İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Unutmamak için...

Biz unutuyoruz.. Ölümlerimizi, acılarımızı, trajedilerimizi unutuyoruz. Uğradığımız haksızlıkları, aşağılanmaları, bize yönelik kıyımları unutuyoruz.

Öfkemizi unutuyoruz..

Oysa öfkemiz, intikam almak için değil, bir daha yaşamamak içindir. Tekrar tekrar ölmemek için, yüreğimizin derinlerinde o yakıcı acıyı yeniden yaşamamak içindir.

En büyük düşmanımız, kötülüğümüz, zaafımız unutmak bizim.

Yüz yıldır, unutkanlıklarımız üzerine kuruldu her şey. Bırakalım yüz yılı, son yirmi yılda kaç kez aynı senaryo tekrar etti? Kaç kez, kaç ülkede aynı şekilde, aynı silahlarla vurulduk.

Dün, Srebrenitsa'da yaşananlarla ilgili yayınlar yaptık gün boyu.

Unutmamak için, hatırlatmak için...

Elleri arkadan bağlı doksan beş yaşındaki dedelerin durgun, sessizce ölüme yürüyüşünü gördük bir kez daha. Birkaç saniye sonra, kafalarına sıkılacak bir kurşunla yüzükoyun yere düşeceklerini bile bile yürümelerini izledik. Her adıma sığdırılan binlerce saniye içinde neler yaşadıklarını, hissettiklerini, zihinlerinden neler geçirdiklerini tahmin etmeye çalıştık.

Elleri arkalarından bağlı, üstü başı çamur içindeki o çocuğu izledik. Diğerleriyle aynı sırada, kurşuna dizilmek için adım atarken ayaklarını nasıl da sürüklüyordu..

Boynu bükük, birkaç adım önünde sıra sıra yatan insanlara baka baka ilerliyordu. Kendisinden önce kurşuna dizilen, belki bir çoğunu tanıdığı insanlara bakarken, daha on üç yaşındaki bu çocuk neler düşünmüştü. Hangi çaresizliğe teslim olmuştu? Nasıl bir dünyaya inanmıştı? Birkaç saniye sonra, onların yanına cansız düşeceğini bile bile adım atarken nasıl da bitkindi.

Biz, bu coğrafyanın insanları, Anadolu'nun çevresindeki bütün topraklarda, iklimlerde hep öldük. Yüzbinlerce, milyonlarca öldük. Yemen'de öldük, Kafkaslar'da öldük, Çanakkale'de, Yemen'de, Kudüs'te, Şam'da öldük. Anadolu'da öldük..

Milyonlarımız Anadolu'ya sığınırken, umut yolculuklarımız ölüm yolculuğuna dönüştü, yüzbinlerimiz kıyıma uğratıldı, unuttuk..

Son yüz yıl iç kaç Srebrenitsa'mız var bizim, hatırlayan var mı? Çocuklarımız, gençlerimiz bu acı tarihin neresini ne kadar hatırlıyor bilen var mı?

Son yüzyılı hatırlamayanlar son yirmi yılı hatırlamazlar mı? Afganistan'da televizyon ekranında canlı yayınlarla izlediğimiz son nefesler bize ait değil mi? Vagonlara doldurulup dışarıdan taranan insanlar, havasızlıktan boğulan insanlar, üzerlerine asit dökülerek eritilen insanlar, kemikleri kırılıp toplu mezarlara gömülenler, medreselerde bombalanan çocuklar, yüz dolara alınıp satılan kadınlar, uçaklara doldurulup okyanusların bilinmeyen yerlerinde ya da çöllerdeki gizli esir kamplarında işkenceyle öldürülenler bizim değil mi?

Bunları da unuttuk...

Hangi siyaset, hangi güvenlik anlayışı, hangi yüksek değer bu ölümleri haklı çıkarabilir? İyilerimizi ve kötülerimizi belirleyenler bu ölümleri bize tattırırken, bugün, şu an, yeryüzünün hangi köşesinde on üç yaşında kaç çocuk Srebrenitsa'da kurşuna gidenler gibi ölümü ensesinde, acıyı yüreğinde hissediyor?

Biz unuturuz... Unuturuz ve yenilerini yaşarız.. Unuturuz ve tetiği çekenlerle dost oluruz, bilmem hangi üstün çıkar ya da değer adına birlikte hareket ederiz.

Anadolu'nun çevresindeki ülkelere, topraklara bakın, yüz yıldan bu yana devam eden ölümler nasıl da tekrar tekrar yaşanıyor. Bilmem hangi değer adına iyiler ve kötüler belirleniyor, hemen her ülkede bu tasnife göre günde ortalama yüz insan öldürülüyor. Korkunç bir kin ekiliyor. Bugün,

Oysa biliriz ki, Arabı, Acemi, Kürdü, Türkü, Alevisi, Sünnisi hepsi biziz! Ama şu işe bakın ki, hepimiz ölüyoruz.

Unuttuğumuz için, ders almadığımız için, kanıksadığımız için...

yenişafak

Bu yazı toplam 1687 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar