türkiye farkı” bulunduğunu kaydetmek lazım. En son Cumhurbaşkanı sıfatıyla Tayyip Erdoğan’ın “Netanyahu’nun ilk defa elini sıktım, iyi niyetimi suistimal etti, İsrail’e gidecektim ama vaz geçtim” dedikten sonra “Hamas terör örgütü değil, bir kurtuluş ve mücahit grubudur!” çıkışı da Türkiye adına kayda geçecek bir tavırdır.
Türkiye’de sivil toplum Gazze için ayakta. İnsanımız böyle durumlarda sokağa da çıkar, dua da eder, yardım seferberliğine de katılır.
Türkiye daha başka ne yapabilir?
Bu soru “Devlet olarak ne yapabilir?”, daha doğrusu, “İsrail vahşetine son vermek için yapabileceği bir şey var mı?” anlamına geliyor bu soru. Belki toplumun bir kesimi, böyle bir rol üstlenmeyi de bekliyor ülkeyi yönetenlerden…. İhtimal veriyor mu, sanmıyorum, Türkiye’nin böyle bir rol üstlenmesinin maliyeti konusunda kaygı duyuyor mu, tahmin ederim.
Bu noktada farklı bir çıkışın MHP lideri Devlet Bahçeli’den geldiğini söylemek lazım. Bahçeli önce Hükümete 24 saat süre verdi, ardından gereğini yapacağını bildirdi.
Bu şaşırtıcı idi. Bahçeli Cumhur İttifakı’nın ortağı ve Hükümetin paydaşı idi. Hükümetin gündeminde olmayan bir şeyi gündem haline getirmesi neyin nesiydi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmüş müydü, Hükümeti 24 saat içinde nasıl bir tavır almaya zorluyordu?
24 saat geçti. Farklı bir şey olmadı Hükümet cenahında. O zaman Bahçeli yapmayı tasarladığı şeyi yapacak mıydı?
Bahçeli bu soruların kamuoyunda dolaştığını gördü ve grup toplantısında bir açıklama daha yaptı.
Şunları söyledi:
“Sosyal medyadan yaptığım açıklamalar milletine, devletine, insanlık onuruna ve gelecek nesillere duymuş olduğum tartışılmaz sorumluluğun tavzihidir. Bazıları şahsıma yönelik ‘önden siz buyurun’ diye alaycı bir üslupla karalama kampanyasına alet oldul. Hiç merak buyurmasınlar. Devletim istesin, milletim destek versin, şartlar da öyle gerektirsin, şayet Gazze’deki çocuklara kol kanat germek, füzeye karşı sapan taşıyla insanlık mevziisine girmek için yola revan olmazsam namerdim.
“Bu vatanın çocuklarını ateşe atmak istiyormuşuz, ne işimiz varmış Gazze’de? Bu ifade sahiplerinin hepsi birden vicdanen ve kalben yanmış ve küle dönmüş bir avuç çapulcudur. Mazlumların ahı yüreklerimizi yakıyor. Bugün Filistin, yarın tüm bölge ve nihayet Türkiye’nin kuşatılması amaçlanıyor. Zulüm karşısında tarafsızlık namussuzluktur. Biz çok şükür namussuz değiliz.
“24 saat dolmuştur. Türkiye Cumhuriyeti insanlık nam ve hesabına, barış ve çözüm iklimini yeşertmek, garantörlük mekanizmasını kurmak adına her türlü müdahale ve mücadeleye hazır ve kararlı olmalıdır. Bizde geri adım yoktur. BM etkisizdir. İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan umut yoktur. O halde Gazze’yi koruma ve kollama misyonu Türk milletinin üzerindedir. Ya kalıcı barış ortamı sağlanarak iki devletli çözüm için taraflar masaya oturur ya da Gazze’nin imhasına Türkiye Cumhuriyeti her ihtimali dikkate alarak tepkisini üst düzeyde, en seri ve sert şekilde gösterir.”
Bahçeli, devlet isterse, millet destek verirse, şartlar öyle gerektirirse…. gibi şartlar söylüyor, bunlar biraz ayak sürüme gibi anlaşılsa da, MHP liderinin, “Bugün Filistin, yarın tüm bölge ve nihayet Türkiye’nin kuşatılması amaçlanıyor” diyerek Gazze’de yaşananları, “Türkiye’nin kuşatılması” boyutunda bir tehlike olarak görmesine bakılırsa, işi “Beka sorunu” olarak gördüğü düşünülebilir.
Bu sözler bu boyutta bir değerlendirmenin ürünü müdür? Eğer böyle ise, bu sözlerden sonra görüştüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan’la “24 saat süre”nin değerlendirmesini yapmış mıdır?
Bu sözlerin iç kamuoyu ile paralel bir duruş niyeti taşıması da mümkündür. Bahçeli’nin sözleri, kimilerimizi ferahlatmış olmalıdır. Umutlandırmış mıdır? Soru.
Bahçeli ile paralel biçimde Ak Parti İstanbul teşkilatı da Atatürk Havalimanında bir Gazze mitingi düzenliyor. Mitinge Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katılması bekleniyor. Peki iktidardaki bir partinin miting yapmasının anlamı ne? “Hiç olmazsa…” türünden bir eylem mi?
……
Bu arada İsveç’in NATO’ya katılması yönündeki Cumhurbaşkanlığı tezkeresi de TBMM’ye sunulmuş durumda… Acaba bunun Gazze’ye faydası olur mu? Ne de olsa Amerika memnun olacaktır tezkere TBMM’den geçerse… Acaba sayın Cumhurbaşkanı tezkeresine “Ben gönderdim ama Meclis geçirmesin” gibi bir temennisini de ilave etmiş midir? İnce, ince, çok ince diplomasi… Ya sayın Bahçeli bir de İsveç için sesini yükseltirse…