Asker Ne Zaman İhtilal Yapar?
Bazı kesimlerin, 'rejim tehlikede düşüncesiyle asker ağırlığını koysun ve hatta müdahele etsin' baskısına, askerin yanıtı ne oldu.
M. Ali Kışlalı/Radikal
Ölçüsüz beklenti
Atatürk'ün mirası olan Cumhuriyet'i özümsemiş olanların bir kesimi, olayları dikkatle izleme çabasını bile göstermeden, rejimin tehlikede olduğunu düşünüp, şimdiye kadar alışık olduğu asker ağırlığını arıyor. Bulamayınca da, gene olayları gerektiği gibi irdelemeden, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yaklaşımını alabildiğince pasif bulup eleştiriyor.
Bu eleştirileri aksi yönden yapan bir karşı kesim de var. Ama önemli olan şimdiye kadar "Ne olursa olsun. Her şey çıkmaza girse de asker sorunu çözer" diyenlerin yaklaşımı.Onlar umutsuz gözüküyor. Ben bu durumu TSK için bir halkla ilişkiler sorunu olarak görüyorum.
Cumhuriyet sevgisi ve askere duyulan güveni samimi olan bu kesimin, daha ziyade bilgi eksikliğine dayanan bu tavrı nasıl ortadan kaldırılır?
Düşünce özgürlüğü olan bir ülkede yaşıyoruz. İnsanlar iyi ya da kötü niyetle her şeyi eleştirebiliyorlar. Şimdi TSK da, aleyhtarları tarafından değil, aslında gönüllerini kendisine bağlamış olan kitlenin 'ölçüsüz beklentisi' karşısında. TSK ciddi sıkıntı içinde. Onlara derdini nasıl anlatacağını bildiğini de sanmıyorum. Öncelikle kendisinden ne beklendiğini saptamalı. Bunların yerine getirilmemesinden ileri gelen şikâyetlerin gerçekçi olup olmadığını irdelemeli.
Ama bu hiç kolay bir iş değil. Çünkü ortada TSK'nın, şimdi yadırgadıkları yaklaşımını irdeleyip değerlendirecek durumda olmayan, biraz da panik içinde görünen, bir yandaş kitlesiyle karşı karşıya. Olayları yakından, değişik açılardan,görece de olsa görgü ve bilgiye dayanarak izlemekte olan, ki bunların arasında kimi meslektaşım da var, kimseler bile çok duygusallar. Düşünme konusunda bile tembeller.
Kısaca ifade etmek gerekirse; Türkiye'de olup biten, yadırgadıkları siyasi ve toplumsal gelişmelere neden TSK'nın ,bir zamanlar olduğu gibi, müdahale etmediğini soruyorlar. Bekledikleri doyurucu yanıtı alamadıklarında da; kimi Genelkurmay Başkanı döneminde yapılanları örnek gösteriyorlar.
İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu gibi isimleri gündeme getiriyorlar. Ama bunu yaparken o dönemlerin koşullarını pek hatırlamıyorlar. "TSK'dan kimse darbe beklemiyor. Beklenen ciddiye alınacak mesajlardır" diyenlere 2007 yılının, seçimlere doğru ortaya çıkan gelişmelerini hatırlatıyorum. Büyükanıt'ın hangi vasıflara sahip cumhurbaşkanı beklediğini,
Genelkurmay'ın bir gece yarısı web sitesine koyduğu mesajını, Erdoğan ile Dolmabahçe Sarayı'nda yaptığı konuşmayı, konuşma sonrası ortaya çıkan olumlu gelişmeleri ve nihayet seçimleri yüzde 47 oy ile AKP'nin kazanmasını dikkatle irdelemek gerektiğini söylüyorum.
TSK başka ülkelerin askerinden farklı yapısı ve gelenekleri olan bir güç. Batı gibi bizim kimi aydınlar da bunu anlamakta güçlük çekiyorlar. 1960'tan sonraki dönemde hangi koşullar altında sesini çıkarıp hangi kırmızı çizgilere sahip çıkmak için harekete geçtiğini bilimsel ciddiyetle inceleme zahmetini göstermiyorlar. Onların yapmadığını bizim, askerini gerçekten çok seven toplumun, aydınların yaptığını da sanmıyorum. Öyle olmasa, TSK'nın ne zaman hangi tepkiyi göstereceği hakkında aşağı yukarı fikirleri olmaz mıydı?
Şimdi cereyan etmekte olan olaylar karşısında Cumhuriyet'in kazanımlarının tehdit altında olduğunu düşünüp, TSK'dan ölçüsüz beklentiler içinde olanlar ne olup bittiğini biraz daha iyi anlamaya çalışmalılar.
27 Mayıs'tan sonra TSK değişmiştir. Komuta kademelerinin terfi sistemi zirvelere, Anayasa'da yer bulmuş, değiştirilemez prensiplere göre yetişmiş komutanları yönetime getirmektedir. Onların bu sınırlar dışına çıkması beklenmemelidir. Yüzlerce, hatta binlerce kurmay subay ülkenin korunması ve kollanması için düşünmekte, komuta kademelerine,kararlarını üzerine bina edecekleri fikir üretmekteler. Bugüne kadar göreve farklı üslupla gelen komutanlardan hangisinin TSK'nın temel prensiplerine ihanet ettiği söylenebilir?
Günün karmaşık olayları karşısında kaygılanan anayasal rejim yanlıları TSK'dan ölçüsüz beklenti içinde olacaklarına, öncelikle olayları ve rejimi koruma misyonuna sahip kurumların güçlerini daha iyi anlamaya çalışmalıdırlar.
Ölçüsüz beklenti
Atatürk'ün mirası olan Cumhuriyet'i özümsemiş olanların bir kesimi, olayları dikkatle izleme çabasını bile göstermeden, rejimin tehlikede olduğunu düşünüp, şimdiye kadar alışık olduğu asker ağırlığını arıyor. Bulamayınca da, gene olayları gerektiği gibi irdelemeden, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yaklaşımını alabildiğince pasif bulup eleştiriyor.
Bu eleştirileri aksi yönden yapan bir karşı kesim de var. Ama önemli olan şimdiye kadar "Ne olursa olsun. Her şey çıkmaza girse de asker sorunu çözer" diyenlerin yaklaşımı.Onlar umutsuz gözüküyor. Ben bu durumu TSK için bir halkla ilişkiler sorunu olarak görüyorum.
Cumhuriyet sevgisi ve askere duyulan güveni samimi olan bu kesimin, daha ziyade bilgi eksikliğine dayanan bu tavrı nasıl ortadan kaldırılır?
Düşünce özgürlüğü olan bir ülkede yaşıyoruz. İnsanlar iyi ya da kötü niyetle her şeyi eleştirebiliyorlar. Şimdi TSK da, aleyhtarları tarafından değil, aslında gönüllerini kendisine bağlamış olan kitlenin 'ölçüsüz beklentisi' karşısında. TSK ciddi sıkıntı içinde. Onlara derdini nasıl anlatacağını bildiğini de sanmıyorum. Öncelikle kendisinden ne beklendiğini saptamalı. Bunların yerine getirilmemesinden ileri gelen şikâyetlerin gerçekçi olup olmadığını irdelemeli.
Ama bu hiç kolay bir iş değil. Çünkü ortada TSK'nın, şimdi yadırgadıkları yaklaşımını irdeleyip değerlendirecek durumda olmayan, biraz da panik içinde görünen, bir yandaş kitlesiyle karşı karşıya. Olayları yakından, değişik açılardan,görece de olsa görgü ve bilgiye dayanarak izlemekte olan, ki bunların arasında kimi meslektaşım da var, kimseler bile çok duygusallar. Düşünme konusunda bile tembeller.
Kısaca ifade etmek gerekirse; Türkiye'de olup biten, yadırgadıkları siyasi ve toplumsal gelişmelere neden TSK'nın ,bir zamanlar olduğu gibi, müdahale etmediğini soruyorlar. Bekledikleri doyurucu yanıtı alamadıklarında da; kimi Genelkurmay Başkanı döneminde yapılanları örnek gösteriyorlar.
İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu gibi isimleri gündeme getiriyorlar. Ama bunu yaparken o dönemlerin koşullarını pek hatırlamıyorlar. "TSK'dan kimse darbe beklemiyor. Beklenen ciddiye alınacak mesajlardır" diyenlere 2007 yılının, seçimlere doğru ortaya çıkan gelişmelerini hatırlatıyorum. Büyükanıt'ın hangi vasıflara sahip cumhurbaşkanı beklediğini,
Genelkurmay'ın bir gece yarısı web sitesine koyduğu mesajını, Erdoğan ile Dolmabahçe Sarayı'nda yaptığı konuşmayı, konuşma sonrası ortaya çıkan olumlu gelişmeleri ve nihayet seçimleri yüzde 47 oy ile AKP'nin kazanmasını dikkatle irdelemek gerektiğini söylüyorum.
TSK başka ülkelerin askerinden farklı yapısı ve gelenekleri olan bir güç. Batı gibi bizim kimi aydınlar da bunu anlamakta güçlük çekiyorlar. 1960'tan sonraki dönemde hangi koşullar altında sesini çıkarıp hangi kırmızı çizgilere sahip çıkmak için harekete geçtiğini bilimsel ciddiyetle inceleme zahmetini göstermiyorlar. Onların yapmadığını bizim, askerini gerçekten çok seven toplumun, aydınların yaptığını da sanmıyorum. Öyle olmasa, TSK'nın ne zaman hangi tepkiyi göstereceği hakkında aşağı yukarı fikirleri olmaz mıydı?
Şimdi cereyan etmekte olan olaylar karşısında Cumhuriyet'in kazanımlarının tehdit altında olduğunu düşünüp, TSK'dan ölçüsüz beklentiler içinde olanlar ne olup bittiğini biraz daha iyi anlamaya çalışmalılar.
27 Mayıs'tan sonra TSK değişmiştir. Komuta kademelerinin terfi sistemi zirvelere, Anayasa'da yer bulmuş, değiştirilemez prensiplere göre yetişmiş komutanları yönetime getirmektedir. Onların bu sınırlar dışına çıkması beklenmemelidir. Yüzlerce, hatta binlerce kurmay subay ülkenin korunması ve kollanması için düşünmekte, komuta kademelerine,kararlarını üzerine bina edecekleri fikir üretmekteler. Bugüne kadar göreve farklı üslupla gelen komutanlardan hangisinin TSK'nın temel prensiplerine ihanet ettiği söylenebilir?
Günün karmaşık olayları karşısında kaygılanan anayasal rejim yanlıları TSK'dan ölçüsüz beklenti içinde olacaklarına, öncelikle olayları ve rejimi koruma misyonuna sahip kurumların güçlerini daha iyi anlamaya çalışmalıdırlar.