Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yahudi Kavminin kısa tarihi

Derin Gerçekler

Bugün size Yahudilerin kan ve göz yaşı dolu tarihinin kısa bir özetini sunacağım. Ne kendileri eylediler, ne aleme verdiler huzur ve “ahir zamanda yine kan döküyorlar ve bu kez sanırım kendi sonlarını getirecek bir cinayete imza atıyorlar. Kendi tarihlerinin sonunu getiriyorlar.

İnsanlar doğdukları ana-babayı kendileri seçmez, doğdukları zamanı ve toprağı da, aynı şekilde derilerinin rengi ve cinsiyetlerini de. Bu anlamda biz onların soylarını ya da seçtikleri dini sorgulamıyoruz. Sorguladığımız zalimlikleri ve bu zulme onları yönlendiren adına Siyonizm denilen ideolojileri ve siyasetleri.

Hz. İbrahim’den başlayalım anlatmaya: Hz. İbrâhim'in yaşadığı dönem için MÖ. 2000-1400 yılları arasında bir tarih verilmektedir. 600 yıllık bir oynama var. Hz. İbrahim’in 2 oğlu vardı, Hz. İsmail ve Hz. İshak. Yeğeni Hz. Lut’da Peygamberdi.

İsmail ve İshak Aleyhisselamın MÖ 19-18.YY arasında yaşadığı rivayet edilir. Hz. Lut’un MÖ 1800-1700 yılları arasında yaşadığı kabul edilirse 100 yıllık bir fark makul kabul edilebilir. O zaman Yakub aleyhisselamı da İsmail ve İshak aleyhisselamdan 100 yıl sonrasına tarih düşmek mümkün olabilir. Bu tarihten bir asır sonra da Hz. Yusuf geldi. O dönemde, Henüz Hz. İbrahim’in çocukları ailesi ile birlikte yaşadıkları için bir ayrışma söz konusu değil.

Rabbi’ler Hz.Musa'nın MÖ 1391–1271 arasında yaşadığını kabul etse de, bazı tarihçiler MÖ 1500’e kadar bu tarihi uzatır. Bu tarihçilere göre Mısır'dan çıkış tarihi de M.Ö. 1446 yılı olarak işaret edilir. Yani Kudüs’e gelişleri MÖ 1400’ü bulur. Yani İsrail oğulları henüz, köle ve göçer, bedevi bir topluluktur.

İsrailoğulları Kudüs’e geldiklerinde de henüz bir devlet olmamışlardı. Bir kabile olarak yaşıyorlardı. Devlet olmaları Hz. Davud zamanında oldu. Calud/Goliath’ı yendikten sonra yerleşik düzene geçerek, bölgedeki kabileler ve beyliklerle temas kurmaya başladılar. MÖ 1040–970 arasında Hz. Davud dağınık haldeki İsrail oğullarını birleştirdi, Ve bir kabile federasyonu olarak Birleşik İsrail Krallığı'nı kurdu. Aslında İsrail’in siyasi olarak tarih sahnesine çıkışı bu tarihtir. Ancak henüz Mabed inşa edilmediği için de din birliği anlamında bir merkez tesis edilmemiştir. Hz. Süleyman tarafından inşa ettirilen kırallığının 4. Yılında Mabed Kudüs'ün Eski Şehrindeki Tapınak Dağı'nda MÖ 964'te yapımına başlanmış ve 7 yıl süren inşaat MÖ 957'de bitirilmişti. (Tevrat’ta belirtildiğine göre Süleyman, tapınağının inşasına Yahudilerin Mısır’dan çıkışının 480. yılında başlamıştır). Bu Mabed din ve devlet birliğini sağlamış, Yehuda kırallığı ve İsrail Krallığı Hz. Süleyman döneminde gerçek anlamda birleşik bir devlet haline geldi.. Yine de bu devlet uzun süreli bir devlet olmadı. Kendi aralarında dini ve siyasi tartışmalar hiç bitmedi.

MÖ 605-562 yılları arasında hüküm süren Nebukadnazar / Buhtunnasr, Yahuda Devleti'ni ortadan kaldırarak Kudüs'ü ve Süleyman Mâbedi'ni yakıp yıktı.

Hz. Süleyman’ın vefatından hemen sonra Yahudiler, dini yorumlarındaki farklılıkları sebebi ile ihtilafa düştüler ve kavmiyetçilik yaptıkları için yine bölündüler ve çatışmaya başladılar. Ülkeleri bölündü.. Süleyman Mabedi güneydeki Yahuda krallığında kaldı. Bunun üzerine Mısır meliki Kudüs’e saldırdı karşı çıkanları, öldürdü ya da esir aldı, Süleyman Mabedi’ni yağmaladılar, Mabeddeki değerli bir çok şeyi alarak gittiler.

İsrailoğulları bu olaydan sonra kim neye inanacağını şaşırdı, dış ve iç tehditten dolayı mabetten eve cemaatten uzaklaştı. Tereddi başladı. Kendilerinin haklılıklarını ispat için dini metinlerde tahriflere yöneldiler. Dağınık hale gelen ve zayıf düşen Yahudilerin sahip oldukları zenginlikler eşkıyaların iştahını kabartıyordu. Çok geçmeden çevredeki kabilelerin saldırıları sonucu yağmalama ve yıkıma uğradılar.. Hz. Süleyman’ın oğlu Yahuda Kralı Revaham’ın yönetimi ile Mısır Kralı 1.Şeşong‘un arasındaki gerginlik sonunda Yahudiler yurtlarından uzaklara gittiler. Çevreye dağılanların bir kısmı gittikleri yerlerde din değiştirdiler ve putperest olanlar da oldu..

Bir kısım Yahudiler de dini toplulukların peşinden kendi cemaatlerini korumaya çalıştılar. Bunlar zaman içinde, başlarındaki din adamlarını İlah ve Rab edinerek kendilerine göre bir din uydurdular. Farklı etnik ve dini topluluklar arasındaki görüş ayrılıkları arttı. Birlik dağıldı ve herkes kendi cemaatinin Mabedine gidince birlikleri daha da zayıfladı. Ta ki Kral Yotam (MÖ 740-736) döneminde Hezekiya ve Yoşia döneminden hemen önce (MÖ 638- 609)yılları arasında, yenide birliklerini kurmak için beyt-i Makdis bölgesindeki mabedi yeniden ibadete açmak için tamirat yapıldı. Mabeddeki din dışı objeler kaldırıldı. Ancak yine de mabed yalnızlığını korudu. Yahudiler, kendi kabilelerinin din büyüklerinin peşinden gitmeyi tercih ettiler. (Aslında Yahudilerin o gün başına gelenlere bakıp, bugün bizim yaşadıklarımız üzerinde düşünmemiz gerek)

Babil krallığına bağlı olan Yahuda devleti Merkezi hükümetin taleplerine karşı çıkınca bunun üzerine Kudüs MÖ 597 yılında Buhtunnasr, namı diğer 2. Nebukadnezar tarafından işgal edildi. Babil kıralı, tapınakta kalan değerli hazineleri alarak Babil’e götürdü. Halkın tekrar isyan etmesi üzerine MÖ 586 yılında Nebukadnezar 2. bir sefer düzenledi ve Kudüs’ü işgal etti ve Mabedi yıktı. Koruyucu melekler tarafından alınıp götürülen Emanet sandığı o günden beri de bir daha bulunamadı.

Yahudilerin yasaklanan Tevrat’ı yeniden derleyip toparladığı için, (haşa) “Allah’ın oğlu” dedikleri, Üzeyir aleyhisselam önderliğinde Babil sürgününden dönen Yahudiler, yıkılan mabedin yerine yeni bir tapınak inşasına başlamış ve bu tapınağı MÖ 515'te tamamlanmıştır.

Ayasofya; İmparator Justinianos tarafından, mimar İsidoros ile Anthemios'a yaptırıldı. 532’de başlanan yapı 5 yılda tamamlan dı Justinianos, bu mabed ile “Süleyman’ı kıskandıracağını” söylüyordu. Hac için insanların, Kudüs’e değil, İstanbul’a geleceklerini söylüyordu. Yani Kudüs’ün de onlar için İstanbul’dan farkı yoktu. Yahudiler, Hz. Süleyman’ı, Peygamber olarak değil, bir kral olarak kabul ediyorlar. O yapı da beşeri bir yapı olarak, onların gözünde Ayasofya gibi bir şey. Yahudiler için Kudüs’ün dini açıdan özel bir değeri yok. Bu anlamda onlar için mabed, Tarihi ve kültürel bir miras. Kaldı ki, o orijinal yapı artık orada yok. Hz. Süleyman’ın yaptığı Mabed MÖ 600’den beri, orada yok. Yani aradan 2624 geçmiş. Siyonistler bu gün 2600 yıl önceki bir Mabedin kavgasını yapıyorlar.

Yahudiler aslında hiçbir zaman Kamil bir devlet olamadılar. Bugün de hala meşru bir devlet değiller. İngizlerin bölgeye soktuğu bir Truva atından başka bir şey değil bu yapı! Mısırdan sürüldüler, Kudüs’ten çıkartıldılar, Babil dönüşü de sürgünleri bitmedi, Romalılar döneminde de ne aleme rahat verdiler ne de kendileri rahat yüzü gördüler. Hz. İsa’ya yapmadıkları bırakmadılar. Kendi peygamberlerine iftiralar ettiler, öldürdüler ve öldürüldüler. İspanyadan sürüldüler, Almanya’dan sürüldüler. Kendi aralarında din ve kabile kavgaları hiç bitmedi. Gittikleri yerde rahat durmadılar ve defalarca kırıma uğradılar. Babil sürgününden önce kitabı tahrif ettiler. Üzeyir aleyhisselam, Tevrat’ı yeniden topladı. Bunlar yine tahrif ettiler. Hristiyanlığa Teslisi (Haşa) “Allah’ın oğlu” ve “Rab İsa” kavramını, sokan da bunlar. Başkalarına karşı da zalimce davrandılar.

Katolikliği kuran da hem Yahudi, hem Roma polisi olarak Tarsuslu Saul. Paganizm üzerinden bir İncil okuması ile, Hz. İsa’dan yarım asır sonra Katolizmi kuran da o.

Bakıyoruz, Vatikan’ın içinde Tapınakçıları örgütleyenler bunlar. İsrail’i kuran akıl Angilikan aklı değil mi? Ya da “Tanrıyı kıyamete zorlamak”tan söz eden Siyonist Hristiyanlık aklı Evengelik akıl değil mi? Siyonizm Avrupa’da örgütlenen bir akıl değil mi?

Babil sürgünü 48 ile 70 yıl arasında bir süre sürdü. Yani MÖ 608 - 538 ya da MÖ 586 - 516 tarihleri arasında. Bu sürgün döneminde, Arap Yahudileri, Fars Yahudileri, Kürd Yahudileri yanında yukarı doğru Ermeni ve Hazara , Karay topluluklarının ortaya çıkmalarının başlangıcı olarak kabul edilir.

Bu rakamı esas alırsak, aslında hala kamil bir Yahudi devletinden sözetmek mümkün değil. Babil sürgünü sırasında Yahudilerin Zendüştlük’ten, Mecusilik’ten, Astroloji ve Kehanet geleneğinden büyük ölçüde etkilendikleri ve bölgedeki gelenekleri etkilediği düşünülür.

Yahudiler Perslerin ardından da Helen ve İonia halklarının hakimiyeti altına girdi. Judeo-Grek etkileşimi sonucu Ferisiler ve Saduki’ler diye Yahudilik içinde farklı akımlar ortaya çıktı. MÖ 3.YY’da Helenistik Yahudilik diye bir akım ortaya çıktı. O günkü Tevrat İon halklarının diline çevrildi. O dönemdeki peygamberleri Hz. Hagay, Hz. Zekeriya ve Hz.Malaki idi. Bu dönemde Yahudiler Pers hakimiyetinde idi. Ta ki, Büyük İskender’in bölgeye gelip Persleri yenince, bu defa Yahudiler Mekadon hakimiyetine girdi. İskender ölünce bölgeye İskender’in komutanlarından Selevkos hakim oldu. Helenistik Yahudilerle, Gelenekçi Yahudiler birbirine girince Selevkos imparatoru, Dinde reforme gitti ve bazı Yahudi ibadet ve törenlerini yasakladı. Bunun üzerine Makabiler olarak bilinen Ortodoks Yahudiler Haşmonaim kabilesinin öncülüğünde isyan ederek MÖ 163-63 arasında hüküm süren Haşmonaim kırallığını kurdular. Kral Salome ölünce iki oğlu arasında iç savaş çıktı. İç savaştan kaçan ruhban sınıfın önderlik ettiği halk, Romalıları davet ettiler ve onlara sığındılar.

MÖ 63-MS 400 arasında Roma hakimiyeti dönemi başladı. Makkabi’lerden sonra Romalıların himayesinde kurulan Herod Hanedanlığı giderek Romanın egemenliği altına girdi. MS 66’da bu defa Yahudiler Roma valisine karşı ayaklandılar. İsyanı Titus bastırdı. MS 70’de Romalılar, Mabedi yağmaları, halkı büyük ölçüde kırıma uğrattı, Kudüs girmeleri engellendi, 1000’e yakın köy tamamen tahliye edilerek yakılıp yıkıldı. Direnenler ya öldürüldü ya da esir alınıp köle olarak satıldı. Diaspora, geç Roma, Bizans dönemi devam eder gider.

Yahudilerin 900-1100 yılları civarında Müslümanların hakimiyeti altındaki İspanya'da bir "Altın Çağ" yaşadılar. İspanyadan tehcir edilince İstanbul’a sığındılar. Sonrasını biliyorsunuz zaten. Ama pek bilinmeyen bir husus, İspanya Yahudilerinin Meymonedes üzerinden “İslamiyat” etkisi altında kalmaları. Meymonedes Muhiddin-i Arabi’nin etkisinde kalarak, onun Kur’an-ı Kerimi yorumlama tekniğini Tevrat’a uygulayarak Sofistik bir yorumla Kabbala’yı yazdı. Bu etki zaman içinde Batıyı, İran’ı ve bazı İslam topluluklarını yakından etkiledi. Herkes “İsrailiyat”ı bilir ama, “”İslamiyat etkisi” bilinmez. Batıdaki Rönesans üzerinde de bu etkiden sözetmek mümkün. Müsteşrikleri biliriz ama, Mustağrib bizde fazla bilinmez. Daha doğrusu o yönümüz eksik.

Tekrar biraz geriye gidecek olursak 2.Mabed Batı Roma İmparotoluğuna bağlı Kral Herod döneminde yapıldı. Mabedin inşasına MÖ 20/MÖ 19 yıllarında başladı ve 1-2 yılda Mabed bölümü tamamlansa da diğer sosyal tesislerinin inşası uzun sürdü Daha önce belirttiğimiz gibi MS 66’da Roma yönetimine isyan eden Zealot'ların isyan sonrasında tapınak Titus tarafından MS 70 yılında büyük ölçüde yıktırıldı. Yahudilerin MS 132-135 yılları arasında Simon bar Kohba önderliğinde çıkardığı isyanı bastıran Romalılar tapınağın kalan kısımlarını da yıktılar

Süleyman Mabedi'nden sadece Herod’un yaptırdığı Batı duvarı/Ağlama duvarı günümüze gelebilmiştir. Mabedin yıkılışından sonra Yahudilik’te ibadet yeri olarak Sinagog ortaya çıkmıştır. Bir İslam mabedi olan Kubbetü's-Sahra buraya 7. yüzyıl sonlarında inşa edilmiştir. Kudüs bizim için İsra’nın gerçekleştiği yerdir. İlk kıblemizdir. Bütün peygamberler Müslümandır ve hepsi de bizim peygamberlerimizdir. Allah’ın muvahhid’lere vadini kendi ırkına tahsis edilmiş gibi yorumlayıp ırklarını kutsayanların tarihi böyle. Haçlı seferlerine ya da Kudüs’ün fethine fazla girmedim, yazı uzuyor çünkü.

Bugünkü Yahudiler, hiçbir zaman gerçek, kamil anlamda var olamayan devletlerinden söz ediyorlar. Hz. Musa’ya ihanet edip lanetlenen bunlar değil mi? MÖ 1000'lerde Kudüs'ü fethedip, burayı imar ederek Yahudi toplumunun başkenti yapan Hz. Davud’un peygamberliğini bile inkar edenler bunlar değil mi? Kısa süreli iktidarları bile hüsranla sonuçlanmış, büyük kırımlara, sürgünlere uğramış bir halktan söz ediyoruz. Onlar Hz. Süleyman’ın mabedini yapan bukağılı Şeytanların peşine düşüp, peygamberlerinin peşinden ayrılıp kehanetlerini din edindiler.

2024 itibarı ile kendi tarihlerini 5784 olarak ilan etseler de Toplam hükümranlık tarihleri Osmanlının tarihi kadar bile değil. Bugün bir insan ömrü kadar bile sürmeyeceği anlaşılan devletleri de böyle bir devlet. Arkalarında kan ve gözyaşı bırakarak , belki de son kez devletsiz kalacak ve hayatta kalanlar Diasporada hayatlarını sürdürmek zorunda kalacaklar.

Hz. Musa’nın, Hz. Davud’un, Hz. Süleyman’ın, Hz. İsa’nın gerçek varisleri, ümmeti biziz. Onlara selam olsun. Millet-i İbrahim’in ehline ve ashabına da!

selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 317 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar