Abdurrahman Dilipak
Yeni Parti
Bu “Yeni Parti” tartışması bana pek mantıklı gelmiyor. “AK Parti” de farklı bir tecrübe değil mi idi! “Has Parti” de öyle. SP varken, Erbakan’ın oğlu “Yeniden Refah”ı kurmadı mı! Esat Coşan Erbakan’ın danışmanlığını yaptı bir dönem. Sonra vefatının ardından oğlu “Sağduyu Partisi”ni kurdu!. Bu işi evliliğe benzetecek olursak, bizde “Katolik nikahı” diye bir şey yok! Boşanır, boşananlar, başka biri ile de evlilik kurabilir. Tefrika farklı olmak değil, farklılığı düşmanlığa dönüştürmekle ortaya çıkan.. Hasan-el Basri’nin sözünü hatırlayın: “An itazile Vasıl b. Ata”. Mutezile Cami içinde doğdu. Onlar Caminin öteki köşesinde bir ders halkası oluşturdular. Aralarında istişare ve müşavere kopup, iş cami içinde ya da dışında yaka tutmaya gelince olan olur! İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin talebeleri İmam-ı Yusuf ve İmam-ı Muhammed hocalarına itiraz edince, İmamı Azam onları yanından uzaklaştırmadı. Aksine kendine bir mesele sorulduğunda, “ben böyle düşünüyorum ama, talebelerim İmam-ı Muhammed ve Yusuf benim gibi düşünmüyor. Siz bir de onlarla konuşun ve kararınızı sonra verin” diyen benim mezheb imamım kendine gelenleri talebelerine yönlendirdi. Tayyib Erdoğan bugün, dün kendi yaptığı işe benzer bir durumla imtihan oluyor. “Dün dündür, bugün bugün” olmaz. Artık 2’li koalisyonla %50 barajı aşılamaz. AK Parti’de bir çözülme yaşanırsa bugün MHP ile kurulan ittifakla da bu barajı aşamaz. “Kimse gitmesin” demekle olmuyor bu iş. Şimdi Bakanlıkların yeniden teşkili sözkonusu. Bakanlıktan alacağın birini almak o kadar kolay değil. AK Parti oylarında bir erime var. Bu değişim geciktikçe de erime devam ediyor. Ama görevden alırsan, şu kadar kişiyle gitme ihtimali de var. Gidip karşınıza geçme ihtimali de var. Görevden aldınız, yerine kimi getireceksiniz. Bir makama bir düzine adam talip. Birini getireceksin, geri kalanı küsüp gidebilir. Kolay değil. Bütün bunlar bir birikim oluşturuyor. Siz güçlü iken kimse sesini çıkaramıyor. Hem makamından ya da beklentilerinden, imtiyazlı konumundan mahrum olmak istemiyor, hem de hesap sorulmasından korkuyor. Bünye zayıflamaya başladı mı, birileri gizlediği düşüncelerini dillendirmeye başlar. Bu işler her yerde ve her zaman böyledir. Sonra ayrışma, küsme ve kopuş. Geçen gün yazdım, siyaset “sorun çözme sanatı”dır aslında. Sonunda size oy versin vermesin, bütün bir toplumu, ülke halkını yönetme iddiasındasınız, herkesle, her görüşten insanla yüzleşmeniz gerekir. Komşularınız, diğer ülkelerle ilişkileriniz de böyle değil mi! Dün Soylu parti lideri iken ne diyordu, bugün Soylu nerede. Numan Kurtulmuş, dün ne diyordu, bugün nerede! MHP ile dün aranız nasıldı, bugün nasıl. F. Gülen’le dün kol kola idiniz bugün kanlı bıçaklı. Dün Ulusalcı - BÇG’liler ile kanlı bıçaklı idiniz, bugün durum ne! Bakın insanlar da değişir. Yanlış yaparken doğruyu da bulabilir. Doğru iken sapıtabilir de! Adalet, ehliyet ve dürüstlük konusunda hemen herkesle ortak bir zeminde buluşmak mümkün. AK Parti, yeni bir parti kurulmasın istiyorsa, yeni partiye gidecek olanların talep ve eleştirilerine cevap verecek yeni bir anlayış ve yaklaşım için düğmeye basması gerek. Elbette herkesin her istediği olacak değil. Taleplerin ne olduğuna bakmak gerek. Dine, ahlaka, hukuka aykırı değilse müzakere edip ortak bir zeminde buluşulabilmeli. Değilse yine de ayrılık olabilir. Sonunda millet hakem olacaktır. Kadronuza, programınıza bakacak. Oy dağılımına bakacak. Sonucuna da katlanacak. Hayır ya da şer, her şey “Allah’ın iradesi” içindedir. Biz “Allah’ın rızası”na talib olalım. Beşeri-dünyevi olan her şey gelip geçicidir. Bu bir imtihandır. Birileri bu işlerle imtihan olacak. Birileri nasıl Cennete ya da Cehenneme gidecek, bu ilişkilerle şekillenecek. Kimse kendini merkeze almamalı. “Ben, benim ailem, benim dinim, benim mezhebim, benim tarikatım, benim partim, benim şeyhim”, bunlar “mikro faşizm”dir. Aslolan “Allah’ın dini”ne, Hak’ka dönmektir. Geri kalan istişare ve şûra ile hükmetmektir. Siyaset vekalet müessesesidir. Topluma bir şey dayatmak, “İlahlık ve Rablik” taslamaktır. Bu anlamda ne devlet büyükleri ve ne de din büyükleri bizim İlahımız ve Rabbimiz değildir. Rabbimiz Allah’tır! Kadere, rızga ve ecele hükmeden O’dur! Kimse kimsenin “kader”i, “rızg”ı ve “ecel”i üzerinden tasarruf sahibi değildir. Bu işler o hale geldi ki, Allah’ın emrine uymazsan Haram, Resulün sünnetine uymazsan Mekruh, benim gibi düşünmezsen Dinden çıkarsın! Bu işler böyle gitmez. Herkes kendi nefsinden çok emin! “Beni bana bırakma Rabbim” diye dua eden insanlardan “bana kimse karışamaz” diyen nesillere nasıl geldik. Hani Mevlana ihtifallerinde “Gel, ne olursan ol yine gel, bu dergah umutsuzlar dergahı değildir, tevbeni bin kere kırmış olsan yine gel” derken, nasıl birbirimize sırtımızı dönüverdik! Hz. Hamza’yı öldüren bile affedildi. Hz. Ömer Peygamberimizi öldürmeye geliyordu, sonra ne oldu. Hz. Yusuf kardeşlerini affetti. Peygamberimiz veda haccı hutbesinde, Taif halkı ile ilgili olarak, “Kardeşim Yusuf’un kardeşlerine söylediği gibi söylüyorum” diyordu. Biri ötekinin çizgisine gelmeyecek. Hepimiz Hak’da buluşacağız. Zaten Hak’da anlaşıyorsun, herkes kendi yoluna gidecektir. Eğer Hak da buluşacaksak o zaman inatlaşmak niye. Niye özür dileyemiyoruz. FETÖ’cüler, BÇG’liler, MHP ile bir araya gelinebiliyorsa, bugün küstüklerimizle de yarın yine bir araya gelinebilir. O zaman birbirimizin yüzüne bakamaz hale gelmeyelim. Birbirimize böylesine zarar vermeyelim. Zaten artık 2’li koalisyon dönemi bitti. CHP, HDP ve İyi Parti ile ortak, AK Parti MHP’nin dışında yeni bir siyasi ortak daha bulmalı. Kendinden gidecek olan varsa yarın yine beraber olamayacaklarsa kim kimle birlik olacak. Birbirimizi affetmeden, Allah bizi affetmeyecek. Unutmayalım, “Tefrika girmeden bir millete düşman giremez, toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” Ama dini “Cemaat” dediğiniz yapıların hali malum. Din adına bile birlik sağlanamıyorsa siyaset gibi rasyonal, pragmatik menfaat ilişkilerinin öne çıktığı bir alemde birlik çok daha zordur. Birliğini korumak istiyorsanız, adalet, barış ve hürriyeti garanti altına alın. Ehliyet ve liyakat öne geçsin, rüşvet ve torpile geçit vermeyin, Hakkı merkeze alın. Yüzünüzü halka dönün. O zaman kovsanız da gitmezler. Değilse bağlasanız da durmazlar. Benden söylemesi. Selâm ve dua ile. NOT: 25 Mayıs 2019 tarihli “Bekleyin daha neler olacak” başlıklı yazımdaki, “Sözünü edeceğim toplantı, işte bu olayların yaşanmakta olduğu bir zaman diliminde, 10 Mayıs 2010’da yapılıyor. Toplantıya Ekrem Dumanlı Zaman gazetesinden üç arkadaşı katılıyor. İddiaya göre toplantıda Hüsamettin Özkan da var, Mustafa Sarıgül de. Erdoğan Toprak da var, Aydın Ayaydın da. Herhalde otel sahibinin de bu toplantıdan haberi olmuştur. Özkan daha sonra Aydın Doğan’a bilgi vermiş” ifadesi ile ilgili Hüsamettin Özkan bir açıklama gönderdi ve şöyle dedi: “Böyle bir toplantının yapılıp yapılmadığını elbette bilmiyorum. Ama şundan eminim ki, ben böyle bir toplantıya hiçbir şekilde katılmış değilim.” Ben iddia sahibi değilim. İddia doğru olmadığına göre yazımı bu açıklama ışığında tavzih ederim.