Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Türkiye nerede duruyor!..

Üzgünüm ama “Aktif denge politikası” diye, günü kurtarmaya yönelik politikalarla “reelpolitik” maskeli “faydacılık” peşinde koşarken, ilkelerimizden uzaklaşarak Oportünizm bataklığına saplandık. İktidarı-muhalefeti ile, sağcısı, solcusu hepimiz bu bataklıkta debeleniyoruz.

Sahi, biz kimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz? İşte bu sorunun cevabı yok. Bu soruya cevap ararsanız çevrenizdeki herkesle kavga edersiniz. Türkiye bu anlamda yerinde de durmuyor, bir yere gittiği de yok. Eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil, bir vadide kaçıyor mu, kovalıyor mu o da belli değil, dönüp dolaşıyor, koşturup duruyor.

Gerçekler bizim politikacıların işine yaramıyor. Onlar toplumun algılarını yönetmekle meşguller. Adına, Halkla ilişkiler, Reklam-Tanıtım, lobi ya da PR dedikleri Tarih, hal ve gelecek bu algıyla, artırılmış sanal gerçeklik fitnesiyle vakit geçiriyoruz. Sadece siyaset değil, piyasa da böyle, cemaat dediğimiz yapılar da çok büyük ölçüde de aynı bataklıkta debeleniyor. Sivil toplum da aynı hastalıkla malül, akademi de, media da.

Herkes aşk ve nefret arasında gidip geliyor. Bütün suç ve günah karşı tarafın. Kendi suçlarını, günahlarını örterken, karşılarındakilere adeta iftirada sınır tanımıyorlar. Aslında bu durum SADECE TÜRKİYE’DE DEĞİL, İslam dünyasında da durum böyle. Sadece İslam dünyasında da değil, dünyanın hali böyle. Ahir zaman fitnesi Ülema’nın, Ümera’nın, Ahali’nin fitnesinden söz eder. Hepsi mevcut.

Trump denen adam bir yandan “Tanrıyı kıyamete zorlamak”tan söz ediyor, öte yandan Gazze halkı o toprakları terk etmezse “Cehennemi yeryüzüne indirmekten” söz ediyor.

İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşen ABD dışişleri bakanı Marco Rubio “şayet Ortadoğu’da İsrail’e benzeyen başka devletler olsaydı dünya daha güvenli olurdu” diyor ve ekliyor: “Bu sefer Dışişleri Bakanı olarak İsrail'e geri dönmek benim için bir onurdu. İsrail'e geri dönmek, sarsılmaz dostluğumuz ve dayanışmamız nedeniyle önemliydi. İsrail'in Beyaz Saray'da Başkan Trump'tan daha büyük bir müttefiki olmadı”. Aslında bunlar sadece İsrail’i yüceltmek için değil, İslam’ı ve Müslümanları yok etmek için çalışıyorlar. Trump bugün İslamfobik bir Siyonist olmadı, dünde böyleydi. İlk başkan adayı olduğunda Müslümanları ülkesinden sürmekten söz ediyordu. KARAY ve HAZARA Projesi böyle bir şey aslında. Evet, evet, artık saklamıyorlar: “Türkiye, Suriye, İran ve Irak demokratik devlet olmayı beceremediler. İsrail devletine benzeyebilecek yeni devlet Kürdistan olabilir. Tüm dünya bağımsız bir Kürdistan için çalışmalı.” Çünkü, onlara göre, “Büyük Amerika”ya giden yol, “Büyük İsrail’den, büyük Kürdistan’dan” geçiyor. Bu hedefe giderken, “İbrahimi gelenek”ten yola çıkarak İsmailoğulları ile İshakoğulları’nın “Nuhi yasalar” çerçevesinde bir araya getirirken, öte yandan Karadeniz, Marmara, Ege, Hazar Denizi, Basra Körfezi, Kızıldeniz’i iç deniz haline getirecek bir senaryo üzerinde çalışıyorlar. Doğu Akdeniz’e de kendileri hakim olacaklar akıllarınca. CHABAT ve AGARTHA onun için burada.. İsrail’in kuruluşundaki ana sponsor Yahudi iş adamı Rothchild’ler onun için burada!

Gj P L D W0 A Ad Bl I

Eğer böyle konuşmazlarsa bunlar Florida'da senatör olamaz! Hele Dışişleri Bakanı hiç olamazlar.. Bu eyalette siyasi para ve güç Yahudilerin elinde. Yükselmek istiyorsanız onların onayı gerekli. Onlar sizinle ilgileniyorlarsa, sana “havuç mu yemek, istersin sopa mı” diye sorarlar. “Havuç” derseniz, tavşanlaşırsınız. Epstein dosyaları bu açıdan önemli. Havuç’u seçerseniz, parayı veren düdüğü çalar. Ama o zamanda Amerikalı vergi mükelleflerinin finanse ettiği bombalarla soykırım yapanların suç ortağı olursunuz. İsrail ABD’nin müttefiki değil ama aslında bir müttefikten daha fazlası konumda. Onun için yükselmek isteyenler Kipa takıp o bayrağı ve o duvarın taşlarını öpecekler.

ABD’de biri çıktı, Erdoğan'a, TUSİAD başkanının söylediklerinin bin beterini söylüyor.. Adam ekonomi prof.'u. Adres: WhiteHause, yani "sahibinin sesi" Yani, "Rahib Brosongillerden". Peki ne olacak şimdi. Türkiye'de aslında bir "cephe" oluşturmuşlar. Ne olacak şimdi. İçeride polis bile birine dokunurken "dayısı kim" diye bakıyor. Biz de içerideki birilerine devlet olarak dokunurken, "bunun uluslararası sistemde dayısı kim" diye mi bakacağız! Hani "uluslararası sistemle birlikte hareket ediyoruz" ya! Bu yolculuk her kavşakta yeni bir hüsranla devam ediyor. “Gidişat nasıl” diye sormayın. NE SEN SOR NE DE BEN SÖYLEYEYİM. Birileri gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyorlar. Etraflarına öyle bir duvar örmüşler ki, onun o duvarın dışında ne olup bittiğini anlaması mümkün değil. Ve o duvarın bekçileri içeriye örgütlenmiş yalanlardan başka bilgi sızdırmamaya yemin etmişler sanki! Eş zamanlı bir saldırı var. Bu saldırı öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’de kaos çıkartmak isteyen birileri tarafından örgütleniyor. Rothchilid’lerin ve İngiliz derin devletinin sesi olan The Economist’in kapağındaki mesaj önemli. The Economist’in 13 Şubat 2025 tarihli sayısında yer alan “Türkiye'de yeni bir baskı dalgası giderek güçleniyor. Her kesimden muhalifler hedef alınıyor” başlıklı haber Ankara'da rahatsızlık doğurdu. Ayşe Barım’ın tutuklanması, Gezi soruşturması belediye başkanlarının gözaltına alınması ve kayyum atamaları, gözaltına alınan gazeteciler konusu eleştiri konusu yapıldı. Burada yazılanlarda doğrudan iktidar hedef alınsa da, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden bir mesajla aba altından sopa gösteriliyor.

Batılıların hedefinde AK Parti, CHP, MHP yanında diğer partiler de var. Bu ilk 3 partinin 3’ünde de yakın gelecekte önemli bir takım gelişmeler olabilir. Birileri Politik, Ekonomik, Sosyal bir kaos ortamı oluşturduktan sonra, halk “kim geliyorsa gelsin de önümüzü bir görelim” demeye başladı mı, çözüm olarak bir “Milli Mutabakat hükümeti” diye bir ucube çıkartırlarsa önümüze şaşmayın. Bu hükümet “6 köşeli bir koalisyon” (!?) olabilir. Hani Kenan Evren “şartların olgunlaşması için biraz bekledik” demişti ya, beklerken de karşıt grubları kışkırtmışlardı. İşte tam da o zamandayız. Zaten “seçim ittifakı” görünümlü böyle bir koalisyon fiilen var.

Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Pakistan, Malezya, Endonezya’ya gitti. D8 üyesi üç ülke (Sahi, bu ziyaretlere D8 Genel sekreterini de davet etselerdi, nasıl olurdu aceba? En azından eş zamanlı bazı ek toplantılar da olurdu ve bu ziyaretin bir benzeri de daha sonra Mısır ve Nijerya ile gerçekleştirilebilirdi. Hem zaten bir önceki D8 Genel sekreteri de Malezyalı idi. D8’in 4 ülkesi, D8 için yeni bir insiyatif üstlenebilirdi belki). Üçü de Hilafet topraklarında, 400 milyon Malay, 550 Milyon Hind Müslümanları var. Malezya Chip üreten tek Müslüman ülke. Pakistan Nükleer teknolojiye sahip, kıtalararası füze yapan ilk Müslüman ülke. Türkiye önemli sanayi tecrübesi olan bir ülke. 3’ü bir araya gelince sadece kendi bilgi, imkan ve kadromuzla, 3’de bir maliyetle, üç katı bir Pazar gücüne sahip bir global teknoloji devine dönüşebilirdi. Hatta bu işbirliğine Endonezya da katılabilirdi bir şekilde. Ama karşılama, uğurlama törenleri, yemekler, yaldızlı sözler. Bu üç ülkeden Malezya ve Endonezya İngiliz / Çin etki alanında, Pakistan Çin / ABD / İngiliz etki alanında, Tehdit olarak önünde Hindistan var. Türkiye, malum, ABD, AB etki alanında. Bu seyahatte ne Hilafet, ne Türk dünyası ve Balkanlar konusu, Ne Hind Müslümanlarının sorunu, ne Malay Müslümanlarının sorunu gündem oldu.. Yeni Delhi’deki G20 deklarasyonu 51 sayfaydı. (Bize açıkladıkları 10 satırlık 7 maddelik bir açıklamaydı). biz gittik geldik, ikili ekonomik işbirliği ve dostluk anlaşmaları, biraz Gazze, biraz Suriye. Peki dünyaya, İslam dünyasına, dost ülkelere verecek ne mesajımız var.

Muhteşem (!?) zeka ile, her üç ülkede de İngiliz etkisi dolayısı ile otomobillerdeki direksiyonun sağda olduğunu düşünmeden Türkiye’den askeri nakliye uçağı ile, direksiyonu solda TOGG otomobilini hediye olarak götürdük! Tabi bu akılla bu işler ancak bu kadar oluyor.

Yazımı Gazze ile noktalamak üzere, buraya bir soru bırakıyorum: İspanya Başbakanı Pedro Sanchez geçtiğimiz günlerde Trump ve Netanyahu'ya seslenerek “Hiçbir emlak operasyonu, Gazze'de bu son yıllarda yaşanan alçaklığı, insanlığa karşı işlenen suçları, utancı örtemez. Buna izin vermemeliyiz, İspanya buna izin vermeyecek.” dedi. Peki siz, bu netlikte, bu gezide ya da herhangi bir İslam ülkesinin devlet başkanı ya da resmi dini önderlerinden birinden böyle bir şey duydunuz mu? Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 295 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar