İbrahim Karagül
'Yedi başkent'li dünya ve Türkiye
Bölgemizde, dar alanlarda yoğunlaşan stres ve kriz dalgaları, kafamızı kaldırıp küresel ölçekte eğilimlere, yeni hareketlere ve tartışmalara bakışımızı engelliyor. Oysa bütün bu sorunlar, bizim göremediğimiz, dikkat etmediğimiz o eğilimlerin birer sonucu olarak önümüze geliyor ve bütün enerjimizi alıyor. Öyleyse, sorunu da çözümü de tespit etme yolumuz, öncelikle nasıl bir dünya şekillendiği sorusunun cevabını bulmamıza bağlı.
The Wall Street Journal'da Walter Russell Mead imzalı, "The Myth of America's Decline" imzalı bir yazı yayınlandı. Dünyabülteni'nin çevirisini yayınladığı yazı, Amerika'nın çöküşü efsanesinin yanlışlığı üzerine kurgulanmış. Ancak, bu kanaati beslemek için kullandığı tezler ve göstergeler; on yıldır yoğun biçimde tartıştığımız yeni küresel gerçekler, yükselen güçler ve bazı merkezlerin çöküşüne ilişkin tartışmalarla ilgili ilginç tespitler içeriyor.
Dünyadaki güç dengesinin değiştiği gerçeğinden hareketle, Çin, Hindistan, Türkiye ve Brezilya'nın öne çıktığı, isimlerinin daha sık duyulduğu, Avrupa Birliği'nin durgunlaştığı, genişleme enerjisi kaybettiği, Japonya'nın Asya'da birinciliği Çin'e kaptırdığı not edilen yazıda, bunlardan hareketle ABD'nin gücünün azaldığı varsayımının anlamsızlığı, çöküş söylemlerinin gevezelikten öte bir anlam taşımadığı iddia ediliyor.
Yazara göre bütün bunlar doğru ancak Amerika'nın çökeceği iddiası kesinlikle yanlış. Çünkü ABD kendini yeni şartlara göre yeniden dizayn ediyor. Çöküş değil yeni denge oluşumu bu.
Ona göre çöken ABD değil üçlü eksen. ABD, Avrupa ve Japonya üzerine kurulu üçlü güç dengesi çöküyor, etkisizleşiyor. Dünyanın bu üçlü güç dayanışmasına göre devam edeceği düşünülüyordu. 21. Yüzyıl'da da liberal dünya sistemi bu yapı üzerinde devam edecekti. Soğuk Savaş sonrası düzen bozuldu ve çok daha karmaşık ilişkiler, güç arayışı gündeme geldi.
Hesap tutmadı, üç ortaklı sistem bozuldu. Avrupa ve Japonya her açıdan gücünü kaybetmeye başladı. Mesela Türkiye, Avrupa'dan uzaklaşıp kendi coğrafyasına odaklandı, Avrupa'dan daha etkili bir güç haline geldi. Avrupa Birliği Afrika'yı Çin'e kaptırdı. Yine Çin, bu güçleri Latin Amerika'da da etkisizleştirdi.
Yazar bu tespitlerden sonra durumu şöyle açıklıyor: Amerika halen lider bir oyuncudur ancak üç taraflı değil yedigen/yedi taraflı bir dünyada. Avrupa ve Japonya'ya ek olarak Çin, Hindistan, Brezilya ve Türkiye artık ABD'nin hızlı arama listesinde. Yeni üç taraflı ortaklık yedi ortaklığa dönüştü. Rusya ise tereddüt yaşıyor, pazarlıklar devam ediyor.
Şu sonuç işleniyor: Ortak sayısını artıran ABD hem kendini hem de dünyayı yeniden kuruyor. Türkiye, ortaklık anlamında Avrupa gibi, merkezlerden biri. Oysa, ekonomik krizin niteliği ve çözümsüzlüğü, doğuya kayan ekonomik ve siyasi ağrılık ortaklığa, işbirliğine, konsensusa dayanmıyor. Uyum ve uzlaşmadan çok güçler çatışması yeni düzeni belirliyor. Rusya'nın ve Çin'in, en azından siyasi duruşu, Atlantik merkezli güç ortaklığını zayıflatmaya yönelik. Bu yüzden de dünyanın her köşesinde ekonomik ve siyasi derin bir hesaplaşma yürütülüyor.
ABD'nin, ortak sayısını genişleterek yeni dünyayı inşa edeceğine dair düşünce 1997'lere kadar etkili oldu. Bundan sonra itibar kaybetti ve dünya çok başkentli, çok kutuplu bir arayışa başladı. Türkiye'nin özellikle son on yıllık pozisyon alma çabaları bu okuma üzerine kuruludur.
İşte harita önümüzde. Yedigen ya da daha fazla gücün sahnede olduğu bir paylaşım yaşanıyor. Bence, bu çok başkentliliğin doğal lideri olmayacak. Asya'dan, bölgemizden, Latin Amerika'dan yeni güçler yükselecek. Arap Baharı dediğimiz dalganın sadece Ortadoğu'yu mu sarsacağını sanıyoruz, çok daha geniş coğrafyada etkilerini göreceğiz.
Bu yüzden, İran meselesi de, Suriye meselesi de bu yeni güç arayışının ürünleridir. Haritayı görebilelim ki, sorunun ne olduğunu tespit edebilelim. Ya da ne tür çözümler olabileceğini.
Aksi taktirde kör bir savaşın yakıtı olmanın ötesine geçemeyeceğiz...
yenişafak