Hakan Albayrak
Yeni bir dönemin eşiğindeki DTP'lilere 'resmî söylem' önerisi
Kürt aydın ve siyasetçiler, etnik milliyetçilik temelinde yürütülen söylemlerden süratle kaçınmalı, bölünmeyi çağrıştıracak, çatışmayı körükleyecek ve eski korkuları anımsatacak fotoğraflarda yer almamaya özen göstermeliler. Kan ve gözyaşı acıları büyütüyor. Şiddet ortamına hemen son verilir, harcanan enerji ülkenin birliğini korumak için yoğunlaştırılırsa, Türkiye'de yaşayan herkesin sosyal ve ekonomik refahı artacak, demokrasi alanında reformların önü açılacaktır. Burada dikkat çekilmesi ve üzerinde durulması gereken husus, Türklerin Kürtlerin nezdinde sömürgeci ve despot, Kürtlerinse Türklerin nezdinde bölücü ve barbar olarak görülmesinin, bu tür sıfatları kendinde barındıran Batı emperyalizminin işi olduğudur. Bu bakış açılarında direnmek, Türkiye'yi bölünmeye, Kürtleri ise sömürülmeye götürecek esas neden olacaktır. Her iki toplum arasındaki mevcut karşılıklı duygudaşlık korunabilirse, geçmişte yaşanan acılar ve hatalar unutulup, silah yerine, kardeşliği pekiştirecek demokratik yaklaşımlar desteklenirse, sorunlar kısa zamanda çözüme kavuşturulabilecektir.
Yukarıdaki satırlar bana değil, DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk'a ait. 2007 yılında Radikal gazetesinde yayınlanmıştı. Ben de köşemde iktibas etmiştim bu satırları. Sonra da şöyle demiştim: "Özeleştiride herkes Aysel Tuğluk kadar cesur ve komplekssiz olabilse, devlet de en az DTP kadar olgunlaşma temayülü gösterse, bir orta yol bulup kan ve gözyaşını durduramaz mıyız? Kesinlikle durdurabiliriz."
Köprünün altından çok sular aktı. O kadar ki, bugün artık şöyle demek gerekiyor: "DTP de en az hükümet kadar olgunlaşma temayülü gösterseydi, belki bir orta yol bulup kan ve gözyaşını durdurabilirdik."
Derin devletle hesaplaşma çabalarının önemini gölgelemeye çalışan ve Kürt meselesinin çözümü yolunda atılan adımları besleyeceği yerde boğmaya kalkışan DTP'nin varlığı bütün bunlara rağmen umut telkin ediyordu, zira Aysel Tuğluk, Sırrı Sakık ve Ahmet Türk gibi siyasetçilerin temsil ettiği mutedil çizginin DTP'ye er veya geç hakim olması ihtimali vardı. Son zamanlardaki bazı gelişmeler -bilhassa Reşadiye katliamı- üzerine başlayan tartışmalar bu ihtimali kuvvetlendirmişti. PKK tabanının bile "Bu PKK ne yapıyor yahu?" diye sormaya başladığı ve DTP'deki "güvercinler"in elini güçlendirdiği bir 'kırılma süreci' yaşanıyordu. Anayasa Mahkemesi, bunun önüne geçti.
Şimdi ne olacak? DTP'liler, 'Madem öyle, gel böyle!' deyip, Emine Ayna şahinliğinin dibini mi bulacaklar? Yoksa, sisteme karşı şahinliğin bazen güvercinlikten geçtiğini nihayet idrak edip, hükümetin başlattığı demokratik açılım sürecini belki yetersiz ve yavaş bulmakla beraber umutla takip eden Diyarbakırlıların, Hakkarililerin, Dersimlilerin beklentilerine tercüman olmayı ve bu süreçte yapıcı bir rol oynamayı mı seçecekler?
Aysel Tuğluk'un iki sene önce yazdığı o yazıdaki şu ifadeler, yeni bir dönemin eşiğindeki DTP'liler tarafından 'resmi söylem' olarak benimsense ne güzel olur:
"Kürt aydın ve siyasetçiler (ve tabii ki Türk aydın ve siyasetçiler HA)" çatışmayı körükleyecek ve eski korkuları anımsatacak fotoğraflarda yer almamaya özen göstermeliler."
"Şiddet ortamına hemen son verilir(se)" demokrasi alanında reformların önü açılacaktır."
""silah yerine, kardeşliği pekiştirecek demokratik yaklaşımlar desteklenirse, sorunlar kısa zamanda çözüme kavuşturulabilecektir."
Sadece DTP'liler değil, CHP'liler, MHP'liler ve Türk Silahlı Kuvvetleri de böyle konuşmayı öğrenmeli.