Analiz: İran'a Karşı Savaş Sürüyor

Analiz: İran'a Karşı Savaş Sürüyor

İran İslam Cumhuriyeti kurulduktan sonra İran'ın ABD –İsrail ekseni ile yıldızları hiç barışmadı.

Mahmut Osmanoğlu/ Dünya Bülteni

ABD ve İsrail açısından İran gibi bir müttefikin sadece kaybedilmeyip aynı zamanda düşman olması ağır bir darbe idi. İranlıların "Casus Yuvası" olarak niteledikleri ABD Sefaretini basmaları ve diplomatları rehin almaları iki taraf arasındaki savaşı tetikledi.

Amerika'nın rehin alınan diplomatlarını kurtarmak için yaptığı hava operasyonu "Tabes" Çölünde hüsranla bitecekti, "Kartal Pençesi" Operasyonunda kartalın pençeleri sökülecekti.

Bundan sonra ABD İran'a karşı yaptırımları devreye soktu ve yaptırımlar her geçen gün şiddetlendi.

İran'ın "Devrim İhracı"nı önlemek için Irak bile devreye sokuldu. 8 yıllık savaş her iki taraf için de yıkım getirdi. Aslında Irak savaşı da İran'ı durdurmak için temsili bir savaş idi. Irak'a Batı'nın sağladığı "kimyasal silahlar" savaşı bitirdi. İmam Humeyni barış "zehrini içmek zorunda" kaldı

İran yaptırımlar ve "Temsili" savaşa rağmen ayakta kaldı. Ama savaş sürdü.

İran'ın nükleer faaliyetleri ile birlikte karşı tarafın, daha çok psikolojik savaş şeklinde, saldırıları devam etti.

Aslında İran İslam Cumhuriyetinin kuruluşundan bu tarafa zaman dilimini gözden geçirecek olursak iki tarafın perde gerisinde sürekli bir savaş içerisinde olduğunu anlamakta zorluk çekmeyiz.

Yaptırımlar ve psikolojik savaş bir tarafa, perde gerisinde gitgide hızlanan fiziki bir savaş da var. Bir nevi ilan edilmemiş bir savaşın yansımalarını sadece basından takip edebiliyoruz.

ABD – İsrail ekseninden baktığımızda neredeyse ellerlinden geleni arkalarına koymuyorlar: Yaptırımlarda bayağı bir mesafe aldılar. Ama İran'a asıl zararı suikastlar, sabotajlar ve siber savaşla veriyorlar.

İranlı bilim adamalarına yönelik eylemler yılladır sürüyor: Ya İranlı bilim adamları suikast girişimiyle tasfiye ediliyor, ya da teşvik edici yollarla sistem dışına çıkarılıyor. 2010 yılından bu tarafa İranlı üç nükleer fizikçinin şüpheli bir şekilde öldürülmüş ve bir tanesi de saldırıdan kurtulmuş olduğunu söylersek ne anlatmak istediğimiz daha iyi bir şekilde anlaşılır.

Diğer bir perde gerisi savaş unsuru ise son günlerde sıkça duyduğumuz sabotaj eylemleri. Son birkaç ayda İran'dan iki büyük patlama haberi geldi. Tahran yakınlarında, sofistike füze sistemlerinin geliştirildiği merkez olarak ifade edilen yerde meydana gelen patlamada yirmiden fazla üst düzey devrim muhafızı hayatını kaybetti. İranlıların mühimmat taşınırken meydana geldiğini öne sürdükleri patlamada en büyük kayıp ise gelişmiş füze sistemlerinin başında olduğu söylenen Tuğgeneral Hasan Mukaddem oldu.

Bu hadisenin üzerinden fazla bir zaman geçmemişti ki İsfahan'dan, uranyum dönüştürme merkezinin yakınlarında meydana gelen bir patlama gündeme düştü. Rivayetler yine farklı idi: İsrail ve diğer Batılı medya bunun nükleer tesiste meydana gelen bir patlama olduğunu iddia ederken İranlılar bunu önemli olmayan bir "gaz" patlaması olarak nitelediler.

Bu tür sabotaj eylemlerinin yıllardır sürdüğüne dikkat çekmek gerekiyor. Sabotaj eylemlerinde daha çok yerli işbirlikçilerin kullanıldığı görüşü ağır basıyor. Bu konuda "Halkın Mücahitleri" örgütünü unutmamak gerekiyor.

"Halkın Mücahitleri" devrimin ilk yıllarında da büyük sabotaj eylemleri yapmışlardı. "Cumhuriyi İslami" Partisini bombalamışlar ve Devrimin geleceği için oldukça önemli bir şahsiyet olan Ayetullah Behişti ile birlikte 70 den fazla şahsiyeti öldürmüşlerdi. Daha sonra yaptıkları bir bombalı saldırıda ise Cumhurbaşkanı Muhammet Ali Recai ile Başbakan Cevat Bahüner'i de öldürmüşlerdi.

İsrail – ABD ekensinin başvurduğu bir başka perde gerisi savaş enstrümanı ise "siber savaş". İran şimdiye kadar bilinen ve birincisinde uranyum zenginleştirme tesislerine büyük zarar verdiği iddia edilen iki siber saldırıya uğradı. İlk saldırıda "stuxnet" ve diğerinde ise "Duqu" isimli siber "solucan"ların kullanıldığı medyaya yansıdı.

Ayrıca casus uydular ve insansız uçakları da bu savaşın önemli bir parçası olarak görmek gerekiyor.

İran tarafından bakınca, bir taraftan yaptırımlara kendi içerisinden çözümlerle karşı koymaya çalışıyor, diğer taraftan ise hasımları ile her cephede örtülü savaşını yürütüyor, özellikle de İsrail'e karşı. Hizbullah ve Hamas'a açık desteği de buna yönelik. Çünkü biri İsrail'in Kuzeyinde, diğeri Güneyinde "Siyonist Varlığı" adeta bir kıskaca almış durumdalar.  Hizbullah ve Hamas'ın İsrail'le ilişkilerinde İran faktörünü de göz ardı etmemek gerekiyor.

Bir örnek vermek gerekirse, İsfahan'da meydana gelen patlama sonrasında Lübnan'ın Güneyinden, yani Hizbullah'ın kontrolü altındaki bölgeden, medyada nerden geldiği belli olmayan diye nitelense de, İsrail'e iki yıldan fazla bir aradan sonra üç füze fırlatılması tesadüfî değil. Füzeler perde gerisi savaşın bir parçası ve mesaj açık "saldırırsan saldırırım".

Son aylarda yoğunlaşan ve İran'ın casus ABD uçağı düşürmesiyle biraz daha kızışacak olan bu hadiseler tesadüfî değil ve büyük ihtimalle geliyorum diyen tam tekmil bir savaşın ayak sesleri.