Addio, Grande Uomo Vittorio Arrigoni!

Addio, Grande Uomo Vittorio Arrigoni!

Vittorio’yla tanıştığımızda 2009 Ocak ayının sonlarıydı. İsrail, Gazze’ye katliam yağdırırken tanımıştık onu, herkes susarken haykıran yazılarıyla…

"Durum gerçekten doğal olmayan bir felaket, nefretle beslenen ve Gazze halkı üzerine eritilmiş kurşun gibi yağdırılan, vücutları parçalayan müstehzi bir sarsıntı" diye tanımlıyordu Vittorio, 360 km'lik dünyanın en büyük hapishanesine yapılan operasyonu"

Tahta araba üzerinde parçalanmış çocuklarını taşıyan bir annenin çırpınışına "sanki adı belli olmayan, sadist emirleri uygulayan bir askerin nefretiyle sonsuza kadar yok olan aşkının meyvesini tamir edebilecekmiş gibi?" diyerek şahadet ediyordu.

Yargıç Goldstone'un tükürdüğünü yalayarak hata dediği katliama, "Alaycı ve istemli bir dehşet" olarak tanımlıyordu, "kullanılamaz kırık oyuncaklar" diyordu enkaz altından çıkardıkları ve asfalta yatırdıkları 6 kardeşin zayıf bedenleri için.

Biz tatlısu Müslümanları sıcak evlerinde, rahat yataklarında uyurken, o ayrılmayı reddediyordu. "Biz hiçbir yere gitmiyoruz çünkü inanıyoruz ki silahsız halka karşı işlenen cinayetlere saat saat, dakika dakika şahadet etmek elzemdir" diyordu, hepimize ve dünyaya inat. Uykusuz gecelerine üşüşen "yarı saydam arkadaşlarının ruhları için" bırakmıyordu Gazze'yi.

"Melek fabrikaları" diyordu Gazze için. "İsrail vurdukça melekler yükseliyor" diyordu Gazze'nin bacalarından. "İsrail'in, tüm insan hakları ve uluslararası kanunları ezip geçen suç arzusunun, bizim insan haklarını savunmadaki kararlılığımız kadar asla güçlü olamayacağından eminiz" diye direniyordu. "Ceset-aç tanklara" siper olmak için ambülânslarla dolaşıyorlardı, bizler pahalı ciplerin üzerinde hava atarken.

Neden orada kaldığını "Bu zayıf organları kopmuş, kesilmiş bedenler, daha açmadan söndürülmüş bu hayatlar, ömrümün geri kalanında sürekli tekrarlanan bir kâbus olacak. Eğer hala onların sonları hakkında konuşacak güç bulabiliyorsam sadece artık sesleri olamayacak, aslında hiçbir zaman sese sahip olmamışlara adalet istediğim içindir" diye anlatıyordu.

"Orada birileri var mı?" diye soruyordu insanlığa, "bombardımandan çok terk edilmişlik insanı perişan ediyor" diye anlatıyordu yalnızlıklarını. Gazze'de gördüklerinden ve "çocukların ağır ceset kokusundan sonra" bu kirli dünyada adını yaşatacak bir nesilden bile vazgeçmişti. Şöyle haykırıyordu:

"Lütfen, birisi bu kâbusu durdursun! Sessiz kalmayı seçmek şu an yaşanan soykırıma çanak tutmaktır. "Medeni" dünyanın her başkentinde, her şehrinde, her meydanında, öfkenizi bağırın, öyle bağırın ki bizim acı ve korku çığlıklarımızı bastırsın! İnsanlığın bir parçası, bu işe yaramaz sessizlikte hazin şekilde katlediliyor."

Daha geçen hafta anmıştım kendisini. "Bir daha Gazze yazmayalım artık!" derken, onu hatırlamıştım. İsmini nasıl hecelendiğini bile unutmuşum, neyse ki Google hatırlattı; Vittorio Arrigoni'yi. Onun gözleriyle bakmıştık Gazze'yle, onunla duymuş, onunla hissetmiştik.

Artık Vittorio yok. İsrail'e karşı savunduğu, bombalanmış metruk bir binada cesedi bulundu. Kim sorumlu diye yorum yapmak bile içimden gelmiyor. Sonuçta artık Gazze, orada yaşayanlardan bile daha Gazzeli bir güzel insanı yitirdi.

Gazze bombalar altında can verirken, Vittorio'ya "Yeni Yılı kutlayan ve bu masum sivillerin katline ortak olduğunu ve suç ortaklığı yaptığını anlamayan Avrupa ya da Amerika'daki şehir cennetlerinde dinlenmek yerine Gazze cehenneminin ortasında olmak çok daha rahatlatıcı" diyerek seçimini yapmıştı.

Gazze onun cenneti oldu, bize de aymazlığın, duygusuzluğun ve ihanetin cehennemi kaldı.

"İnsan kalın" diye bitirirdi yazılarını.

Bizler,

Müslüman kalmasına kaldık da,

İnsan kalamadık be Vittorio!..

Spero Di Incontrarti Nella Prossima Vita, Vittorio!

Oğuz Eser tımetürk