Bir Diktatörün Sonu
Mısır 25 Ocak 2011den öncesine bir daha dönmeyecek...
Mısır 25 Ocak 2011'den öncesine bir daha dönmeyecek. Özgün modeliyle Mısır halkının devrimi ivme kazanmaya diktatörlük, bağımlılık ve yolsuzluk rejimi de geri saymaya başladı. Belki de bu sene Mübarek, ailesi ve rejimi başkanlık sarayında olamayacaklar.
Ocak 2011 intifadası Ocak 1977 intifadasından bu yana gelmiş geçmiş en geniş ve büyük halk hareketidir. Bu, Mısırlı orta tabaka gençlerinin başlattığı seçkin bir intifadadır. Bunun çağrısını facebook gençleri yapmış ve aralarında "Kifaye", "Ulusal Değişim Cemiyeti", "Adalet ve Hürriyet Gençleri" ve "6 Nisan Gençleri" hareketlerinin de olduğu önemi değişim hareketleri çağrıya katılmış ve İhvan bir süre tereddüt etmiştir.
İhvan'ın siyaset ve gençlik kolları katılıncaya kadar -görünen o ki herkes Tunus'un kahraman devriminin bereketinden esinlenmiş- hareketlilik çoşkun ve güçlüydü ve büyük şehirlerde özellikle de Kahire, İskenderiye, Mansura, al-Mahalla, Dimyat, Baltim, İsmailiye, Suveyş ve sonrasında da Mübarek'in doğduğu yer olan Menoufia vilayetinin kazası olan Shebin el-Kom'da 100 binden fazla Mısırlının katılımıyla gerçekleşti. Hareketlilik, belirli bir organizasyonun öncülüğü olmaksızın kendiliğinden gelişti ama cesur Mısır gençliğinin girişimleri mucizeye benzer bir şey meydana getirdi.
Özgürlük Meydanı -Kahire'nin en büyük meydanlarından biri- yeniden sahnenin merkezi oldu. 30 binden fazla gösterici bu meydanda toplanıp gösteri yaptı. Böyle mükemmel bir sahne 2003 Mart ayından bu yana tekrarlanmamıştı. O vakit Bağdat'a ilk güdümlü nükleer füzenin düşmesiyle öfkeli kalabalık meşhur meydana akın etmişti. Bu iki tarih arasındaki olaylar Mısır'ın endişesini artırıyordu. Kifaye hareketi ve onun kardeşleri olgusu ortaya çıktı ve siyasi protestolar artış gösterdi. Bunları toplumsal gösteriler izledi ve iki protesto 6 Nisan 2008 intifadasında buluştu. Mahalla el-Kübra intifadası daha güçlü bir halk hareketinin işaretlerini taşıyordu ve verdiği vaatler yeni halk ayaklanmasında gerçekleşti. Bu ayaklanmada siyasi, toplumsal ve ulusal istekler bir aradaydı. Atılan sloganlar bir açıdan "değişim, özgürlük ve toplumsal adalet" bir açıdan da "adalet, özgürlük ve insani onur" gibi bütünleyici sloganlardı ama temel bütünleyici slogan Kifaye hareketinin ifade ettiği çekici ve ilham verici slogandı: "Çözüm Mübarek'in devrilmesidir." Göstericiler arasında bunu doğrudan ifade yolları da çeşitliydi. Ön plana çıkan slogan Kifaye'nin "Hüsnü Mübarek düşsün!" sloganıydı. Gençler de buna nihai bir görüntü kazandırdılar: "Halk rejimin düşmesini istiyor."
Yeni Mısır ayaklanması tamamen barışçı görünmekle birlikte korkudan donakalan rejim başlangıçta şekli tutarlılık göstermeye çalıştı. Ayaklanma sabahı milyonluk güvenlik kuvvetleri toleranslı davrandı ama akşam aşırı şiddet kullandı. Ayaklanmanın genişliğinin farkına vardıktan sonra doğrudan baskıya, -bu satırların yazıldığı esnada- yaklaşık bin göstericiyi tutuklamaya ve rastgele coplar, elektrikli sopalar, su hortumları, gaz bombaları ve göz yaşartıcı bombalar kullanmaya yeltendi. Sonra plastik mermi kullandı ve göstericileri ayırmak için İskenderiye ve Mansura'da olduğu gibi havaya ateş açtı ve burada gerçek mermi kullandı. 1973 savaşında İsraillilere direnen ve yeni halk ayaklanmasına kadar küllerin altında ateşten bir kor saklayan şehir kahraman Süveyş'te de göstericilere saldırdı. Süveyş sokakları gösterilerle çalkalandı, güvenlik kuvvetleri göstericilerle çatışmaya girdi, 7 masum kişi şehit oldu ve Mübarek'in içişleri bakanının korkusu arttı. Rejim Süveyş'te sokağa çıkma ve tüm Mısır'da gösteri yapma yasağı ilan etti. Ama büyük öfke görüntüleri büyük şehirlerde canlılığını korudu. Ana caddeler ile dar sokaklarda gerilla savaşına benzer çatışmalar oldu, vur-kaç savaşları yapıldı. Bu çatışmalar İskenderiye şehrinde güvenlik güçlerinin kalbine korku salacak noktaya ulaştı ve güvenlik güçleri ne teslim oluruz ne de geri çekiliriz ilkesiyle hareket eden, tehlikeyle mücadelede üstün kararlılık ve yiğitlik gösteren genç göstericilerin cesaret ve yığılmasından korkarak kaçtılar. Mısır rejimi kaçışı olmayan bir çıkmaza girdi. Göstericilere tanınan tolerans kıvılcımın daha da tutuşmasına, sıkı güvenlik ise skandalın daha da yaygınlaşmasına neden oluyor. Diktatör rejimin duvarındaki çatlaklar giderek büyüyor, borsa çöküyor, yetkililerin ve üst düzey maliyecilerin kaçtığına dair haberler yayılıyor, ılımlı muhalefet -Vefd Partisi modelindekiler- kendisini derin yara almış olarak görüyor ve köhnemiş rejimin gemisinden atlayarak kaçıyor. Ayaklanmanın başlamasından iki gün önce "alternatif parlamento"dan çıkan açıklamanın taslağını sunduğumu söylersem bir sırrı açıklamış olmam. Bu açıklamadaki temel istek "Diktatör rejimin barışçı bir şekilde sona erdirilmesi, Mübarek ya da oğlunun başkanlığa aday olmasının engellenmesi, tarafsız bir başkanlık ve ulusal koalisyon hükümetiyle geçici yönetimde alan açılmasıydı." Taslak tamamen Kifaye'ye ait bir taslaktı. Bazıları bunu kabul etmekte tereddüt etti. Ama büyük ayaklanma tereddüt unsurlarını ve etkenlerini tamamen yok etti. Ve bu taslağın aynısı Ulusal Değişim Cemiyeti'nin daha sonra yaptığı bir açıklamada hafifletilmiş bir şekilde yer aldı. Vefd Partisi'nin yaptığı açıklamada ulusal kurtuluş hükümetine çağrı yapıldı. Bu da Kifaye'nin Mübarek, ailesi ve rejiminin barışçı bir şekilde hükmünün sona erdirilmesinin herkes tarafından istendiği ve bunun ümmetin gençlerinin ayaklanmasından ve Mısır filinin meşruiyeti olmayan mevcut rejimi ezme uyarısında bulunarak harekete geçmesinden önce radikallikle vasıflanan belirli bir gruba ait olmadığı anlamına geliyor.
Bazıları ayaklanmanın geçici olduğunu ve Mısır'ın yeniden eski sakinliğine döneceğini iddia edebilir. Bu kişiler köhne sistemin uşakları ve tellallarıdır. Onlar rejime bağlı onlarca gezete ve televizyon kanalında kendi saçmalıklarını tekrarlayıp duruyorlar. Aslında bunlar İblis'in temennileridir. Mısır asla eskisi gibi olmayacak. Dünyada en büyük güvenlik sistemine sahip -belki Çin hariç- olan rejime karşı olan uzun savaşın son turu başladı ve devam ediyor. En güçlü güvenlik sistemine sahip olmasına rağmen bu rejim demokratik, ekonomik ya da ulusal bir reform gerçekleştiremiyor. Mesela sahte yasama konseylerinin feshedilmesini başkanlık koltuğu için yapılan seçimlerin adil ya da yarı adil olmasını sağlayamıyor. Bunun nedeni açık. Rejimin toplumsal temelleri tamamen çöktü, adil seçimlerin yapılması demek rejimin intihar etmesi demek olur. Rejim ise hiçbir ekonomik ve toplumsal reform gerçekleştirmeyi düşünmeye fırsat bulamıyor Fiyatların düşürülmesiya da teşvik fonlarının artıtılması kararını çıkarma fırsatı bulamıyor. Kırılgan ve yağmalanmış ekonomisinden geriye kalanları parçalamaya cesaret edemiyor. Bütçesinin çökmesi tamamen acziyetin ifadesidir. Rejim İsrail'le olan ilişkilerini gözden geçiremiyor çünkü bunu yapması kendini darağacına götürmesi demektir. En nihayetinde o bir Camp David ve Amerikan siyasetine bağlılık rejimidir.
Sonuç olarak: Mübarek siyasi olarak öfkeyi dindirebilecek imkâna sahip değildir. Onun sahip olduğu demir yumruk ise şuan korku sözcüğünü tamamen unutan, rejimin kalbine korku salan göstericilerin yılmaz gücüyle kırılmaktadır. Bu durum Mısırlıları şu anda iki durum arasında bırakıyor. Onbinlerce kişi ön saflarda hareket ediyor, yarın bunlar yüzbinlerce olacaklar. Milyonlarca kişi ise olacak olanları bekliyor ve gözlüyor, belki de "Öfke Cuması"ndan sonra yakın zamanda sokaklara dökülecekler. Mübarek'in ise şuan elinde tek bir seçenek var: Onun ve ailesinin iktidar koltuğundan gönüllü olarak istifa etmesi ya da Zeynelabidin Bin Ali'nin sonundan daha kötü bir sona gitmesi.
Tek kelimeyle, Mısırlı diktatörün sonu belki yarın belki yarından da yakın.
Al Quds al Arabi Gazetesi yazarı Abdulhalim Kandil'in analizi, Gülşen Topçu tarafından israhaber için tercüme edildi.
Ocak 2011 intifadası Ocak 1977 intifadasından bu yana gelmiş geçmiş en geniş ve büyük halk hareketidir. Bu, Mısırlı orta tabaka gençlerinin başlattığı seçkin bir intifadadır. Bunun çağrısını facebook gençleri yapmış ve aralarında "Kifaye", "Ulusal Değişim Cemiyeti", "Adalet ve Hürriyet Gençleri" ve "6 Nisan Gençleri" hareketlerinin de olduğu önemi değişim hareketleri çağrıya katılmış ve İhvan bir süre tereddüt etmiştir.
İhvan'ın siyaset ve gençlik kolları katılıncaya kadar -görünen o ki herkes Tunus'un kahraman devriminin bereketinden esinlenmiş- hareketlilik çoşkun ve güçlüydü ve büyük şehirlerde özellikle de Kahire, İskenderiye, Mansura, al-Mahalla, Dimyat, Baltim, İsmailiye, Suveyş ve sonrasında da Mübarek'in doğduğu yer olan Menoufia vilayetinin kazası olan Shebin el-Kom'da 100 binden fazla Mısırlının katılımıyla gerçekleşti. Hareketlilik, belirli bir organizasyonun öncülüğü olmaksızın kendiliğinden gelişti ama cesur Mısır gençliğinin girişimleri mucizeye benzer bir şey meydana getirdi.
Özgürlük Meydanı -Kahire'nin en büyük meydanlarından biri- yeniden sahnenin merkezi oldu. 30 binden fazla gösterici bu meydanda toplanıp gösteri yaptı. Böyle mükemmel bir sahne 2003 Mart ayından bu yana tekrarlanmamıştı. O vakit Bağdat'a ilk güdümlü nükleer füzenin düşmesiyle öfkeli kalabalık meşhur meydana akın etmişti. Bu iki tarih arasındaki olaylar Mısır'ın endişesini artırıyordu. Kifaye hareketi ve onun kardeşleri olgusu ortaya çıktı ve siyasi protestolar artış gösterdi. Bunları toplumsal gösteriler izledi ve iki protesto 6 Nisan 2008 intifadasında buluştu. Mahalla el-Kübra intifadası daha güçlü bir halk hareketinin işaretlerini taşıyordu ve verdiği vaatler yeni halk ayaklanmasında gerçekleşti. Bu ayaklanmada siyasi, toplumsal ve ulusal istekler bir aradaydı. Atılan sloganlar bir açıdan "değişim, özgürlük ve toplumsal adalet" bir açıdan da "adalet, özgürlük ve insani onur" gibi bütünleyici sloganlardı ama temel bütünleyici slogan Kifaye hareketinin ifade ettiği çekici ve ilham verici slogandı: "Çözüm Mübarek'in devrilmesidir." Göstericiler arasında bunu doğrudan ifade yolları da çeşitliydi. Ön plana çıkan slogan Kifaye'nin "Hüsnü Mübarek düşsün!" sloganıydı. Gençler de buna nihai bir görüntü kazandırdılar: "Halk rejimin düşmesini istiyor."
Yeni Mısır ayaklanması tamamen barışçı görünmekle birlikte korkudan donakalan rejim başlangıçta şekli tutarlılık göstermeye çalıştı. Ayaklanma sabahı milyonluk güvenlik kuvvetleri toleranslı davrandı ama akşam aşırı şiddet kullandı. Ayaklanmanın genişliğinin farkına vardıktan sonra doğrudan baskıya, -bu satırların yazıldığı esnada- yaklaşık bin göstericiyi tutuklamaya ve rastgele coplar, elektrikli sopalar, su hortumları, gaz bombaları ve göz yaşartıcı bombalar kullanmaya yeltendi. Sonra plastik mermi kullandı ve göstericileri ayırmak için İskenderiye ve Mansura'da olduğu gibi havaya ateş açtı ve burada gerçek mermi kullandı. 1973 savaşında İsraillilere direnen ve yeni halk ayaklanmasına kadar küllerin altında ateşten bir kor saklayan şehir kahraman Süveyş'te de göstericilere saldırdı. Süveyş sokakları gösterilerle çalkalandı, güvenlik kuvvetleri göstericilerle çatışmaya girdi, 7 masum kişi şehit oldu ve Mübarek'in içişleri bakanının korkusu arttı. Rejim Süveyş'te sokağa çıkma ve tüm Mısır'da gösteri yapma yasağı ilan etti. Ama büyük öfke görüntüleri büyük şehirlerde canlılığını korudu. Ana caddeler ile dar sokaklarda gerilla savaşına benzer çatışmalar oldu, vur-kaç savaşları yapıldı. Bu çatışmalar İskenderiye şehrinde güvenlik güçlerinin kalbine korku salacak noktaya ulaştı ve güvenlik güçleri ne teslim oluruz ne de geri çekiliriz ilkesiyle hareket eden, tehlikeyle mücadelede üstün kararlılık ve yiğitlik gösteren genç göstericilerin cesaret ve yığılmasından korkarak kaçtılar. Mısır rejimi kaçışı olmayan bir çıkmaza girdi. Göstericilere tanınan tolerans kıvılcımın daha da tutuşmasına, sıkı güvenlik ise skandalın daha da yaygınlaşmasına neden oluyor. Diktatör rejimin duvarındaki çatlaklar giderek büyüyor, borsa çöküyor, yetkililerin ve üst düzey maliyecilerin kaçtığına dair haberler yayılıyor, ılımlı muhalefet -Vefd Partisi modelindekiler- kendisini derin yara almış olarak görüyor ve köhnemiş rejimin gemisinden atlayarak kaçıyor. Ayaklanmanın başlamasından iki gün önce "alternatif parlamento"dan çıkan açıklamanın taslağını sunduğumu söylersem bir sırrı açıklamış olmam. Bu açıklamadaki temel istek "Diktatör rejimin barışçı bir şekilde sona erdirilmesi, Mübarek ya da oğlunun başkanlığa aday olmasının engellenmesi, tarafsız bir başkanlık ve ulusal koalisyon hükümetiyle geçici yönetimde alan açılmasıydı." Taslak tamamen Kifaye'ye ait bir taslaktı. Bazıları bunu kabul etmekte tereddüt etti. Ama büyük ayaklanma tereddüt unsurlarını ve etkenlerini tamamen yok etti. Ve bu taslağın aynısı Ulusal Değişim Cemiyeti'nin daha sonra yaptığı bir açıklamada hafifletilmiş bir şekilde yer aldı. Vefd Partisi'nin yaptığı açıklamada ulusal kurtuluş hükümetine çağrı yapıldı. Bu da Kifaye'nin Mübarek, ailesi ve rejiminin barışçı bir şekilde hükmünün sona erdirilmesinin herkes tarafından istendiği ve bunun ümmetin gençlerinin ayaklanmasından ve Mısır filinin meşruiyeti olmayan mevcut rejimi ezme uyarısında bulunarak harekete geçmesinden önce radikallikle vasıflanan belirli bir gruba ait olmadığı anlamına geliyor.
Bazıları ayaklanmanın geçici olduğunu ve Mısır'ın yeniden eski sakinliğine döneceğini iddia edebilir. Bu kişiler köhne sistemin uşakları ve tellallarıdır. Onlar rejime bağlı onlarca gezete ve televizyon kanalında kendi saçmalıklarını tekrarlayıp duruyorlar. Aslında bunlar İblis'in temennileridir. Mısır asla eskisi gibi olmayacak. Dünyada en büyük güvenlik sistemine sahip -belki Çin hariç- olan rejime karşı olan uzun savaşın son turu başladı ve devam ediyor. En güçlü güvenlik sistemine sahip olmasına rağmen bu rejim demokratik, ekonomik ya da ulusal bir reform gerçekleştiremiyor. Mesela sahte yasama konseylerinin feshedilmesini başkanlık koltuğu için yapılan seçimlerin adil ya da yarı adil olmasını sağlayamıyor. Bunun nedeni açık. Rejimin toplumsal temelleri tamamen çöktü, adil seçimlerin yapılması demek rejimin intihar etmesi demek olur. Rejim ise hiçbir ekonomik ve toplumsal reform gerçekleştirmeyi düşünmeye fırsat bulamıyor Fiyatların düşürülmesiya da teşvik fonlarının artıtılması kararını çıkarma fırsatı bulamıyor. Kırılgan ve yağmalanmış ekonomisinden geriye kalanları parçalamaya cesaret edemiyor. Bütçesinin çökmesi tamamen acziyetin ifadesidir. Rejim İsrail'le olan ilişkilerini gözden geçiremiyor çünkü bunu yapması kendini darağacına götürmesi demektir. En nihayetinde o bir Camp David ve Amerikan siyasetine bağlılık rejimidir.
Sonuç olarak: Mübarek siyasi olarak öfkeyi dindirebilecek imkâna sahip değildir. Onun sahip olduğu demir yumruk ise şuan korku sözcüğünü tamamen unutan, rejimin kalbine korku salan göstericilerin yılmaz gücüyle kırılmaktadır. Bu durum Mısırlıları şu anda iki durum arasında bırakıyor. Onbinlerce kişi ön saflarda hareket ediyor, yarın bunlar yüzbinlerce olacaklar. Milyonlarca kişi ise olacak olanları bekliyor ve gözlüyor, belki de "Öfke Cuması"ndan sonra yakın zamanda sokaklara dökülecekler. Mübarek'in ise şuan elinde tek bir seçenek var: Onun ve ailesinin iktidar koltuğundan gönüllü olarak istifa etmesi ya da Zeynelabidin Bin Ali'nin sonundan daha kötü bir sona gitmesi.
Tek kelimeyle, Mısırlı diktatörün sonu belki yarın belki yarından da yakın.
Al Quds al Arabi Gazetesi yazarı Abdulhalim Kandil'in analizi, Gülşen Topçu tarafından israhaber için tercüme edildi.