Adalet mi Siyaset mi?
Haberal ve Balbay'ı serbest bıraktırmak için CHP'yi ateşe atmak pahasına en ağır kozlarını oynuyorlar...
Ortalık kurşun sesleriyle dolu.
Kendi ayağına kurşun sıkanlar bunlar...
Hukukun üstünlüğünden, haklarında iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen tutuklu vekillerinin serbest bırakılmasını anlıyorlar.
Haberal ve Balbay'ı serbest bıraktırmak için CHP'yi ateşe atmak pahasına en ağır kozlarını oynuyorlar.
Balbay değil ama Haberal'ın CHP olgusunun da üzerinde "yüksek numaralı" bir aktör olduğu iyice belli oldu.
MHP akıllı davrandı ve sandığa iyice gömülmemek için, sahnelenen antidemokratik şantaja iştirak etmedi.
Zira yaşananlar hukuksuz 367 krizinin yeni bir versiyonu.
BDP ise grup toplantılarını bundan sonra Diyarbakır'da düzenleme kararı almakla siyasal özerkliği ilan etti bile.
Demokratik sistemi ve adaleti, bu iki cevhere kıymet bahşetmeyenler kilitler.
Fakat hesaplayamadan AK Parti'yi yine mağdur ettiler.
AK Parti açısından gerek yeni anayasa gerekse tutuklu vekiller konusunda "uzlaşma" ekseni hayati bir önem arz ediyor.
Adaleti ayağınızın altına alarak uzlaşma yapılmaz.
%50'lik bir kitlenin beklentilerini ve umutlarını sarsan bir uzlaşma, AK Parti'ye olan inancı tarumar eder.
Geçen yıllar pek çok şeyi değiştirdi.
Vekiller asli görevleri gereği parlamentoya girer ve temsil güçleri oranında siyaset yapar diye bilirdik.
İş değişti artık.
Vekil seçilenlerin ne yapacağı belli olmuyor.
Vekil diye gönderiyorsunuz, gönderdiğiniz yeri boykot ediyor.
Şifa dağıt diye hastaneye gönderdiğin doktorun hastaneyi boykot etmesi gibi.
Normal yollardan iktidar olma ümidi taşımayanlar ve darbe ışığı göremeyenler, çamura yatmak ve sistemi kilitlemek suretiyle kendilerine hukuksuz da olsa iktidar alanı açmak istiyorlar.
Adalet, muhalefete ve iktidar partisine karşı ciddi bir sınavda.
Zira iktidar partisinden de tutuklu vekiller için "serbest bırakılmalılar" minvalinde mırıldanmalar yükseliyor.
HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur bile kritik bir dönemde sıkılmadan "Ben olsam serbest bırakırdım" diyebiliyor.
Sonra da "Aman yanlış anlaşılmasın, o da doğru bu da" diyor.
Yanlış anlaşılacağını bildiğin ve düzeltme ihtiyacı duyduğun söz yanlış sözdür.
İbrahim Okur'un demokrat olması, yıktığı perdeye kör olmamızı gerektirmez.
Bu süreçte HSYK'ya düşen sükût etmek ve gölge etmemektir.
Tahliye talepleri 11 ve 14. Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından da reddedilirse, yargı iktidar partisi dâhil tüm kişi ve kurumlara karşı rüştünü ispat etmiş olacak.
Haberal, Balbay, Engin Alan ve KCK'dan tutuklu vekiller, CHP ve BDP'nin kuru inatla dayatma yaptığı bu süreçte serbest bırakılırsa, Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ayışığı gibi davaların ciddiyeti yerle bir olur.
Ergenekon ve KCK mahfilleri emellerine tehditle ulaşmış olurlar.
Bu davaların hiçbirinde sonuçta bir tek tutuklu kalmaz.
Serbest bırakılmaları düşünülüyorsa bile CHP ve BDP'nin mahkemelere antidemokratik baskı yaptığı bu süreçte olmamalı.
Belki CHP ve BDP'nin antidemokratik tavırlarla mahkemeleri muhasara edemeyeceklerini, her dilediklerini yapamayacaklarını anladıkları bir serencamda.
İllaki adalet ve siyasetten biri kırılacaksa...
Kırılan siyaset olsun.
Zira kırıldığı yerden yeni filizler verir siyaset.
Ama adaletin olmadığı yerde, ne insan kalır ne siyaset.
17 Mayıs'ta yazdığım "Ergenekon ve KCK'da topyekûn tahliye planı" işliyor.
Ama küçük bir sıkıntı var.
Mahkemeler isabetli bir inisiyatifle, CHP ve BDP'nin sistemi kilitlemek için yaptığı şantaj ve tehditleri sallamıyor.
Bu yazıyı yazdığım sırada Balbay, Haberal ve Engin Alan hakkında 11 ve 14. Ağır Ceza Mahkemeleri'nin kararı belli değildi.
Doğrusu, normali ve işin gereği, tutukluluğun devamı kararlarına vaki itirazların reddedilmesidir.
Fakat her iki hal için söyleyeceğim şunlar:
Eğer itirazlar kabul edilip de tahliyeler yapılırsa, CHP'nin yargıya sapladığı en büyük hançerin açtığı yara, toplumu nereye götürür bilinmez.
Ama itirazlar reddedilir ve tutukluluk kararları devam ederse;
Teşekkürler 10, 11, 13 ve 14...
Sadece adalet için
Gültekin Avcı/Bugün