Hasan Karakaya
Yargıda hafıza yorgunluğu mu başladı?
Öncelikle, "CHP"ye müjdeler olsun" diyerek başlamak istiyorum yazıma... Gerçekten de, CHP"lilere müjdeler olsun... Öyle ya; bundan böyle Ankara"dan kalkıp, taa Erzurum"lara kadar giderek, "tutuklu savcı ve komutanları ziyaret etmek" zorunda kalmayacaklar... Hem "para"dan tasarruf edecekler, hem de "Öğleden Sonra Muhalefeti" yapmaya daha çok zaman ayıracaklar... En azından "rahat"ları bozulmayacak!.. Yumuşacık koltuklara oturup, "gazete"leri önlerine almak, haberler doğrultusunda "demeç" patlatıp "rahat muhalefet" yapmak varken, kalkıp Erzurum"a gitmek, zor işti vesselâm... İyi oldu... Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ve Ergenekon tutuklusu Albay Recep Gençoğlu"nun İstanbul"a getirilip, "tutukluluk"larını "Silivri Cezaevi"nde geçirmelerine karar verildi de, CHP"liler büyük bir "zahmet"ten kurtuldular... Yatsınlar-kalksınlar da "İstanbul savcıları"na dua etsinler!.. Eğer onlar "dosya"ları istemeseydi, Cihaner ve Gençoğlu Erzurum"da tutuklu kalmaya devam eder, CHP"liler de, sürekli "destek" için Erzurum"a gitmek zorunda kalırlardı... Tıpkı, bir zamanlar da, "Van YYÜ Rektörü Yücel Aşkın"a destek" için Van"ı "su yolu" yaptıkları gibi!..
Sözün özü;
"CHP"lilere müjdeler olsun!"
Kurtuldular zahmetten!..
16 AY ÖNCE NERELERDEYDİNİZ?
CHP"lilere bu "müjde"yi verdikten sonra, artık "gündem"e geçebiliriz... Ne var gündemde?.. Elbette "Yargıya HSYK darbesi" etrafında yapılan tartışmalar var.
Malûm, "yorum"ların odak noktasında; "Bir savcı, bir Başsavcı"yı nasıl sorgulayabilir, onun tutuklanmasını nasıl isteyebilir?" şeklinde son derece "sığ" ve "sığırca" yapılan değerlendirmeler var!..
Daha önce söyledik, yine söyleyelim:
Bu yönde kalem oynatanların asıl amacı "Başsavcı İlhan Cihaner"i savunmak" değil, soruşturmanın hedefindeki "3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk"i kurtarmaya çalışmak"tır!..
Eğer "asıl amaç" bu olmasa;
"Asım Korkut"tan n"aaber?" diye sorarım!..
Öyle ya;
Bundan 16 ay önce, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan Asım Korkut da, yine bir "savcı" tarafından, yani Murat Gök tarafından gözaltına alınıp sorgulanmış, aynı savcı tarafından "tutuklanması talebiyle" mahkemeye sevkedilmiş ve "ilk duruşma"sına kadar tutuklu kalmıştı!..
Dikkatinizi çekerim;
Hakim Asım Korkut"u "soruşturan" ve "sorgulayan" da bir "savcı"ydı!..
Evet, Savcı Murat Gök idi...
Peki, "Hakimi sorgulama" yetkisi olan bir savcı, bir "Başsavcı"yı sorgulayamaz mı?..
Dahasını da söyleyelim;
Bir Başsavcı, yani Yargıtay Başsavcısı; meselâ "Başbakan, bakanlar, milletvekilleri ve yöneticiler"in bulunduğu "iktidar partisi" hakkında "soruşturma" yapıp, "kapatma dâvâsı" açabiliyorken, bir başka savcı, Erzincan"daki "Başsavcı" hakkında niye "soruşturma" açamasın ki?!?..
Ne yani, onlar "layüsel" mi?..
Onların "dokunulmazlığı" mı var?..
ASIM KORKUT"UN HAKLI İSYANI!
Olayı kısaca hatırlatalım:
"İzmir"de rüşvet karşılığı tahliye kararı verdiği iddiasıyla tutuklanan ve ilk duruşmada tahliye olan 10"uncu Ağır Ceza Mahkemesi eski Başkanı Hakim Asım Korkut; "ilk derece mahkeme" sıfatıyla yargılandığı Yargıtay 5"inci Ceza Dairesi"nde, "Rüşvete teşebbüs" suçundan 10 ay hapis cezasına çarptırılmış, ancak hükmün açıklanması ertelenmişti..."
İşte bu hakim, dün İzmir Adliyesi önündeydi ve gazetecilere diyordu ki;
"Başsavcı İlhan Cihaner"in maruz kaldığı muamelenin aynısı, 16 ay önce de bana yapılmıştı... O zaman ses çıkarmayanların şimdi hak-hukuk adına konuşmalarını samimi bulmuyorum!"
Asım Korkut haklı... Gördüğünüz gibi; "çifte standarta isyan" ediyor ki, diyecek söz yok!..
Hem "HSYK üyeleri"ne isyan ediyor, hem "İlhan Cihaner"e sahip çıkmak" için kalem oynatanlara!.. "Samimi değilsiniz" diyor!.. Doğru ya... Eğer samimi olsalardı, zamanında Asım Korkut"a da sahip çıkarlardı!..
Meselâ HSYK... Erzurum Savcısı Osman Şanal ve diğer 3 savcının "yetkilerini" ellerinden alırken, 16 ay önce Murat Gök"ü niye görmezden geldi?..
Ne yani; "rüşvet karşılığı tahliye" kararı veren bir hakimin yaptığı "suç"tur da, "Ergenekon zanlısı" olmak suç değil midir?.. Acaba, "Ergenekoncuların ayrıcalığı" mı var?..
Ama dedik ya;
"Asıl amaç" bu değil!..
İlhan Cihaner"in sorgulanması, tutuklanması ve hapse atılması, aslında kimsenin umurunda değil!.. Asıl amaç, "soruşturma"nın ucunun uzandığı Org. Saldıray Berk"i kurtarmak!..
Gerçi, onu da kurtaramayacaklar ya!..
Erzurum"a ifade vermeye gitmeyen Org. Berk, sonunda tıpış tıpış İstanbul"a gelecek ve "Ergenekon savcıları"na ifade verecek!..
KENDİ KARARLARINI ÇİĞNEDİLER!
Sizlerin de farkedebileceği gibi;
Olay, tek boyutlu değil!..
Olayın bir boyutunda "HSYK"nın darbesi" var... Diğer boyutunda da "Yargıtay Başkanı" var!.. Aslında, bu son olayla, her iki kurum da "suçüstü" yakalandı!..
HSYK, "yetki gaspı" yaparak, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker de; "verdikleri kararın 180 derece tersine bir demeç" vererek!..
"HSYK"nın çifte standardı"nı anlattık.
Gelelim Hasan Gerçeker"in sözlerine...
"Osman Şanal ve arkadaşları"nın yetkilerini ellerinden aldığı için HSYK"nın kararına "destek" verip, üstelik de "Osman Şanal yetkisini aşarak, İlhan Cihaner hakkında soruşturma yapmıştır" diyen Hasan Gerçeker, herhalde "hafıza yorgunluğu" yaşıyor olmalı ki; aynı Yargıtay"ın, bundan 16 ay önce, Hakim Asım Korkut"u gözaltına aldırıp sorgulayan Savcı Murat Gök"ü de aklayan şu kararı vermişti:
"CMK 250. madde kapsamına giren suçlarda, soruşturma, yetkili Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır... Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile, Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır."
Yani... Savcı Murat Gök ne kadar "doğru bir iş" yapmışsa, Savcı Osman Şanal ve arkadaşlarının yaptıkları iş de "doğru"dur!..
"Yetki"lerini kullanmışlardır!..
Fakaaattt... Savcı Osman Şanal ve arkadaşları "kırmızı çizgi"yi aşmışlar, "Org. Saldıray Berk"e dokunmaya" kalkmışlardır!..
Evet, "cıss" işlere yeltenmişlerdir!..
O halde, alın "yetki"lerini!!!..
Bütün mesele budur efendim!..
Mesele, "komutanı kurtarmak"tır!..
SALDIRAY BERK NİYE DİRENİYOR?
Yalnız, ben, bu "kurtarma" işinde de "çifte standart" uygulandığını düşünüyorum.
Gerek HSYK"nın, gerek onlara destek veren Yargıtay ve Danıştay"ın, hem de "kendi karar ve uygulamalarını" paspas gibi çiğneme pahasına, Org. Saldıray Berk için niye bu kadar "koruma ve kollama" çabası içine girdiklerini anlayamıyorum!.. "Pis kokular"ın etrafa yayılmasından mı endişe ettiler, yoksa "işin içinde başka işler" mi var?..
Ya Saldıray Berk"in "direnme"sine ne demeli?..
"Çiğ" yedi de karnı mı ağrıyor, yoksa bir "yara"sı olduğu için mi gocunuyor?..
Niye "ifade" vermeye gitmiyor?..
İfadeye çağrıldığında, niye "20 araçlık konvoyla gözdağı" vermeye kalkıyor?..
Öyle ya;
"Suçu" yoksa, gider, verir ifadesini!..
Hele hatırlayın, daha 3 gün önce, yani 17 Şubat"ta hem de "muvazzaf" olmalarına rağmen "2 amiral" gitti İzmir Adliyesi"ne ve "19 saat" boyunca, tam "270 sayfa" tutan ifade verdiler!..
Malûm, gazeteler şöyle vermişti haberi:
"Ergenekon soruşturması kapsamında ilk kez muvazzaf iki amiral, "şüpheli" sıfatıyla İzmir"de saatlerce ifade verdi ve geceyi adliyede geçirdi.
Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç ve Foça Çıkarma Gemileri Komutanı Tuğamiral Mehmet Fatih Ilgar, önceki gün saat 10.00"da özel plakalı, camları koyu renkli araçla İzmir Adliyesi"ne geldi. Araç, hiç bekletilmeden adliye içindeki özel bölüme girdi.
Amiraller burada Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcıvekili Mehmet Doğar ve Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Faruk Çalışkan"a ifade vermeye başladı.
İfadeleri tamamlanan iki komutan, saat 04.45"te adliyeden, sabah geldikleri sivil plakalı, siyah camla kaplı Mercedes marka minibüsle ayrıldı.
Adliye"de yaklaşık 19 saat kalan komutanlara dışarıdan yemek getirildi, ifadeleri alınırken de sık sık çay ikram edildi."
Şunu demeye çalışıyorum:
"Komutan"sa, bunlar da komutan!..
"Kendilerine güveniyor" olmalılar ki, gittiler, verdiler ifadelerini!.. Peki, 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk niye direnç gösteriyor?..
"Çiğ" mi yedi, "yara"sı mı var?..
Yoksa, yaptığı işlerin "savunulacak bir tarafı" mı yok?..
Neyse... İstanbul"a gelince öğreniriz!.. Tıpkı; HSYK, Yargıtay ve Danıştay"daki "çifte standart"ları görüp, öğrendiğimiz gibi!..
Bugünlük bu kadar!..
============
TÜSİAD"a sitem
Bilirsiniz, Ziya Paşa"nın; "Ayinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz" diye bir sözü vardır ve çok doğrudur...
Çünkü, "lâf" söylemeye gelince "mangalda kül bırakmayan" nice insan vardır ki, "iş" yapmaya gelince yerinden kımıldamaz!..
Onun içindir ki, Ziya Paşa, kişiyi yansıtan "ayna"nın; "lâf" değil, "iş" olduğunu söylemiştir.
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan"ın "sitem"lerini duyunca, Ziya Paşa"nın beyti geliverdi aklıma... Yusuf Ziya Özcan; "meslek lisesi, memleket meselesi" şeklinde kampanyalar açan TÜSİAD"a sitem etmiş ve "Bu kampanyaları açanları, katsayı adaletsizliğini kaldırma çabalarımız esnasında maalesef yanımızda göremedik" demiş...
Gerçi, yeni TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner hanımefendi, bir nebze değindi bu konuya ama, demek ki yeterli bulunmamış!..
Ümit Hanım, eğer biraz daha "yüksek sesle" konuşup "YÖK"e destek" verirse, hem gençlere "ümit" verir, hem de kampanyalarında "samimi" olduklarını gösterir!..
Zira, Sayın Yusuf Ziya Özcan"ın, "hukuk mücadelesi" verdiği şu günlerde, böyle bir desteğe ihtiyacı var.
Bu destek verilmeli ki, kampanyanın "lâf ola beri gele" ve "dostlar alışverişte görsün" kabilinden dandik bir kampanya olmadığı görülsün!..