Balbay'cılar Bunu Görmüyor Mu?

Balbay'cılar Bunu Görmüyor Mu?

Mustafa Balbay, ortaya çıkan çok ciddi yeni belgeler ışığında tutuklandı. Peki Balbay'a sahip çıkanlar bu belgelerin mahiyetini biliyor mu?

Nazlı Ilıcak - Sabah

"Hepimiz Balbayız"

Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay'ın tutuklanması üzerine, arkadaşları ve okurları harekete geçti. Aynı gazetede çalışan meslektaşları, yargı kararını beklemeden, onun suçsuz olduğu iddiasını ortaya atıyorlar. Zaten Deniz Baykal da, ilk tutuklandığı gün, benzer bir tavır sergilemişti.
Balbay suçsuz olabilir ama bugün, hakkında ciddi isnadlar mevcut. Özellikle, bilgisayarından sildiğini sandığı belgelerin ana hafızada muhafaza edilmesi ve uzman kişiler tarafından ortaya çıkarılması, -eğer bir söylentiden ibaret değilse-çok önemli. Balbay'a sahip çıkanlar bu belgelerin mahiyetini biliyor mu?
Geçmişte askerin medya mensuplarıyla işbirliği yaptığını çok gördük. 9 Mart'ta (1971'de) harekete geçmeyi amaçlayan cuntalar, Doğan Avcıoğlu'yla, İlhami Soysal ve İlhan Selçuk'la irtibatlı değil miydi? Gerçi İlhami Soysal ve İlhan Selçuk beraat etti ama askeri mahkeme, davanın ucunun dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ve Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler'e uzanacağından endişe ediyordu; dosya kapatıldı. Doğan Avcıoğlu da, saygıdeğer bir şahsiyetti, entelektüeldi, bilgiliydi ama askerle işbirliği yaparak, Güney Amerika modeli sol eğilimli bir darbeyi teşvik etti. 12 Mart 1971'de yayınlanan Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasına bakarsanız, askeri müdahalenin sevinçle karşılandığını, "27 Mayıs'ta eksik kalan devrimler gerçekleşecek" diye yazılar döşenenler olduğunu göreceksiniz. 12 Mart'taki darbenin mahiyeti, ilk günlerde pek anlaşılamamıştı. Bu yüzden Cumhuriyet gazetesinin yönetim kadrosu, "beklenen hareketin" başladığını sanmıştı.
28 Şubat'ta da, çok sayıda medya mensubunun psikolojik harekât çerçevesinde, bilerek ya da bilmeyerek, askere destek verdiğini hatırlıyoruz.
AK Parti iktidara geldikten sonra, komuta kademesi için için kaynarken, paşaların, işadamlarıyla, medya patronlarıyla ve bazı gazetecilerle toplantılar yaptığı da biliniyor.
Mustafa Balbay'ın böyle bir olayın içine karışmamış olmasını umuyorum. Ama yargılanmasını beklemeden, ortaya çıkan belgelere göz atmadan, "Hepimiz Mustafa Balbayız" diye meydana dökülenleri anlamakta zorlanıyorum.

Geçmişte neler oldu

12 Eylül öncesinde, Ecevit'in iktidarı döneminde, daha sonra Demirel hükûmetinden politikaya atılan Orhan Kilercioğlu, dostumuzdu. Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'a ve 1. Ordu Komutanı Necdet Üruğ'a yakın bir askerdi. Eve girer çıkar, beraber yemek yerdik. Bana, Org. Necdet Üruğ'un, Ecevit'i devirmek üzere birtakım toplantılar düzenlediğinden söz etmişti. O günün çok gergin atmosferi içinde saflar ayrılmıştı ve ben, Ecevit'e karşı sert bir muhalefet yürütüyordum. Ama askerde bu gibi toplantılar yapıldığını duyar duymaz, Kilercioğlu'na, "Bunlar yanlış" dedim. "Bırakınız Ecevit, seçim sandığından çıkacak oylarla bertaraf olsun." Ve darbelerin ülkeye getirdiği felâketlerden söz ettim. O sözlere tav olsaydım, ben de "Genç subaylar rahatsız" diye Tercüman'a manşet atabilirdim.
Bir gazeteci, samimiyetle demokrasiye inanmışsa, psikolojik harekâtta askerin maşası haline gelmez.
Bülent Ulusu'yla da bir dostluğumuz vardı. 12 Eylül darbesi gerçekleştikten sonra, telefonda Ulusu ile konuştum. O, beni methetti ve darbeyi yapanların da, beni, Atatürk devrimlerinin yetiştirdiği başarılı bir kadın gibi gördüğünü söyledi. Anında bu sözlere de karşı çıktım. "Onlar beni beğense dahi, benim kendilerine sempati duyamayacağımı" söyledim. Turgut Sunalp'le dostluğumuz olmasına rağmen, askerin kurdurduğu MDP'ye sırtımı çevirdim.
Bunu şunun için yazıyorum... AK Parti'yi ne kadar sevmezse sevmesin, Mustafa Balbay böyle bir işbirliğine girişmemeliydi. Aytaç Yalman'ın kendisine fısıldadığı söylenen "Genç subaylar rahatsız" manşetini atmamalıydı. Askerle bilerek ya da bilmeyerekişbirliği yapmış olabileceği izlenimini taşıyorum. Aldanan inşallah ben olurum.