28 Şubat generallerinin "işbirlikçilerine" bakışı

28 Şubat generallerinin "işbirlikçilerine" bakışı

Karadayı'nın 28 Şubat sürecini deşifre kasedinde bilinmeyen ne var? Kasetle ortaya çıkan ilginç çirkinlikler.

Gülay Göktürk/Bugün

"İyi saatte olsunlar" bizlere 28 Şubat'ın yıldönümü vesilesiyle bir Karadayı kaseti daha göndermişler.

Hepsi öğreticiydi ama bu bir başka öğretici.

Günün anlam ve önemine bundan daha uygun bir kaset düşünülemezdi.

Al kaset çözümünü, koy 28 Şubat Anma Yazısı yerine, olsun bitsin...

"Askeri vesayet rejimi nasıl yürür" konulu bir konferans mı vereceksin, aç kaseti, dinlet katılımcılara, yeter...

Aslında kasetin bir "haber değeri" yok. Karadayı'nın anlattıklarını hepimiz zaten biliyorduk.

Bu yüzden generallerin icraatları babında pek ilginçliği yok kasetin. Asıl ilginç taraf, generallerin "işbirlikçilerine" bakışını, değerlendirmelerini ve üslubunu görmek...

Biliyorsunuz, bir önceki kasette, Erkan Mumcu'ya 367 konusunda yaptığı baskıları anlatıyor ve Meclis'e girme dedim. Girmedi. Halk seçsin şeyini getiren de bu p......" sözleriyle talimatları doğrultusunda hareket eden siyasilere ne kadar "saygı" duyduğunu da çarpıcı bir biçimde ortaya koymuş bulunuyordu.

Bu kasette aynı "saygılı" ifadenin Mesut Yılmaz versiyonunu dinliyoruz.

Bir Bodrum buluşmasında, Mesut Yılmaz'ı almış karşısına ve direktiflerini sıralıyor: "1-Siyasi partiler kanununu değiştireceksiniz. 2-Seçim kanunu mutlaka değişecek. 3- Sekiz yıllık eğitimi mutlaka sağlayacaksınız. 4- Milletvekilliği dokunulmazlığını kürsü dokunulmazlığına çevireceksiniz... 7-8 tane şey söyledim, hepsini sırıtarak dinledi" diyor. Ama sonra 8 yıllık zorunlu eğitimin 5 artı 3 şekline dönüştürülmeye kalkılması üzerine fena halde "ihanete uğradığını" hissedip yine ağzını bozuyor: "Sahtekar bunlar. Burada karar veriyoruz, bir milletvekili kalkıyor önerge veriyor, hemen onu Meclis'te ayarlıyorlar, Yaşar Tüycü...(...) Sonra 8 yıla zor çektik. Onlar bu kadar adi adam, şimdi, Mesut Yılmaz da kaypak."

Bu satırları okuyunca Mesut Yılmaz'a 28 sürecinde takılan "onbaşı" lakabının ne kadar yerine oturduğunu da görüyorsunuz.

Kasette, Erbakan'ın generallerin her dediğini yapan uysal koyun olmasının onlar nezdinde hiçbir sempatiyi ve saygıyı hak etmediğini, karargahtan çıkmayan ve "haberimiz olmadan hiçbir şey yapmazdı" dediği Onur Öymen'i nasıl postaları yerine koyduklarını ibretle okuyoruz.

Bu hep böyledir. Güç sahipleri, gücün etrafında pervane olanları kullanırlar kullanmasına ama sinek kadar değer vermezler. Yüzlerine güler, arkalarından böyle konuşurlar.

Ben kaset çözümünü en çok bu bakımdan sevdim. En çok bu yüzden sevindim o konuşmaların deşifre olmasına. Belki dedim, bundan sonraki darbe ya da yarı darbe teşebbüslerinde generallerin önünde sıraya girip hizmet sunmaya hazırlananlar, arkalarından nasıl konuşulacağını görürlerse, ileride bu konuşmalar ortaya dökülünce çoluk çocuklarına rezil olmamak için ayaklarını denk alırlar.

Demokrasiye ihanet yeteri kadar büyük bir suçtur zaten. Ama bunun üstüne bir de demokrasi düşmanları tarafından bile böyle aşağılanmak, yapılanın siyasi bir suç olmanın ötesinde bir karakter bozukluğunun işareti olduğunu dank ettirir kimi kafalara.

Karadayı ses kaydında her şeyi anlatıyor: