Abdullah Büyük
Yiğitler ayakta ölür
Hayatı değerlendiren, farklılaştıran şeyler, ömür içinde yapılan güzel işler ve hayırlı hizmetler, ibadetler ve ulaşılmak istenen büyük hedefler ve ideallerdir.
Hayatlar; değerini, yoluna baş ve emek konulan yüksek gaye ve davalardan aldığı gibi ölüme de şeref ve seçkinlik kazandıran vesile; yolunda nefeslerin tükendiği, malların harcandığı, canların verildiği mukaddes davalardır. Allah yolunda geçmeyen bir ömrün, Allah yolunda feda edilmeyen bir canın, malın ne kıymeti olabilir ki?
İşte hayatını davasına adayan, davası için her çeşit çileye talip olan, her türlü fedakârlığı yapan bir Alperen"i, bir güzel başkanı, kişiliği, karakteri, siyaset üslubu ve ilkeli duruşu ile örnek bir şahsiyeti, aynı zamanda hemşehrimiz ve dostumuz olan bir yiğidimizi kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Baki olan Allah"tır, insan ise fani...
Önemli olan fani dünyada ebedi âlemi kazandıracak çalışmalar yapmaktır. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu beyefendi, hayatı boyunca alçaltıcı tutkulara ödün vermemiş, hep dürüst, dengeli ve prensiplerine bağlı bir Müslüman olarak yaşamış, duruşunu, tavrını, efendiliğini hiç bozmamış müstesna insanlardan biriydi. Kendisine yapılan haksızlıklar karşısında pes etmemiş, mazlum duruma düşmüş ama asla zalimlere meyletmemiş, zulme alkış tutmamış, siyasetin bol zikzaklı yollarında sapmamış, eğilip bükülmemiş örnek şahsiyetlerimizden biriydi.
Gençliği fırtınalarla geçmiş bu insan, Medrese-i Yusufiye"de kendi muhasebesini yaparak, gençliğin tüm taşkınlıklarından arınarak derviş görüşlü ve gönüllü bir mücadele adamı olarak yaşamını sürdürdü. Çok sevdiği ve takip ettiği Mehmet Akif, Necip Fazıl, Erol Güngör gibi daha nice fikir ve gönül adamlarının eserlerinden ve örnek hayatlarından etkilenerek yoluna devam etti.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu bey, milliyetçi kesimlerin İslâmîleşme sürecine girmesinde belirleyici bir rol oynadı. Alperen ocaklarını kurarak bilhassa sekülerleşmenin, dünyevileşmenin çok yoğun yaşandığı bir dönemde şuurlu, irfan ehli, dinamik, samimi ve fedakâr bir gençlik yetiştirdi.
Siyasi hayatında da hep ideallerini öne aldı. Tribünlere oynamadı, hep sahada oldu. Siyaseti, idealleri uğruna yaptı ve siyaset yaparken de temiz kaldı. Türkiye, onun pek çok yiğitliğine şahit oldu. Çok sancılı dönemlerde hep dik durdu, dürüst kaldı. Onun 28 Şubat gibi sancılı dönemlerde, "Millete yönelen namluya selam durmam!" sözü, siyasi literatüre girdi.
Milletin birliği ve ümmetin dirliği, mazlumların dirilişi için verdiği mücadelesinde ne kadar samimiymiş ki Allah o hizmeti, Muhsin Bey"e gördürdü. Bazı insanların ölümü, hayatından daha fazla hizmete vesile olurmuş. Onun vefatı da öyle oldu. Milyonlarca insan onun için dua etti, ediyor, gözyaşı döktü, döküyor. Yüz binler onun cenaze namazını kıldı. Tekbirlerle cenazesi defnedildi. Âdeta milletimiz onun etrafında hale oldu.
Hz. Mevlana ne güzel söyler: "Allah yolunda olduktan sonra, ölümün şeklinin ne önemi var! Ha urganda, ha yorganda..."
O, ölümü ayakta karşıladı. Kendisine yakışır bir şekilde davası yolunda vefat etti. Çünkü o, Allah"ın çağrısına uyarak dünyanın sonu gelmez yatırımlarını bırakıp en kârlı ticaretin peşine düştü.
O, bizim gibiydi. Bizden biriydi. O, serdengeçti bir alperendi. Arkasında amel defterini kapatmayacak gençler, hizmetler bırakarak gitti, Rabbine kavuştu.
Her canlı ölümü tadacaktır. Geldiğimize inandığımıza göre, gideceğimize de inanmalıyız. Eli boş dönüşü engelleyerek, amel defterimizi açık bıraktıracak hizmetler yapmalı, eserler bırakmalıyız.
El hükmü lillah... İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Geride kalanlara sabr-ı cemil niyaz eder, Allah"tan bol rahmet dileriz.