Merve Kavakçı
Akademik ahlak ve eksikliği
Farklı üniversitelerin mensupları olarak kendilerince “aydın” pozu ile arzı endam edenlerin bildirisi ülke gündemimizi bir miktar da olsa meşgul etmeye devam etmekte. Aslında iyi ki de etmekte. Burada biz insanlar için bir hayır olduğunu düşünüyorum. Hayır, akademisyenler bildirisine itiraz ediyorum tabii ki. Ettim de, yazdım da, karşı bildiriye imza attım da. Üzerinde konuşmanın bizim için hayır getireceğini düşünmemin sebebi aslında orada savunulanların ötesinde bu vesile ile ülkemizin daha derin problemlerini konuşuyor olabilmemizden kaynaklanıyor. Bu tür duruşlar, bize daha özde, daha dipte bir şeyleri anlatıyor aslında. Gardrop modernleri gibi, salon, balo akademisyenlerinin, laboratuvar, kütüphane, sınıf, kampüs akademisyeni olup olmadığını da sorgulamamızı sağlıyor.
Akademisyen denince anlamamız gereken ilim ile iştigal eden kişidir. Peki bu ne demektir? Şimdi biraz bunu irdeleyelim. Türkiye’yi terörist ilan eden, uluslararası arenayı kendi insanına karşı yardıma çağıran, öldürülen yavrucukları göz ardı edip terörist propagandası yapan bu güruh kimdir? Konuya sosyolojik, bilimsel, siyasi ve hukuki olarak dört ana alan üzerinden değerlendirmeliyiz. Yukarıdaki sorumuz bu grubun sosyolojisine bakmamızı gerektiriyor. Bunlar Türkiye içinden farklı üniversitelerden öğretim üyeleri, araştırma görevlisi konumundaki öğrenciler, diasporada yaşayan Türklerden akademisyenler ve doktora öğrencileri ve “yabancılar”. Türklerin listesine baktığımızda aralarında yazıp çizen, tanınırlığı olanlar olsa da önemli bir kısmı ilim yapmaya çok vakit ayıramamış ölmüş olmalı ki alanlarında katkılarının ne olduğunu takip edemediğimiz kişiler olduğunu görüyoruz. Doktora öğrencilerine evladım sen işine, dersine bak da uzaktan uzağa bilmediğini görmediğin şeylerle ilgili ahkam kesme diyesi geliyor insanın. Türkiyeli olmayan isimlere gelince, aralarında Chomsky gibi tanınmış kişiler de olsa belli ki onlar da mazur kaldıkları algı operasyonunun birer meyvesi olarak imzalarını eklemişler. Bu noktada insan ister istemez algı yönetimi ile gerçek ile gerçek-dışı arasındaki uçurumun nasıl da kapatılabileceğine şahitlik ediyor. Chomsky, edindiği kanıyı nasıl oluşturdu dersiniz? Hangi kaynaklara dayanarak geliştirdi kanaatini?
O zaman bu imza işini biraz da popüler kültüre aidiyet hevesi bağlamında değerlendirmeliyiz. Bir başka deyişle, belki yabancıları bu değerlendirmenin dışında tutarak konuşabiliriz -ki onlar zaten ilk elden Türkiye’yi bilen, takip eden, içinde bulunmuş grupta değiller, sadece kulaktan kulağa söylenen, algı ile yönlendirilen haber kaynaklarından beslenerek konuşuyorlar- işte diğerleri yani Türkiyeliler, kendilerince “entelijansiya” üyesi gözükmeklik adına da imza atıyor. Okur-yazarlığı, aydın’lığı tam da okumadan uzaklık ve karanlıkla hemhal edebilen bir gruptan söz ediyoruz. Bu cümleyi kinayesine kurmuyorum, bir gerçeği ifade etmek için kullanıyorum. Nitekim, imza sahiplerinin bir kısmı ertesi günlerde, “pardon okumadan imzalamış” havalarında özre başvurdular. İnsan, bilim insanı olur da “okumaz mı hiç” demek geliyor insanın aklına... Başka ne geliyor aklımıza? Bir kısmının mahalle baskısına teslim olarak, nasıl diyelim...dışlanmamak adına...modaya uymak babından, Gezi’ci ruhun aidiyeti adına imzalamış olması ihtimali...Olmaz mı olur, bu ülkede her şey olur... İnşallah devam edeceğiz.
yeniakit