Bülent Arınç yanılıyor

Yeni Şafak, 24 Temmuz 2007: "Başbakan Erdoğan ve arkadaşları, kazandıkları muazzam seçim zaferini iyi okumalılar. Bu, her şeyden önce, faşizan dayatmalara karşı toplumsal iradenin zaferi. Zaferi 'murdar' etmemek için toplumsal iradenin gereğini mutlaka yapmak lazım."

Yeni Şafak, 7 Ağustos 2007:

"Milli irade 22 Temmuz'da müthiş bir mevzi kazandı, oligarşi ağır bir darbe yedi. Memlekette yepyeni bir atmosfer oluştu. Bu atmosfer korunmalı ve ondan azami derecede istifade edilmeli. 'Deniz Baykal ne diyorsa o!' veya 'Cunta ne diyorsa o!' anlamına gelen yersiz, anlamsız, akıl almaz 'uzlaşma' muhabbetine bir an evvel son verilmezse eski atmosfere geri dönebiliriz. Mağlup olduğu halde muzaffer muamelesi gören oligarşi, yerden göğe kadar haksız olduğu yerde yine zeytinyağı gibi üste çıkmaya yeltenebilir."


* * *
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 'Yeni anayasa yapmak bu meclise yakışırdı, ne yazık ki fırsat kaçtı' dediğinde canım sıkılmıştı, ama bu konuda bir yazı yazarak Cumhurbaşkanı'na yüklenmeye elim varmadı.

Elim varmadı, çünkü Cumhurbaşkanı'nın ifade şeklini yanlış ve tehlikeli bulduysam da ne demek istediğini anladım ve ona hak verdim.

22 Temmuz 2007 seçimleriyle oluşan atmosfer, "367" skandalının gölgesi altındaki Anayasa Mahkemesi'nden başlayarak sistemi ıslah etmek için olağanüstü elverişliydi.

Bu fırsatın niçin değerlendirilmediğini, o dillere destan "Sivil Anayasa"nın niçin rafa kaldırıldığını, hiç değilse Anayasa Mahkemesi'yle ilgili doğru dürüst bir düzenlemenin o atmosferde niçin yapılmadığını anlamak mümkün değil.

Büyük bir fırsatın kaçırıldığını kabul etmeliyiz.

Ama yeni bir fırsatın doğduğunu da görmeliyiz.

Yerden mantar gibi biten cuntaların dehşet verici kaos planları ve yüksek yargı organlarının kokuşmuş derin devlet düzenini koruma telaşı öyle alenileşti ki, 27 Mayıs ve 12 Eylül anayasalarıyla kurulan oligarşik düzeni değiştirmek için çok uygun bir vasat oluştu.

Söz konusu olan sadece bir fırsat değil, aynı zamanda kaçınılmaz bir mecburiyettir.

'Kuvvetler ayrılığı', yüksek yargının otokratik tavrı yüzünden yerlerde sürünüyor...

Kuvvetler birbirine girdi, devlette anarşi kol geziyor...

Ayyuka çıkarılan "AK Parti kapatılabilir" söylentisi, anarşiyi besliyor...

Anarşiye son vermek, Meclis'in görevi.

AK Parti, Meclis'teki diğer partilerle uzlaşma arayarak, bulamadığı takdirde de referandum imkânını değerlendirerek, yüksek yargıyı milli iradenin üzerinde sallanıp duran 'Demoklesin Kılıcı' olmaktan çıkaracak ve orduyu da yerli yerine oturtacak anayasa değişikliklerini bir an evvel yapmak mecburiyetinde.


* * *
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Türkiye bir yargıçlar devleti değil bir demokratik hukuk devletidir" diyor.

Yanlış!

Türkiye, son yıllarda demokratik hukuk devleti olma istidadı gösterse de, bir yargıçlar devletidir.

Darbeciler anayasayı hazırlarken bunu böyle öngörmüşlerdir ve olan da budur.

Anayasa Mahkemesi'nin anayasayı çiğnemesine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın düpedüz siyaset yapmasına, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun kanundan almadığı bir yetkiyi kullanmasına bile imkân tanıyan bir anayasadan söz ediyoruz.

Meclis, böyle sorunlarla karşılaştığı zaman mevcut anayasal çerçeve içinde yüksek yargı organlarına bir yaptırım uygulayabiliyor mu?

Uygulayamıyor.

Bitti işte!

Bunun adı yargıçlar devletidir - generaller devletinin diğer adı.

Gerçekle yüzleşmek ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün önceki gün verdiği beyanatta dediği gibi "çok süratli bir yargı reformu" yaparak bu "fasit daire"den, bu "kısır döngü"den çıkmak lazım

Bu yazı toplam 2202 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar