Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yeryüzünde bir cennet

Şeytanın en büyük yalanı bu: Yeryüzünde bir cennet. 2’ncisi, ebedi bir hayat. GENOM ile genetik olarak hayatiyetinizi sürdürebileceksiniz, teorik olarak, zihni olarak ise beyninizin backup’ı alınacak ve genomik anlamda yeni New Cyborg’lara yüklenebilecek. Yeryüzünde bir cennet için ideal nüfus: 500 milyon. Aile karşıtlığı, cinsiyet eşitliği, lezbiyenlik, homoseksüellik tartışmasının arkasında yatan asıl sebeb bu. Ellerini çabuk tutmaları gerek çünki Cyber devrim için sadece 5,5 yılları kaldı. 2025’de yeni dünya düzeni için düğmeye basacaklar. Ve ilk hedef: 2050’ye kadar dünya nüfusunu %50 azaltmak. Bunlara göre sürece müdahale edilmezse, “2050’de dünya nüfusu 9,7 milyar olacak. Birleşmiş Milletler tarafından dünya nüfusuna dair hazırlanan rapora göre 2050 yılında dünyada 9,7 milyar insan yaşayacak. Yüzyılın sonunda ise bu rakamın 11 milyara çıkması bekleniyor.” Şu anki dünya nüfusu 7.722.025.000 olarak tahmin ediliyor. Yani en az 3 milyar 500 milyon insanın dünya ile bağının kopartılması gerek. Yılda yaklaşık 125 milyon kişi doğuyor, 50 milyon kişi de ölüyor. Yani dünyada her yıl 75 milyonluk nüfus artışı sözkonusu. Doğurganlık İslam coğrafyası, Asya ve Afrika’da yüksek. Avrupa’da nüfus eksi veriyor. Varlıklarını göçle koruyorlar. İnsansız araçlar, insanımsı robotlar (Humanoidler), geni ile oynanmış, birden fazla canlının geni kullanılarak üretilmiş insanımsı, az akıllı canlılar (Genomikler) ve bir düzineden daha fazla insanın yaptığını onlardan daha kısa sürede yapan, robotla desteklenmiş ve insan beynini de kullanan sensörlere sahib Cyborg’lar işbaşı yapınca bu kadar insan ne olacak? Asıl soru, sorun bu. Bu teknolojik ilerlemeyi durdurabilecek misiniz! İnsanlar daha uzun ömürlü olacaksa bu nüfus yoğunluğunu nasıl taşıyacak dünya! İklimde 1,2,5 derecelik artışlarda, buzulların erimesi ile dünyanın yaşanabilir, tarım yapılabilir alanları büyük ölçüde azalacak. Anadolu en güvenli yerlerden biri. Yaşanabilir iklim kuşağı ve bazı coğrafyalarda coğrafi öbeklerde bu kadar insanı barındırmak mümkün olmayacağına göre, ne yapmak gerek. Artık filmlerde, romanlarda bu konu tartışılıyor. Birileri çözümü bulmuş: Kısırlaştırma. Araçlar, gıda, ilaç, kozmetik, spor, eğlence sektörü, yaşam tarzında değişiklik, Kültürel reformasyonla, aile yerine birlikte yaşamanın yaygınlaştırılması, cinsel eşitlikle kadının daha fazla çalışma alanına çekilmesi. Bu enstrümanlar kullanılarak aslında daha şu anda hedeflerine %70 oranında yaklaşmış durumdalar. İstanbul sözleşmesi CEDAW işte bunun için var. O sportif danslarla, kadınların fit olmasını destekleyen sporlar, kan dolaşımını yavaşlatan dar giysiler bunun için moda. Dinlediğiniz müzikler, izlediğiniz dizelerde doğrudan ve subliminal yoldan bu mesajlar veriliyor. Hele o arka cebinize koyduğunuz cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgalar, çocuksuz toplumun önemli bir aracı. O sezaryenle doğum planları, hepsi bu planın bir parçası. Siyaset, basın, sağlık, piyasa bu komploya hizmet ediyor. Bu tarihin en büyük komplosu olarak önümüze çıkıyor. Nüfusun yarısı kısırlaştırma operasyonu ile eritilecek ve yeni doğumlar bir şekilde engellenerek, dünya nüfusu eksiye çekilecek. Kadın dernekleri ve cinsiyet konusunu gündem yapan dernekler biraz da bu konuya eğilseler. Bunların hemen hemen hepsi bu senaryonun içimizdeki ajanları, misyonerleri gibi faaliyet gösteriyor. Yakın gelecekte ötenazi, intihar ve ceza olarak kısırlaştırmayı yasalaştırmak için düğmeye basacaklar. Mesela, hamile kadınlar 3 aylıkken muayene olacak ve genetik risk ya da sakat doğum riski, anne sağlığı için risk oluşturan anamoliler tesbit edilirse, çocuk izale edilecek. Kabul etmezseniz sigorta kapsamında değilsiniz, siz ve çocuğunuz. Yani çocuk sahibi olmak izne bağlı olacak. Ha! Bu arada kız çocukların sayısında patlama olacak. Bu “tedbir” ve “biyolojik” müdahaleler de önce erkek çocuklarda kayıp riski çok daha yüksek olduğu tesbit edilmiş. Geri kalan nüfusu ne yapacaklar. Biraz geni ile oynanmış kontrollü mikroplarla, belli lokasyonda büyük kırımlar gerçekleştirmek. Hedef ülkelerin dışına yayılması halinde, verilecek ilaçlarla virüse yakalananların kısırlaştırılması, güvenli bölgelerde ise gıda ve diğer ilaçlar üzerinden salgına karşı bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi. Zaten bu maksatla dünyanın gen haritası çıkarılmış durumda. Belli bölgelerde sıcak ve soğuk savaşlar çıkarılabilir.. Afrika ve Asya’da bu savaşları çıkarmak zor değil. Din, mezhep, ideolojik ve politik farklılıklara dayalı, soğuk savaş taktikleri ile çıkarılacak bir terör, 7,5 milyonluk Ruanda’da çeyrek asır önce yaşandığı gibi 3 ayda bir milyon insanın öldürülmesi, 2 milyon insanın yaralanması ve/veya sakat kalması, 3 milyon insanın ülkesini terk etmesi ile sonuçlanabilir. Yani terör bu operasyonun önemli bir ayağı olarak devreye sokulabilir.. Bu şekilde terör örgütleri üzerinden nükleer saldırılar, biyolojik ve kimyasal silah saldırıları gerçekleştirilebilir. Nihai hedef çok açık ve net: 500 milyon nüfus. İlk hedef 2050, 3-3,5 milyar nüfus. Gözümüze İstanbul Sözleşmesini, LBGT’yi çok yaklaştırınca arkasında koskoca, dünya ölçekli bir komployu kaybediyoruz. Hani Nazım der ya “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda / Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında”.. Dünya çapında bir komplonun hedef ülkelerinin en başındayız, bakıyorum, ne devlet bunun farkında, ne belediye. Ne Media, ne STK, ne Diyanet farkında.. Herkes kıyamet savaşını bekliyor. Mehdi gelsin, Mesih gelsin diye bekliyor. Tamam beklemeye devam edin de yeni bir dünya savaşının eşiğindeyiz. Bu siber bir savaştır. Bu bir gen savaşıdır. Bu konuda Meclis ne yapıyor, bakanlıklar, bürokrasi ne yapıyor! Tamam siz savaşmak için Deccal’i beklemeye devam edin, ama bakın bu “Beyaz adam” dün dünyadaki 4 ırktan biri olan Kızılderililerin hemen hemen tamamını öldürdü, kara derililerin neredeyse tamamını köleleştirdiler, sarı ırkı sömürdüler. Bugün benzer bir tehditle karşı karşıyayız. Benden söylemesi. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 1112 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar