Başörtüsünün İmajını Bozan Araba

Başörtüsünün İmajını Bozan Araba

En güzeli de "Özgürlüğü yaşatır" şeklindeki sloganları. Biniyorsun ve anında "özgürlüğü" yaşıyorsun

Salih Tuna / Yenişafak


Başörtüsünün imajını bozan araba


En güzeli de "Özgürlüğü yaşatır" şeklindeki sloganları. Biniyorsun ve anında "özgürlüğü" yaşıyorsun.


Ne güzel değil mi?


Lakin bir kusurcuğu var, herkes bu özgürlüğü yaşayamıyor.


Çünkü...


"Başörtülü binince BMW bozuluyor..."


Evet bildiniz, gazetemiz Yeni Şafak'ın dünkü manşetiydi.


Hatırlayalım:


Ralli pilotu ve aynı zamanda televizyon sunucusu Burcu Çetinkaya BMW'nin distribütörü Borusan'la bir sponsorluk anlaşması yapar.


Buraya kadar "anormal" bir şey yoktur.


Ne zamanki Burcu Çetinkaya, program partneri Merve Sena Kılıç'la sponsoru oldukları aracın test sürüşünü gerçekleştirir, kıyamet kopar.


Çünkü (gazetemizin Pazar eki muhabirliğini de yapan) Merve Sena kızımız başörtülüdür.


Marka direktörü (adıneydiherneyse bey) evvela Burcu Çetinkaya'yı uyarır: "Biz basında tesettürlü bir bayanla senin Mini'yle çekilmiş karelerini gördük ve bu da bizim için bir imaj sorunu oluşturdu. Yurtdışı bunu istemiyor..."


Buradaki "Yurtdışı istemiyor" ifadesine dikkat isterim.


Şayet "Bir üst düzey general istemiyor" modunda değilse bu ifade, sormak gerek:


"Yurtdışı" başörtülülere ticari kaygıları iplemeyecek kadar alerji mi duyuyor?


Tek başına bu soru bile insanın aklına olmadık şeyler getiriyor tabii. "Avrupa'da daha fazla başörtülü görmek istemiyoruz" demecinden, AHİM'in başörtüsü kararına kadar birçok şey!


İmdi, "Başörtüsü bozdurup demokrasi mi alıyoruz" (18 Mart 2011, Yeni Şafak) başlıklı yazımda sorduğum sorulara bir yenisini ekleyebilirim: Başörtüsü konusunda iç dinamikler mi daha belirleyici, dış dinamikler mi? "Yurtdışı bunu istemiyor" diye fısıldayan birileri var mı yani?..


Söz konusu aracın marka direktörü, "Sadece başörtüsü değil, siyasi parti olsaydı da tavrımız aynı olurdu..." demiş.


Parti logosu, herhangi bir siyasi görüş simgesi, dini akım veya diğer sembol ve akımlar da olsa tutumları değişmezmiş.


Aferin.


Aferin, de, bu beyefendi müthiş bir izah tarzı geliştirdiğini mi sanıyor?


Bu ülkede başörtülü öğrencileri üniversitelerden atanlar da, üniversiteden atılmalarına alkış tutanlar da üç aşağı beş yukarı aynı gerekçeleri dillendirmediler mi?


Vural Savaş'ından Necla Arat'ına, Emin Çölaşan'ından Bedri Baykam'ına kadar birçok insan evladı yıllar yılı bu mavalları okumadılar mı?


Yüzlerce köşe yazarı, akademisyen, hukukçu, siyasetçi yıllar yılı tartıştı yetmedi, şimdi de bu beyefendi için işimiz yoksa sil baştan tartışacağız, öyle mi?!


Gelgelelim bu zihniyet de bitmedi gitti.


Kapısına "Başörtülüler giremez" yazan İstanbul Barosu bu zihniyetin en bariz temsilcisi değil mi?


Neyse, biz dönelim mevzuumuza.


Sponsor firmanın "imaj" kaygısını anlamakta güçlük çektiğini söyleyen Merve Sena Kılıç kardeşimiz şöyle devam etmiş: "Bu otomotiv grubu, türbanlı kişiler onlardan araç satın aldığında imaj kaygısı duymuyorlar, fakat araçlarını otomobil programında test ettiğimiz zaman böyle bir kaygıyı dile getiriyorlar..."


Soru şudur:


Başörtülüler ve başörtülülerle aynı manevi iklimi paylaşanlar o otomotiv grubunun araçlarını satın almasalardı ne olurdu?


"Özgürlüğü yaşatır" sloganı altında başörtülülere mutlaka yer verirlerdi mi diyorsunuz?


Peki...


Pazarlamaya çalıştığınız araçların alayı başörtüsünün "imajını" bozuyor denseydi ne yaparlardı?