Allah ve Resulü Yetmiyor mu?

Allah ve Resulü Yetmiyor mu?

Bir gün peygamber efendimiz (s.a.v.) bir savaş öncesi herkesten evinde fazla olan ne varsa getirmelerini ve geride kalacak olan yetimler ve dulların geçimlerini sağlamaları için eşya, mal, gıda ister.

Allah ve Resulü Yetmiyor mu?


Bir gün peygamber efendimiz (s.a.v.) bir savaş öncesi herkesten evinde fazla olan ne varsa getirmelerini ve geride kalacak olan yetimler ve dulların geçimlerini sağlamaları için eşya, mal, gıda ister. Bir süre sonra Ebu Bekir gelir, evinde ne var ne yok, hiç bir şey bırakmadan getirip fahri kainata verir. Peygamber efendimiz "Ebu Bekir, çocuklarına ne bıraktın?" dediğinde Ebu Bekir'in cevabı yine mekanı zorlayan bir açıklamadır, "Efendim onlara Allah ve resulunü bıraktım" der.

Ya bize Allah ve resulü yetiyor mu? Yetmez mi? Yanında bir de ne olsun istiyoruz?
Nelerin olması gerekir ki? Allah ve Resulünü bir kenara koyarak yaşamaya kalkmak ne de büyük bir zulüm. Merkebi ilim şehrine götürseniz göreceği yine de yerdeki karpuz kabuğudur. Hak ve hakikatlere karşı tavrımız yoksa bu merkep gibi mi? Ana babaların ufku karpuz kabuğu menzili kadar mı? Fatih Sultan Mehmet 7-8 yaşlarında fetih planları yaparken ya günümüz çocukları neler yapıyor? Herşey Allah için olmalı değil miydi?... Fetih'de Allah için yapılmalı değil mi? Başka bir maksatla yapılınca kanama durmuyor. Yeryüzünde devam eden zulümleri ortadan kaldırmak gibi bir derdimiz niçin yok? Allah ve resulünün yanına koyduğumuz karpuz kabukları yüzünden mi?

Kur'an'a uyabilme kaygımız ne durumda? Yoksa kemiğe meyledenlerden mi olduk? Allah'ın şaheseri bir insan olarak istediğimiz nedir? Dünya için, nefsimiz için, şunun için, bunun için, onun için... gözümüzü kırpmadan Hak ve hakikatleri çiğnemeyi kendimize yakıştıramıyoruz, öyle değil mi?

Yasin Suresi : 11. "Sen ancak, Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahmân'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertçe verilecek bir ecirle müjdele."

Ehlullah bu ayeti şöyle tefsir eder:

"Evet ey peygamberim, sen sana yönelik veçhesiyle herkesi uyaracaksın, herkesi uyarmalısın, ama senin uyarın ancak zikre ittibâ edenlere, kitaba tâbi olanlara, kitabı izleyenlere, kitabı okuyup onunla yol bulmaya çalışanlara fayda verecektir. Senin uyarın bu kitabı kulluk kitabı bilip, hayatlarını onunla düzenleme kavgası içinde olanlar üzerinde etkili olacak, semere verecektir. Kitaba iman edenler, kitaba tâbi olup onu izleyenler, dış dünyalarında, tüm kâinatta bu kitabın takip edildiğini, bu kitabın hayat gerçeğini yansıttığını görecekler ve uyarıcının uyarılarına açık bir konuma geleceklerdir. Zikre ittibâ, Kur'an'a tâbi olmak demektir. Kitaba uyma, kitapla yol bulma, kitapla hayat düzenleme kastı içinde ona başvurmak, onu anlamaya yönelmek demektir.

Demek ki Rabbimizin bu âyetinin delâletinden anlıyoruz ki, kitaba uyma, zikre ittibâ kastı olmadan, bu niyetle kitaba başvurmadan bu kitaptan istifâde imkânı olmayacaktır. Bu kitap ancak ona muhtaç olduğunu anlayarak, kabul ederek kendisine başvuranlara yolunu açacaktır. Allah Hakîmdir, Allah mutlak hikmet sahibidir, dediği her şey doğrudur, her şeyi bilerek söylemiştir, ben bunsuz yol bulamam duygusu ve inancıyla okunan bir kitap elbette okuyucusuna yol gösterecektir.

Bir de sen, gıyabında Rahmân'dan haşyet duyanları, görmedikleri halde Rahmân'a karşı saygı duyanları ancak uyarabilirsin. Bu dünyada Rab'lerini görmedikleri halde, duyularıyla Rab'lerini algılama imkânına sahip olmadıkları halde gayba inandıkları için, bu kitaba ve bu kitabın haber verdiği gaybî haberlere iman ettikleri için her an Rab'lerinin murâkabesi altında olduklarını bilerek O'na karşı haşyet içinde olanlar bu uyarıya müspet tavır takınacaklardır. Her an Rab'lerini razı edememekten, O'nu gücendirmekten korkan, Rabblerinin gazabına uğramaktan tir tir titreyen, henüz Rabb'lerinin huzuruna çıkmadıkları halde, Rabb'lerinin sorgulaması ile karşı karşıya gelmedikleri halde Rabb'lerine karşı gelmekten sakınan kimseler üzerinde senin uyarın etkili olacaktır. Veya kimsenin görmediği yerlerde Rabb'inden korkan, kalbinde, içinde Rabb'ine karşı sürekli böyle bir haşyet taşıyan, Rabb'inin Rahmân oluşuna şımarıp O'nun gözetiminden çıkma gafletine asla düşmeyen kimseler uyarılacaklardır.

Demek ki insanlardan kimileri uyarılacak, kimileri de uyarıya müspet tepki vermeyeceklerdir. Ama şurasını hiç bir zaman unutmamalıyız ki, kimin öyle, kimin de böyle olacağını bizler bilmiyoruz. Öyleyse peygamber ve bizler uyarıya devam edeceğiz. Kitabımızın başka bir âyetinin beyanı ve yol gösterisiyle biz hatırlatmaya, gündem yapmaya devam edeceğiz, çünkü bu hatırlatma mü'minlere fayda verecektir.

Daha önce dediğimiz gibi, bu işin bir uyarıcılara yönelik vechesi, bir de uyarılanlara yönelik tarafı vardır. Uyarıcılar, bizler sürekli insanları uyarmaya devam edeceğiz. Uyarılanlara gelince, belki o anda uyarılacak, belki on yıl sonra bu uyarı onda etkili olacak, bunu bilemeyiz. Biz bunu sürdürmek zorundayız, çünkü bu bizim görevimizdir. Yâni biz kendi görevimizi yaparken hiç bir zaman karşı tarafın tavrına takılı kalmadan bu işi sürdürmeye devam etmeliyiz. Biz kendimize okumak zorundayız ya, işte bunu yaparken birilerine de okumuş olalım ve okuduklarımızın hesabını biz yapmamaya çalışalım inşallah.

İşte böyle kimseyi, böyle yaşayan, böyle Rahmân'ın gıyabında haşyet duyan ve Rahmân'ın kendisi için açtığı rahmet kapısına saygılı olan kimseyi bir mağfiret, bir bağışlama, kusurlarını örtme ve şerefli bir mükâfatla müjdele peygamberim. Yâni böyle kimseleri cennetle müjdele. Dikkat ederseniz böyle yaşayan mü'minlere müjdelenen mü-kâfat nekre olarak zikredilmektedir. Yâni ancak orada, cennette bilinebilecek boyutta bir ecir vaadediyor Rabbimiz.

İşte gerçek müjde, gerçek sevinç kaynağı budur. Böylece Allah'ın bizi affettiğini, kusurlarımızı görmezden geldiğini, eksiklerimizi tam kabul ettiğini duymaktan, öğrenmekten daha büyük bir müjde olur mu? Yeter ki hep kitapla birlikte olalım, hep zikirle hareket edelim ve Rabbimize karşı haşyet içinde bulunalım. Acaba O'nu darıltacak bir şey mi yaptım, diye sürekli O'na karşı uyanıklılık ve saygı hedefleyelim. O zaman kesinlikle bilelim ki, çok kerîm bir ücret ve mağfiret, yâni cennet bizi beklemektedir unutmayalım.

Demek ki uyarıcının uyarısına açık olanların iki özelliği vardır: Birincisi Kur'an'a tâbi olmak, kitabı izlemek; ikincisi de ihsan içinde, sürekli Rabbinin kendisini görüp gözettiği şuuru içinde Rahmân'dan haşyet duyarak bir hayat yaşamak. Gerçekten de haşyet duyulmaya lâyıktır Rahmân olan Rabbimiz."


Filiz Konca