Abdurrahman Dilipak
Yeni sendikacılık ve..
Evet, bizim sendikalarımızın şimdiden Korona sonrası için hazırlıklarına başlaması gerek.
Bakın emeğin bir maliyeti yok artık. Bu kadar öğretmeni ne yapacağız. Asker-Polise de gerek yok. Tanımlanmış her işi Humonaidler yapacak. İHA’ları çok sevdik, iyi işte insansız otomobiller de geliyor. Sorun şu: Şoförleri ne yapacağız?. Para bildiğimiz para olmayacak. Emeğin maliyeti yok gibi bir şey, enerjinin de. Üretimi robotlar yapacak. Robotları da robotlar yapacak.
Okula gerek yok, öğretmene de gerek yok.. Birçok şeyi öğrenmeye gerek yok. Öğrenmeniz gerekeni de beyne kayıt yapabileceksiniz. Peki bu kadar öğretmeni ne yapacağız.
HAK-İŞ ve Memur-Sen’deki kardeşlerime çağrı yapıyorum, bu durumda ne yapacağız!?. Bu kadar işçiyi, memuru ne yapacağız?. Asıl soru bu, cevabını arayan soru bu.
TOBB bu konuda ne düşünüyor. Üretim ve pazarlama ayrı bir konu. Tarlada da robotlar çalışacak, sanayide de. Her şey hızla insansızlaşacak, o zaman bu kadar insana ne gerek var? Buna cevabımız ne olacak? Diyanet, Cemaat, Akademi bu konuda ne yapıyor. Yeni dönemin Diyaneti, İlimi, Sanatı, Siyaseti, Felsefi, Hukuku, Ahlakı, Yasaması, Yürütmesi, Yargısı nasıl olacak? Eski şirket yapılarını unutun. Kooperatifçilik, Kolektif üretim ve global bir network sözkonusu. Tarım, Üretim, Tüketim, İnşaat Kooperatifi, Finansal Enstrümanlar Kooperatifi, Entelektüel Mülkiyet Hakları Kooperatifi, “Ulus devlet”lerin sonu. “Uluslararası Düzen”in sonu!, O bildik media ve STK’ların sonu! Paranın, bankacılık sisteminin, klasik borsacılığın, sigorta sisteminin sonu! Yeni düzeni kim ya da kimler kuracak, nasıl kuracak! Ne bildiğimiz sınırlar, ne bildiğimiz rejimler, ne de bildiğimiz iktidar yapıları kalacak! Faşizm, Sosyalizm, Kapitalizm’in sonu. Yıllardır yazıp durdum, “19 YY sonunda, savaş yıllarında, Kapitalizmin, Komünizmin, Faşizmin gölgesinde oluşan kavram ve kurumlarla 21.YY’ı açıklayamazsınız.
Her gördüğümde, Memur-Sen, HAK-İŞ’deki arkadaşlara kurulmakta olan yeni dünyada yerimizin ne olacağı konusunda sorular sordum, onları gelmekte olan Dijital Devrim konusunda uyardım durdum ama, herkes o günün sorunlarına çözüm arayışı içinde günlerimizi geçirdik.
E-Belediye, E-Devlet’den bir türlü E-Demokrasi’ye geçemedik. Sosyal Metrik Sistemi anlayamadık. Troller, sipariş usulü çalışan kamuoyu şirketlerinin istatistikleri ile oyalandık kaldık. Henüz proje aşamasındaki bir ürünün, üretildikten sonra, hangi ülkede kimler tarafından satın alınacağının hesabı yapan “Yapay zeka”yı anlayamadık. Peki SİAD’larımız böyle bir geleceğe ne kadar hazır?. Ya da bu tür senaryolar için altyapımız ne durumda? Söyleye söyleye dilimde tüy bitti, Milli Bilgi Merkezimiz yok. Süper bilgisayarımız yok, Milli yazılım güvenlik sistemimiz, işletim sistemimiz, arama motorumuz, sosyal mediamız yok. HW ve SW alanında büyük ölçüde dışa bağımlıyız. Birileri ithal ikamesi ile bu işi götüreceklerini sandı. Yok işte, yok! Olmuyor.
Tarımda ve sağlıkta, ihale ve ithalat yöntemi ile nihai tüketiciye hizmet üretmeye çalışıyoruz. Mal ve hizmet ihracında teknoloji, ara malzemelerin çoğu yabancı ve sipariş usulü çalışıyoruz.
Sürekli memur alıyoruz. Daha fazla istihdam için çalışıyoruz. Emek yoğun alanlara yatırım yapıyoruz. Peki bu bugün gelinen noktada doğru bir tercih mi? Toplum bu yeni duruma, yeni düzene hazır mı? Bu konuda bir zihniyet devrimine hazır mıyız. Cami hazır mı, cemaat hazır mı? Sokaktaki insanlar hazır mı? Media neden söz ediyor, dizi filmler, romanlar ya da siyasi tartışmalardan bu anlamda sadra şifa bir şey damıtabilir misiniz? Hâlâ birileri ihale peşinde, köşe kapmaca oynuyor.
Bakın mikrop içimizde. Sadece komşumuzla sosyal temas mesafesi sorunu yaşamıyoruz. Kendi içimizde siyasi mesafe konusunda halimiz zaten perişan, ülkeyi birbirimizden kurtarmaya çalışıyoruz da, yabancılarla kol kola, sıkı fıkıyız. İç içeyiz. Birbirimizden memleketi kurtaralım derken aslında, üstlerine yıkılacak bir yapının altında kalabileceklerini hiç hesaba katmıyorlar. Bakın, birbirimize rağmen bir zafer kazanamayız. Kim gelirse gelsin, böyle bir zafer yok. Birlikte kazanabileceğimiz tek bir zafer var. Yoksa Barkey’lerin, Rubin’lerin, Makovsky’lerin, Kushner’lerin, Siyonistlerin, Tapınakçılar’ın oyuncağı oluruz. Bu Şeytani oyunda düşman kardeşler, BÇG, FETÖ, PKK’cılar bakarsınız hepsi kol kola girmiş. En güvenilir sandığınız, mahreminizi bilenler ister misiniz onların adamı çıksın. Yani hırsız evin içinde olabilir. Dışarıda kavga eder gibi görünenlerin arkasında birileri birlikte hareket ediyor olabilirler. Düşmanlarınıza karşı tedbirlisinizdir, daha çok dost bildiklerinizden korkun şimdi. Brütüs’lerden korkun. Yüzünüze gülenlerden ve arkanızdan iş çevirenlerden de!
Hepsinden önemlisi, Şeytan taşlarken, Peygambere salavat getirmeyi unutmamak.. “La ilahe” demeden Müslüman olunmaz! Ama “İllallah” demeden de dinsiz kalırsınız!
Resulullah, “Bildiğimi bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz” der bir seferinde. Bir seferinde ise “Ağzınızın tadını kaçıracak ölümü sıkça anınız” der, dünyaya tamah etmemek ve bağlanmamak için.
Şunu hiç aklımızdan çıkarmayalım: Herkesin bir planı varsa, Allah’ın da bir hükmü vardır. “La galibe illallah”. “Hüküm Allah’ındır”. Şimdi, tevbe, dua, aklımızı başımıza toplama; cesaretimizi sabrımızı ve merhametimizi kuşanma zamanıdır! “Ya Rab, bizim ellerimizle cezalandır zalimleri ve bizim ellerimizle yardım et mazlumlara!”
Selâm ve dua ile.